KULLARI KULA KULLUKTAN KURTARIP TEK ALLAH'A KULLUK ETMEK İÇİN
İslamî cihadlar da, fetihlerde ve harekatlarda esas gaye mevzuma satır başı yapmış olduğum konu olmuştur.
" Kulları kula kulluktan kurtarıp tek Allah'a kulluk etmek için." müthiş sözü halen kulaklarımızda küpe, gönüllerimize nakış nakış işlenmiiş bir husustur.
Atamız büyük Fatih, atamız Kanuni, atamız Selahaddin-i Eyyubi, ecdadımız sultan Alpaslan da bunu düşlemiş ve yerinde ve zamanın da icraya koymuştur.
Yoksa, ülkeler almak, topraklar fethetmek, insanları sürü sürüleştirmek değildir. Şu alııntı yazımı dikkatlere sunmak istiyorum:
" Kendini İslama nisbet eden ve modernizmle uğraşan düşünürler modernizmin ana kavramlarını İslamileştirmeye çalıştırmaktadırlar ki, bu o düşünceye ta baştan teslim olmanın veya eklemlenmenin bir göstergesidir.
Entelektüel çevrelerde bile, " Müslüman önce birey olmayı öğrenmelidir", " asıl özgürlük İslam'dadır", " demokrasi İslam'la bağdaşır" söylemi hakimdir. Bu, orijinal dile vukufiyetin olmadığının açık göstergesidir.
O halde ' orijinal dil " nedir? Bu,İslam'ın dilidir. Bu dil, vahiydedir ve somut ifadesini de Hz. Peygamber'in yaşamında bulmuştur. Bu dil savunmacı , eklektik, özür dileyici değildir. Bu dil, özgüvenlidir.
Bu dilin en net örneklerinden birini, sahabeden Ribi ibni Amir vermiştir. Orijinal dile vukufiyeti bu sözünden belli olan İbni Amir, Kisra orduları başkomutanı Rüstem'in: " buraya ne için geldiniz?" sorusuna cevap olarak şunu söylemiştir:
" Kulları kula kulluktan kurtarıp tek Allah'a kul etmek için." İşte, davetin, tebliğin, cihadın amacı budur. İşte İslam'ın orijinal dili budur. Bu sahabe: " sizin oligarşik, despot yönetiminizi yıkıp, yerine insanların " özgürlüğü" doyasıya yaşadığı, " haklarını kullanabildikleri bir düzen kurmak için geldik" dememiştir.
Bu sahabe, İslam davasını tabir-i caizse, tek bir kelime ile özetlemiştir ki o da " kulluk'tur. Evet, insanı tanımlamak, onun eylemlerini değerlendirmek bakımından orijinal dilin en merkezi kavramı " ibadet/kulluk"tur" ( İktibas, Eylül 2008, say. 52. S. Aydın)
Ülkeler fethetmek, hudutlar aşmak, kıtaları yol yol arşınlamak tamamen Allah rızası için, yüce Allah'ın şanını, emirlerini duyurup, insanlığı sapıklıktan, derbederlikten, kula kulluktan kurtarmaktır.
İnsanları, beşerin önünde diz çökmekten kurtarıp bir Rabbe kulluk ettirmek, putçuluğu. puta tapıcılığı, krallık hegamonyasını yerle bir etmektir.
" Okullaşma bir kişinin yapabileceği bir iş değildir. Bu konuda grupçuluk illetine kapılmaktan topluca bir yöneliş gösterilmeli, el birliğiyle çalışılmalıdır. Toplumsal sinerji kendi içinden birtakım insanları çıkaracaktır.
Bir noktada faaliyet yoğunlaşması olursa bunu hedefe götürecek ehil insanlar da çıkar. Ebu Hanife'yi toplum çıkarmıştır.O dönemde var olan düşünce dinginliği atmosferinde bu tür büyük alimlerin çıkması daha kolay olmuştur.
Bu noktadaki mevcut durum ise; müslümanlar arasında ilimde derinleşmenin önemi henüz gereği gibi idrak edilememiştir ve bu nedenle de bu yöne doğru henüz bir faaliyet yoğunlaşması yaşanmamaktadır." ( a.g.d)
Netice olarak,
Maalesef, günümüz dünyasında bütün imkanların var olmasına rağmen, teknik ve teknolojinin zirvede bulunmasına binaen, niçin bir Ebu Hanife yetişmiyor, niçin Ebu Yusuf, İmam Muhammed, İmam Züfer ortaya çıkmamaktadır?
İsimleri belirtilen mübarek insanlarda bizim gibi insanlardı. Onlar, farklı bir alemde yaşamıyor, göklerden inmiş insanlar değillerdi. Bizler gibi yemişler, içmişler, evlenmişler mevcut hayatı yaşamışlardı.
Ebu Hanife (ra), Emevi zulmüne karşı çıkmış, Abbasi despotluğuna baş kaldırmış bir kahramandı, Onların, yapmış oldukları tüm teklifleri, baş olmayı, başa güreşmeyi kabul etmemiş, " Vasıt'ın kapılarını sayma" işini bile kabul etmeyerek hakka yürümüştür. Makamı cennet olsun.
Rabbimiz!.. Bizleri onlara mahşerde komşu eylesin!.. Makamları nur olsun!... Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın