Dirilişin kutsal mekânları, Camilerimiz

İnananların gönül kalelerini temsil eden camilerin geçmişteki sosyal hayat içinde üstlendiği rol iyi anlaşılmadığı için bu kutsal mekânlardan yeteri kadar istifade edilemiyor. Peki, cemaatsiz camiler ile camisiz cemaatlerin toplumsal yaraya dönüştüğü ortamda meselenin can yakıcı tarafları neler?
1400 yıl öncesinden bugüne Müslümanlar’ın birlik ve beraberlik ruhunu diri tutan camilerimiz bugün ihtişamlı kubbeleri ve minareleriyle bize ne anlatıyor?İslam’ın derin tarihi ve ruhi izlerini taşıyan kutsal mekânlara dair bu önemli sorunun zihinlerdeki karşılığı tatminkâr bir cevaba dönüşemediğini görüyoruz.
En başta bir gönül birlikteliğiyle sadece insanları değil coğrafyaları bir birine bağlayarak medeniyet inşa eden camilerin, bugün toplumsal hayattaki karşılığı pek az insan tarafından biliniyor.
Her geçen gün artan nüfusun geçmişte dini vecibelerini yerine getirmesine imkân sağladığı kadar insanların sosyal taleplerinin de karşılandığı bir merkez olma özelliği taşıyan camilerin bu eski misyonunu yerine getirmesine şiddetle ihtiyaç var.
İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Diriliş Postası'nı makamında ağırladı
Camilerin insan ve toplum hayatı üzerindeki etkilerini bu kutsal mekanların üstlendiği tarihi vizyon ve misyon çerçevesinde ele alarak İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz ile konuştuk.
Peygamber Efendimiz (sav) ilim meclisi olarak camiyi kullanıyordu. İnsanlara sosyolojik açıdan nasıl bir katkısı olur? Caminin mukaddes bir mekân olmasından dolayı orada yapılan istişareler daha verimli olur düşüncesi mi vardı sizce?
Cami cem edilen bir yer. Şimdi siz ders halkalarını caminin o köşesine bu köşesine yaparsınız hoca efendiler ezan okunduğu zaman hepsi aynı safta bir araya gelir. Farklı düşünceye sahip insanlar, camide cem olduğu için o birlik, kardeşlik, sevgi duyguları daha yüksek seviyede olur. Külliye mantığındaki medreselere bakıldığında ders halkaları yine cami içerisindedir. Yerde oturulur ve rahle-i tedrisat görülürmüş. Dolayısıyla böyle bir bütünlük sosyalleşmeyi, kaynaşmayı, aidiyet duygusunu, kendini bu mekâna ait görmeyi beraberinde getirir.
Bugünkü şartlarda bir beldede cami yoksa bu ne anlama geliyor?
Cami yoksa bu, orada insanların caminin yerine getirdiği fonksiyonlardan mahrum kalması anlamına gelir. Ayrıca cami olmadığı zaman toplum hayatında yalnızlaşmalar ve kopmalar başlar. Bunlar ise toplumsal huzurun tesis edilmesinin önünde büyük engellerdir.
Namazı evde kılıyorsa hocam?
Yetmiyor. Esas olan namaz kılması değil. Namazı evde kılmak da elbette güzel bir şey… Fakat Peygamber Efendimiz (sav) “Cemaatle namaz kılmanın fazileti 27 kat daha fazladır” buyurmuştur. Namazda cem olmayı, kalplerin, gönüllerin, zihinlerin bir olması meselesi asıl olandır. Neden “cami” diyor, cami “cem” eden demektir zira...
Peki, kişi kendi çoluk çocuğuyla yani aile efradıyla cemaat olabilir mi?
Haftanın belirli zamanlarında evimizde de kılabiliriz. Çünkü “Evlerinizi kabir yapmayın” buyuruyor Peygamber Efendimiz (sav). Bu söze sığınılarak yapılabilir belki. Ne kadar çok bir araya gelirsek, ne kadar göz göze gelirsek en güzel olanı ve önemli olanı budur. Gözden uzak olan gönülden de ırak olur. Bunları belki 15-20 sene sonra daha iyi anlayacağız. Çünkü iletişimimizin sanal dünyayla olması, nasıl bir açlık hissine bürüneceğimizi daha net ortaya koyacak. Bu ahvale çok uzak da değiliz, bunları yaşayarak gelen nesilleriz ve çocuklarımız kısmen bunu yaşayacak olsa da, onlardan sonraki nesil daha çok bir arayış içine girecek. Şu anda insanların bir olmamasının sebepleri bunlardan kaynaklanıyor. Bunlar insanı tek başına yaşamaya itiyor.
Bir caminin mimarisinde önemli olan nedir? Bulunduğu bölgenin, beldenin, mimarisi ile sosyolojik yapısı ön plana çıkar mı?
Cami yapılırken iki önemli özelliği hesaba katılmalıdır. Birinci özelliği fonksiyonelliği (işlevselliği); yani bu cami burada kime ne tür fonksiyonlar icra edecek. Yaş, muhit, kültür ne tür insanlar var? Engelli var mı, çocuk var mı, apartmanlardan mı oluşuyor? Cemaat, cemaatin sayısı, kapasitesi önemli hususlar.
İkinci özelliği de estetik görüntüsü. Bulunduğu mekâna uyumu ve kendi kültürüne ait taşıdığı sembolik değerler. Dışarıdan bakan cami diyebilmeli. Süleymaniye’miz, Selimiye’miz minaresiyle, kubbesiyle estetiğiyle, akustiğiyle bir mesaj veriyor. Modern çağlarda da illa onlar gibi olacak diye bir şey yok. Mutlaka çağdaş çizgiler katılabilir.
Camilerde neden aşevleri yok?
Aşevi, İslami kültürümüze ait bir özelliğimizdi. Cumhuriyet’ten sonraki süreçte vakıflar devletleştirildiğinde, vakıflardaki şartlar takip edilmez olunca problemler yaşandı. Neyse ki 1950’li yıllarda tekrardan vakıflar imaret kurmaya başladılar.
Bir caminin bahçesine veya alt katına aşevi yapmak yasal prosedüre uymuyor mu?
Hayır yasal engel yok, yapılabilir. Caminin civarına imaret yapılmasını engelleyen bir durum görmedim.
Peki neden Müslümanlar olarak bundan uzaklaştık?
Bu ihtiyacı hisseden insanımız az. İstanbul’da ve bazı büyük şehirlerde var. Cami yapıyor insanlar, bir de aşevi yapıyor. 365 gün yemek çıksın diyen aşevleri de var. Eski geleneği kaybettiğimiz için maalesef yok. Birde insanlar artık Alman usulü denilen bir hayat algısı devşirdi kendine. Herkes kendi ihtiyaçlarını gözetme derdine düştü, bireyselleşti. Bu sebeple de başkasının ihtiyacını görme kayboldu.
İstanbul’da cami açığı bulunduğuna dair bir açıklamanız oldu. Bu meseleye eleştirel baktığımızda camilerin içerisinde zaten cemaat yok. “O zaman cami yapmanın anlamı ne? Bunun yerine çabamızı cemaate harcasak maddi manevi daha doğru olmaz mı” sorusuna cevabınız nedir?
Camiyi anlatırken, caminin sadece mabet olarak anlaşılmasını kastetmiyorum. O fonksiyonel camiyi düşünüyorum.
İçerisinde çocuklara da, gençlere de, yaşlılara da, emeklilere de hizmet sunan camiyi kastediyorum. Bugün yalnızlaşan insanımızın bunaldığında çıkıp gidebileceği ve gittiğinde namaz vakitleri dışında da oturabileceği, konuşabileceği ortamdan bahsediyorum. Öğrenmenin, okumanın, paylaşmanın ve insan olmanın farkına varacağımız ortamlar arıyoruz.
Osmanlı bir yeri fethettiği zaman orada Müslüman yok denilecek kadar az olduğunu biliyoruz. Peki, Osmanlı neden gittiği yerde ilk olarak cami yapmaya başladı?
Şimdi caminin sembolik bir değeri var. Caminin olduğu yer, ‘burası bizim toprağımızıdır, İslam toprağı olmuştur artık’ diye bir mesaj veriyor.
Minaresiyle, kubbesiyle, ezanıyla size bir mesaj veriyor. O bölgedeki insanlar kendilerini o mabedin mensubu kabul ediyor. Dolayısıyla oraya giden insanlar kendilerini oraya ait hissetmeye başlıyor.
15 Temmuz sonrası İstanbul Müftülüğü’nde nasıl bir mücadele yürütüldü?
Ben buraya 15 Temmuz sonrası geldim. Geldiğimde zaten bayağı ilerleme kaydedilmiş. Bizde soruşturması devam eden hemen hemen kimse kalmadı.
Normalde Türk halkının FETÖ ile kanı uyuşmaz. Ne oldu da uyuştuğuna dair aldandık halk olarak? Hangi virajı kaçırdık?
Kullandıkları argümanlar bütün Müslümanlar’ın kullandığı argümanlardı. Dediğin doğru, onların farklı olduğu en başından beri biliniyordu ama bizim milletimiz hep pozitif düşünüp, ‘vardır bir hikmet, vardır bir hayır’ dediği için iyi niyetimiz kötüye kullanıldı.
“Kur’ân Müslümanlığı” diye bir şey var mıdır size göre?
Benim bildiğim kadarıyla böyle bir şey yok. Çünkü Kur’ân, Hz. Peygamber Efendimiz üzerinden insanlığa bir model önermektedir. Dolayısıyla sadece Kur’ân-ı Kerim’i baz almak yeterli olmaz. Hz. Peygamberimizin Kur’ân ile alakalı 3 hizmeti var. Birincisi tebliğ, ikincisi tebyin ve üçüncüsü tatbik. Tebliğ yani, Kur’an’ı Kerim’i insanlara ulaştırması. Tebyin yani, anlaşılması zor olan konularda açıklama yapması. Bir de esas olarak, namazın nasıl kılınacağına, ibadetlerin nasıl yapılacağına dair uygulamalı örneklik yapmasıdır. Bunun adı da tatbiktir. Kur’an namazı kılın diyor. Ama nasıl secde edilecek, nasıl rükû edilecek? Bunlar Kur’an-ı Kerim’de yok. Bunu öğreten Hz. Peygamberdir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber olmadan anlaşılamaz ve yaşanamaz.
Camilerin cemaat sayısı neden az?
Cemaat meselesi hepimizin meselesi... Maalesef çağımızın problemi, insanlar konfora çok fazla alıştılar. İnsanlar haz ve lezzetler uğruna zamanlarını harcıyorlar. Hedefleri insan yetiştirmek olan kesim çok azaldı. Bu iş, dertli insan işi… Dertli insanınız yoksa o zaman rehavet çöküyor ve dağılıyorsunuz. Bu sebeple cami en önemli alanlarımızdan birisi. Camimizdeki insanlarımızın da hakikaten model insanlar olması gerekmekte. Sadece 5 vakit namaza giden değil duruşuyla, ahlakıyla, şefkatiyle, iletişimiyle “bu amca ne kadar güzel bir insan” dedirten insanlar çoğaldığı zaman gençler onları kendine örnek alacak.
Hüseyin Akkaş / Diriliş Postası
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın