Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

TAKDİRDEN ÖNCE TEDBİR GEREKİR !..      "

Hiç bir şey yoktur ki, onun kaynağı Bizim katımızda olmamış olsun, fakat Biz her şeyi tesbit ve tayin edilmiş bir ölçüye göre indiririz. " ( Hicr sûresi, âyet 21 ) 
     Her Müslüman kardeşimiz, Allah'ın belirtmiş olduğu yüce kadere iman etmiş, inanmış insandır. Çünkü, Kader, ölçü demektir. Kadere iman etmek, Allah'ın hiç bir şeyi ölçüsüz, eksiksiz yaratmamış, halketmemiş olduğuna imandır. 
      Bir önceki makalemde de arzetmiş olduğum gibi, bu günün Müslüman kesimlerinin  sım sıkı üzerinde durdukları, imanın şartları arasında bahsedilen " Kadere iman" aziz Kur'an'da bahsi geçen bir kader inancı olmayıp, Muaviye'nin ve tüm Beni Ümeyye soyunun insanları bu yolla aldattıkları bir konudur. 
     " Gökten suyu bir ölçüye göre sürekli indiren de O'dur. Bunun sonunda Biz ( nasıl) ölü toprağı yeniden diriltiyorsak, işte siz de ( öldükten sonra) böyle çıkarılacaksınız." ( Zuhruf sûresi, âyet 11 ) 
     " Sapmış aklın Allah'a iftira demeye gelen kader inancı, kendi ağızlarından şöyle dile getirilir: "  " Eğer O sonsuz rahmet sahibi dileseydi biz onlara asla tapmazdık!" (20). Bu aklın ne kadar dünyevileşmiş bir akıl olduğunu şu âyetten anlıyoruz: " Yine dönüp dediler ki: " ' Bu ilâhi mesaj, şu iki şehrin en büyük adamlarından birine inmeli değil miydi?" (31)      Peki, onları böylesine saptıran nedir? Buna cevap olarak körü körüne ataları taklidi gösterir (22-23). Bu tür kör taklidin insanın değer üreten yanını nasıl körelttiği dile getirilir ve ardından yolu izlenecek atalara babasının yolunu açıkça reddeden Hz. İbrahim örnek gösterilir. (26-29).      Söz konusu köreltme en güzel ifadesini şu âyette bulur: " Kim O Rahmân'ın uyarı dolu mesajına kusurlu bir gözle bakarsa, ona bir tür şeytani ( öteki kişilik) musallat ederiz de, kendisi onun uydusu haline gelir." (36)."  Kur'an Meali) 
      Hakikaten, içtenlikle üzülmeliyiz ki, yanlış kader inancı Müslümanların belini bükmekte, dos doğru yollarının üzerinde en büyük engel, tökezletme aracı olarak durmaktadır. Yani, yanlış kader inancı, asırlardan beri, Müslümanların yolunun üzerine durmuş, ileri gitmelerini, kalkınmalarını, zeenginleşmelerini, ileri refah seviyesine ulaşmalarını engellemektedir. 
      Yani, fakir, biçare, miskin, sail, ona buna el açar durumda yaşa, sonra da bir suçlu bularak " Kaderimiz böyle imiş" yanlış, sapık, ilkel ve ibtidai bahanesine sarılmış ol. 
     Merhum Yahya Kemal; Balkanlarda, bir köyü ziyaret eder. Köyün yarısının Hristiyan, yarısının da Müslüman olduğunu keşfeder. Köyün Hristiyan tarafı, bolluk, bereketli, yem yeşil, ormanla, manzara ile, zengin bir ortamda bulunur iken, Müslüman tarafın perişan, sefil, fakir, miskin, derbeder bir ortamda yaşamış olduğunu görür. 
       Şiimdi, burada suçlanması gereken o köyde yaşayan Müslümanlar mı, yoksa onların " kader" inançları mı? Tabii ki, kör kader inancı, alemi İslam'ın  belini bükmekte, yaşanması gereken, bolluk bereketli bir hayat içerisinde bulunulması lazım olan o güzelim İslam topraklarını perişan etmekte, yoksullukla boğuşur duruma getirmektedir.  Yine bir acıklı alıntı yazımı dikkatlerinize sunmak istiiyorum:
     " Bu zihniyete, her zaman ve her yerde raslamak mümkündür. 1990 Yılı Hacc Mevsiminde Mekke'de Mina tünelinde yöneticilerin gerekli tedbirleri almamalarından dolayı binlerce hacının ölmesini Suudi Arabistan Kralı Fahd, KADER  kavramına sığınarak açıkladı. Kader kavramını keyfi olarak yorumlamıştır.      Müslüman toplumlarda, genel de, bu çeşit kaderci zihniyet devam etmektedir. Ümmetin en önemli problemlerinden birisi de bu düşünüş biçimidir; insanın bilgisizliğinden ve beceriksizliğinden doğan hadiseleri, kadere bağlama kafasıdır.      Olaylarda insan sorumluluğunu kabullenmeyen bir yönetim, olayları yönlendirmek için olayların önünden gide bilir mi? Burada, Kralın anlayışına karşı alternatif olarak ileri sürülen ve fakat mahiyeti aynı olan bir başka görüşe de işaret etmek gerekmektedir. " Takdirden önce tedbir gerekir", ifadesidir.      Bu düşünülmeden söylenmiş bir söz olsa gerektir. Takdiri yapanın Allah, tedbiri alacak olanın ise kul olduğu dikkate alınmamış, kulun Allah'ın takdirini bozabileceği ima edilmiştir.  Halbu ki Allah'ın takdir ettiği hususda, kulun tedbir almasına imkân yoktur.      Allah'ın gücüne kulun gücü alternatif kabul edilemez. İnsanı yapıp- yapmadığından dolayı kınayabildiğimiz işde takdir söz konusu değildir. Başka bir ifade ile takdir, o olayın insan tarafından belirlenmesidir.      İnsan cinsi için ölüm takdir edilmiştir. İnsana dünyada verilen belli bir süre vardır. Bu süre dolmadan insan, kendi hatası veya başkalarının kusuru sebebiyle ölebilir. İnsan sürenin kısaltılmasından dolayı sorumludur." ( Allah'ın takdiri,kulun tedbiri, A. Akbulut, sayfa 137)
     Sonuç yerine;
      Maalesef, Suud Kralının, suçu kadere attığı, kendisini kusursuz, hatasız yaptığı gibi hallerden dolayı, binlerce hacı kardeşlerimiz, ayaklar altında ezilmiş, tepelenmiş, yığın yığın cesetler vererek senenin hac yılı böylelikle tamamlanmış olmaktadır.
     Zaten suçlu " kader" olduğu için (!), ne kral cenahı suçlanmış, nede tünellerde geçiş üstünlüğüne sahip olan prensler suçlu bulunmamııştır. 
     Ülkemizde de, ne acı ki, bu tür vak'alar " kör kader inancı" taa iliklerimize kadar yaşanmakta, nice canları, dere boylarına yapmış olduğumuz çürük evler yüzünden sele verdik, çürük fay hatlarına akondurulan binalar sebebiyle binlerce canı depreme feda etmiş olduk. Suçluyu da zaten hazır olduğu için hemen bulabildik. Kader!... 
      Bu sebeple, alemi İslam'ın kader mevzuunda yeni bir inanışa, reforma ihtiyacı bulunmaktadır. O reform ihtiyacı ki, Kur'an'a dönüşle, inancla, yep yeni bir dirilişle kaim olacaktır.
     Yoksa, Müslümanların ayaklar altında sürünmeleri, ezilmeleri, onun bunun kapısında imdat çığlıkları, haykırışları ortamı kasıp kavuracaktır. 
       Kader, konusunda, 20 nci asrın talihsiz şairi Akif'i, dinlemeli, okumalı ve Kur'an'ın ve onun mesajları doğrultusunda hareket etmeliiyiz. Etmeliyiz ki, alemi İslam, eksen değiştirsin, ileri hamleler yapsın, refah seviyesini artırarak, bolluk ve müreffeh bir İslam ülkeleri meydana gelmiş olsun. Selam ve dua ile...
     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın