KUR'AN'A GÖRE KABİR HAYATI VAR MIDIR? -3-
" Nihayet o ( inkarcı) lardan birine ölüm gelip çatınca, " Rabbim!" der, " Döndür ne olur, geri döndür beni." ( Mü'minûn sûresi, âyet 99)
" Belki ben, daha önce yapmadıklarımın yerine doğru dürüst işler yaparım!" Kesinlikle hayır! Çünkü onun dile getirdiği, sadece muhatabı etkilemek için sarf edilmiş bir laftır; nitekim böylelerini arkalarından, dirilecekleri güne kadar ( aşamayacakları) bir engel kuşatmıştır!" ( Mü'minûn sûresi, âyet 100)
Bu ayeti celile, ruhların yeniden bedenlendiği iddiasına dayanan tüm reankarnasyon teorilerini kesin bir dille reddetmektedir.
Bunun yanında, günahkârların ruhlarının iyilerin ruhlarından farklı olarak kıyamete kadar tutuklu kalacağına dair bir imâ da bulunmaktadır. Dolayısıyla,
Bu günkü konumuz yine, kabirle ilgili, kabir üzerine yapılan kubbeli, israf dolu inanç ve yapılarla ilgilidir. Bir kaç yıl önce idi. Mersin'de yaşayan bir vatandaş, köyüne gelerek, kendisi için özel, kubbeli, süslü, püslü bir kabir inşa ettirmiş, vasiyetinde de, öldüğü zaman buraya gömülmesini istemişti.
Hakikaten, adamcağız, bulunduğu yerde ölerek, cenazesi, köyünde yaptırmış bulunduğu lahdli, kubbeli, süslü, püslü kabire getirilip defnedilmiştir. Tabii ki, ölenin, 7,40 ve 52' de vasiyeti arasındadır. Halbu ki, mes'ele Kur'an'a götürülmüş olsaydı, aziz Kur'an, bu faniye nasıl bir cevap vermiş olacaktı?
" Ölenin arkasından ağlayanlardan dolayı kabir azabı göreceği" rivayetini Hz. Aişe annemiz " Hiç kimse başka bir kimsenin günahını yüklenmez." ( Fatır, 35/18) ayetine dayanarak reddetmiştir. ( Buhari, Cenaiz ,32)
Allahü Teala iki alem yaratmıştır:
1- Dünya alemi.
2- Ahiret âlemidir.
" Allah insanların canlarını/nefislerini ölümleri sırasında alır. Henüz ölmemiş olanlarında uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin canlarını ( katında) tutar diğerlerini ise belli bir süreye ( ömürlerinin sonuna kadar bırakır..." ( Zümer sûresi, âyet 42)
Bu ayeti kerimede geçen; " Ölümüne kadar hükmettiklerinin canlarını yanında tutar" ayeti kerimesinden çok net ve açık olarak anlıyoruz ki, ölmüş olanların canlarının yani ruhlarının dünyaya ya da berzah âlemine geri gelmediğini, dönmeyeceğini bildirmektedir. Dolaısıyla;
" Kabir hayatı inancı tümüyle ruhların ölümsüzlüğü ilkesine dayanır. Bu ise sadece bir faraziyedir. Ruh'un bedenden ayrı yaşayabileceğini iddia edenlerin, kabirde onun bedene iade edilmesini şart koşmaları kendileriyle çelişkiye düştüklerini gösterir....
Kabirde sorgu-sualin olabilmesi için kişinin soruları işitebilmesi , cevap verebilmesi, akledebilmesi için tüm vücud organlarına hayat verilmesi, beyninin tüm fonksiyonları ile çalışması lazımdır.
Ölen bir kimsenin bunları yapabilmesi aklen muhal, tıbben imkânsızdır. Cesedin sadece bir kısmına hayat verilir iddiası da ölenin bir kaç uzvu organları olmadan bu görevini tam yapamayacağı için bu " Sen kabirde olanlara işittiremezsin." ( Fatır/22) ayetin bağlamından bunun kalbi ölü olanlar hakkında olduğu anlaşılmaktadır.
Lakin Allah ' kalbi ölü kâfire işittirmek, mezardaki ölüye şittirmek gibidir' buyurmaktadır. Eğer ölüye işittirmek mümkün olsaydı, Allah bu benzetmeyi yapmazdı. Ölülerin işitemedikleri hakikati esas alınıp, bu esas üzerine " Kâfirlerin kalbi de tıpkı bunun gibidir" benzetmesi yapılmıştır.
Ayetten bu da anlaşılabilir; sağ olan kâfirler işitmiyorlarsa, ölüler hiç işitmezler. Çünkü kendisine benzetilenin, benzeyenden daha büyük olması gerekir. Kedi aslan gibidir, denilir. Aslan kedi gibidir denilemez. Kâfirler ölülere benzetilmiştir. Elbette işitme yönünden ölülerin kâfirlerden daha aşağı olmaları icap eder." ( M.selvi.wordpress.com)
Sonuç yerine;
Kabirde hayat var mıdır? sorusuna, atalarcı zihniyet mensupları, veya bu yoldan menfaat devşiren kesimler karşı çıkacaklar, bu tür araştırmalara, inceleme yazılarına tepki göstereceklerdir.
S. Merdin veya diğer adıyla Mehmet Selvi hoca efendiler, bu ve benzeri yazılarıyla, bir hurafi anlayışı yok etmek üzere yola çıkmışlardır. Şükürler olsun ki,
Bundan 40-50 yıl önceleri, kabir etrafında yapılan merasimler, yortular, telkinler, münker-nekir gelme hadiseleri insanları korkutuyor, halen de korkutmaya devam etmektedir.
Zaten, ölü sahibi Müslümanlar, gerek ölünün yedisi, gerek kırkı, gerekse elli ikisini bu korku sebebiyle yapmakta, ölüsünü kurtarmak, refaha kavuşturmak, azaptan halas etmek maksadıyla , tam elli ikinci güne denk gelen zamanlarda, bir hayli hoca efendi, cemaat toplayıp, ölüsünü münker-nekirden, kabir azabından kurtarmaya çalışmaktadırlar.
Siz hiç duydunuzmu, ölünün mahşer alemindeki hali için, yeniden dirildikten sonra hesap, haşir, neşir alemi için hayır yaptığını, yukarıda zikredilen amelleri icra ettiğini? Genelde, hep ölülerin, kabirde azap çekmemeleri için merasimler yapılmakta, hayır ve hasenatta bulunulmaktadır. Tekrar aynı konuyu işlemek üzere... Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın