Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

KUR'AN'DA ÜÇ TİP İNSAN !.. 

   " 1- Elif Lâm Mim!

        2-İşte kendisi hakkında hiçbir kuşkuya yer olmayan bu ilâhî kelam, takvâ sahipleri için bir hidaayet rehberidir. 

        3-İşte o hidayete erenler ki, idraki aşan hakikatlere bütünüyle iman ederler. namazı istikamet üzere kılarlarlar, kendilerine sürekli lütfettiğimiz şeylerden ( ihtiyaç sahiplerine) harcarlar. 

       4-Ve onlar sana indirilene iman ederler, senden önce indirilene de ; âhiretin varlığına dair ilâhî habere mutmain bir kalple inanmışlardır, 

      5- İşte onlar, Rablerinden gelen kusursuz bir rehberliğe tabidirler; ve işte onlar, evet onlardır sonsuz mutluluğa erenler." ( Bakara sûresi, âyetler 1-5) 

     Âyeti kerimelere kısa bir yorum:

     " 1-  Elif Lâm Mim" Allah Rasulü'nün vahyi bir tek harfini bile zayi etmeden ilettiğinin lafzî şahididir. 

        2- " Kuşku"nun ( Raybî ) niteliği konusunda iki ihtimal var: 1- Kur'an işleviyle ilgilidir ve " Muttakiler için hidayet olduğunda şüphe yok" anlamına gelir. 2- Kur'an'ın mahiyetiyle ilgilidir ve bu sûrenin 23. âyetindeki meydan okuma buna bir karşılıktır. Bizce kuşku vahyin kaynağına yöneliiktir. Bu ise yalnız vahyin muhatabı olan Peygamber'e değil, aynı zamanda vahyin sahibi olan Allah'a da bir iftiradır. 

     3- Takvâ tek bir sözcükle karşılanamayacak merkezi bir kavramdır. İzutsu'nun takvâ'nın anlamına dair yaptığı semantik yazı, kendisini " sorumluluk" kavramına ulaştırmıştı. Bu isabetli yorum, daha sonraki çalışmalarda benimsendi. Biz takvâ'yı, Allah'a izafetle kullanıldığında " Allah'a karşı sorumluluk bilinci" ile, yalın olarak kullanıldığında " sorumluluk bilinci " ile karşıladık.....

     4- " Muttakiler için hidayettir" anlamındaki " hudenli'l- muttakîn'i" hidayete erenler için takvâ kaynağıdır" anlamına gelen takven li'l-muhtedin gibi anlamamak gerekir....." ( Kur'an Meali, M. İslamoğlu, sayfa 6-7) 

      Bu girişten sonra, esas mevzumuza yönelecek olursak, aziz kitabımız Kur'an, insanları mü'min, kafir ve münâfık olarak üçe ayırmaktadır. Yukarıda zikredilen Bakara sûresinin ilk beş ayeti kerimeleri, mü'minilerden ve onların öjzelliklerinden bahseder iken, sonraki iki âyette kafirlerden ( Bakara 6 ve 7). bahseder. 

      " Şu bir gerçek ki, küfre şartlanmış  o kimseleri ha uyarmışsın ha uyarmamışsın , onlar için ( ikisi de) bir; iman etmezler."  ( Bakara sûresi, âyet 6) 

     " Allah onların kalpleri ve kulakları üzerine mühür vurmuştur.  Gözleri üzerinde de bir tür perde vardır; işte onlardır korkunç bir azabı hak edenler." ( Bakara sûresi, âyet 7) 

      Ayeti kerime de, görüldüğü gibi, kâfir, kendisine açık ve net olarak gelen vahyin çağrısını açık ve net olarak inkâr eden kimselere denir. 

     Diğer taraftan, içinden inkâr edip dışından kabul etmiş görünene de münafık denir. "  Onlar ki ( fıtrat) sözleşmesinden sonra Allah'ın aldığı sözü bozarlar. Allah'ın kurulmasını emrettiği bağları kesip koparırlar ve yeryüzünde ahlâkî çürümeye neden olurlar. İşte bunlardır hüsrana uğrayanlardır. " ( Bakara sûRESİ, âayet 27 ) 

     Halbu ki, burada koparılmaması gereken bağlar şunlardır: 1- İnsanın kendisiyle olan bağı. 2- İnsanın Allah ile olan bağı. 3- İnsanın insanla olan bağı. 4- İnsanın tabiat  ve evrenle olan bağıdır. 

      Bu bağlar topluca tetkik edildiği zaman görülecektir ki, insanın Allah  ile olan bağı ve kardeşin kardeşle irtibatı, insanın çevreyi, tabiatı sevmesi ile ilgili hususlardır. 

     Hülasa, yüce Kur'an; Mü'min, kafir ve münafık konusunu bizlere sunmuş, bizlere bilgiler vererek ne yapacağımız , bunlara karşı nasıl davranış içerisinde olcağımız mevzuunda bizleri bilgilendirmiştir. 

       Alemi İslam olarak, Müslümanlar olarak, İslamî kitlelerin çekmiş olduğu eziyetler, sıkıntılar, eza ve cefalar nereden, nasıl kaynaklanmakta bunlar zikredilen ayetler muvacehesinde apaçık bizlerin bilgilerine sunulmuş, temkinli, tedbirli olmamız için bizlere güzel güzel bilgiler sunulmuştur. 

       Netice olarak;

     Gönlümüz öylesine arzu ediyor ki, tüm yeryüzünün ideal müminlerle lebalep dolması, iyiliiklerin çoğalıp, kötülüklerin yok olmasıdır. 

      Çünkü, ümmet ve milletimiz, münafıklıktan, kafirlerin şerrinden, tüm fasıkların iki yüzlülüğünden çok çekmiş, halen de çekmeye devam etmektedir. 

       Umarız ki, her Müslüman kardeşimiz, aziz Kur'an'ı dinler, onun emrettiği " takva üzere yaşama" şeklini tercih ederek, Allah'tan korkar, Rasulullah'a  tabi olur, tıpkı onun sahabesinin yaşadığı gibi. güzel, örnek biçimde İslam'ı yaşamaya çalışır. 

     Çalışır ki, hem kendisi kurtulsun, hem, evladı iyali, hemde milleti!.. Aksi halde, ortamda görülen, yaşanan kepazelikler, aldatmalar, iki yüzlülükler, yalanlar, hileler, fasıklıklar, münafıklıklar tükenmeyecek, aksine, insan insanın kurdu olup, onu mahvetmeye çalışacaktır. 

       İnsanın ve bilhassa Müslümanın dünyaya geliş amacı, iyilikleri çoğaltmak, kötülükleri yok etmektir. Nerede bir menhiyyat var ise, nerede bir zararlı münker bulunuyor ise, onun üstüne üstüne giderek, dünyayı mükemmel, yaşanır hale getirmektir. 

     Rabbimiz!.. Takva sahibi müminlere güç ve kuvvet versin!... Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemr

Facebook Yorum

Yorum Yazın