İNSANLARA; KUR'AN'IN MESAJINI ULAŞTIRMAK
" İşte onun için sen ( tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi dos doğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği Kitab'a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O'nadır." ( Şûrâ sûresi, âyet 15 )
Âyeti kerime de, Resulullah (sav)'in, insanları davet edeceği esaslar da beyan edilmiştir. Buna göre davete devam edilecek, inanmayanların teklif ve ısrarları dinlenmeyecektir.
Bu ilahi mesajlardan anlıyoruz ki, bilen, bilgili, Kur'an ehli her Müslüman kişi, insanlara, Kur'an'ın mesajını iletmekle, anlatmakla mükelleftir. Şu sureyi celileyi teati edelim:
" Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır." ( Asr sûresi, âyet 1,2,3)
Merhum milli şairimiz ve iman ve Kur'an insanı Akif, asr suresi ile ilgili şunları ifade etmektedir:
" Hâlikin nâ-mütenahi adı var en başı " Hakk"
Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak,
Hani ashâb-ı kiram ayrılalım derlerken,
Mutlaka sûre-i ve'l asr-ı okurmuş bu neden?
Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh
Başta iman-ı hakîkî geliyor sonra salâh,
Sonra hak, sonra sebât: İşte kuzum insanlık,
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık." ( Âkif)
" Bu bağlamda insanlara Kur'an'ın mesajını ulaştırmak, iyilik yapmaları hususunda onlara telkinde bulunmak ve kötülüklerden sakınmalarını öğütlemek, İslam inancının bize yüklediği temel sorumluluktur.
Ancak geçmişte olduğu gibi günümüzde de Müslümanlar bu görevlerini zaman zaman unutabiliyorlar . Kur'an, insanın genel olarak hüsran içinde olduğundan söz ederken " ... birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler/öğütleyenler bunun dışındadır." ( Asr, 3)der.
Acaba biz, Müslümanlar olarak bugün böyle bir algıya sahip miyiz? Akrabalarımız, komşularımız, iş arkadaşlarımız , toplumumuz şöyle dursun, Kur'an'ın mesajını ilkin eşlerimize ve çocuklarımıza sağlıklı bir biçimde ulaştırmayı hiç amaç edindik mi?
Bu konuda ne kadar başarılı olabildik? Bunun yanı sıra yaşadığımız toplumda, bin bir türlü zorluk içerisinde öğrendiğimiz ilahi kelamın , çarpıtılan değil, gerçek anlamı üzerinde ne derece ısrarcı olduk?
Hiç şüphesiz, bir kimseyi Allah'ın dinine davet etmek oldukça zor bir içeriğe sahiptir. Zira dile getirdiğiniz hakikat karşısında muhataplarınız, genel olarak başlangıçta sizi bütünüyle tasdik etmezler.
Bunun en önemli nedenlerinden birisi, İslam'ın zuhur ettiği ilk dönemlere nazaran insanı saptıran ayartıcıların ( maddi-manevi) bu gün ziyadesiyle fazlalaşmış olmasıdır." ( İktibas Dergisi, Mayıs 2010, H. Ertürk sayfa 29 )
Maalesef, Kur'an'ın mesajlarını duyurmada, tebliğ etmede çok çok zayıf, biçare durumdayız. El gördülük, beş vaki namazla, camiye gidip gelmekle, mes'eleyi hallettik zannediyoruz.
Oysa, Asır sûresin de geçtiği üzere, " İman", " amel", " hakkı tavsiye" " sabrı tavsiye" hususlarında, gerilerin gerisinde, sınıfta kalmış durumdayız. Halbuki,
Yapılması gereken, " Mecnun misali" yollara düşerek, Kur'an dertlisi olarak, onun emirlerini, mesajlarını duyurmak, yaşamak ve yaşatmak için çaba, gayret göstermeliyiz.
Göstermeliyiz ki, Müslümanlar, içerisinde boca olduğu hurafeden, bid'atten, mistisizmden arınsın, tertemiz yıkansın, yunsun, arınmış bir hale gelsinler!.. Çünkü,. her tarafta, Kur'an adına pislik, saçmalık, çirkinlik göze çarpmaktadır!.. Onun içindir ki, halimizi, tavrımızı değiştirmeliyiz!..
" Fakat değişmeyen bir şey var ki, o da insanın kendisi, içsel donanımı, hisleri ve dünya hayatında düşkün olduğu unsurlardır.
Dolayısıyla insanı bu özellikleriyle tanıyabilirsek, bir başka ifadeyle onu doğru bir biçimde okuyabilirsek davetimizin başarıya ulaşma ihtimali yüksek olacaktır.
İnsan kendi bünyesinde barındırdığı / nefsinde sakladığı unsurları, başlangıçta objektif bir bakışla doğru tespit edemeyeceği için öncelikle tahmine dayalı ön tespitler yapar.
Adı üstünde bu bir tahmindir, hala böyle iken muhataplarımızın karşısına yanlış tespitlerle çıkmamız durumunda davetin başarıya ulaşması mümkün olmayacaktır.
Oysa Kur'an'ın tanımlamalarını eksiksizdir, zira bu tanımlamaların sahibi, insanı yaratan, onun içinde sakladığı sırları, olaylar karşısındaki olumsuz hal ve hareketlerinin gerçek sebeplerini bilen Allah'tır.
Allah insana dair bir şey söylemişse bu mutlak bir biçimde doğrudur ve bu doğrular üzerinde yol olan davetçi hataya düşmekten uzak olacaktır." ( a. g. d. sayfa 29 )
Netice olarak;
" Öze dönüş" yolcuları olarak, mes'eleyi taa ilerilere, ötelere götürerek, Resulullah ( sav), sahabe-i kiram ve diğer müçtehidler, tüm dava erleri, Kur'an'a bende olmuş müminler nasıl koşmuş, didinmiş, didişmiş ise, bizler de aynı metodu takip etmeliyiz!..
İslam ve Kur'an davasının müntesipleri olarak, dertlileri olarak, yollara düşmeli, ellerimizde Kur'an, dillerimizde İslam şarkısı ile, Kur'an'ın bütüncül bir anlayışı içerisinde yollara düşmeli, dertlere derman, dertliye çare olmalıyız!..
Kur'an'ı, müthiş mesajlarını öncelikle, evlerimizden, ailemizden, yakınlarımızdan, arkadaşlarımızdan, komşularımızdan başlayarak, hedefe, taa ötelere kadar, son hedefe kadar koşmalıyız!..
" İman", " Amel", " Hakkı tavsiye", " sabrı tavsiye" hususlarında, donanımlı muvahhitlerden olarak, dur, durak bilmeden ufukları yırtarak koşmalıyız.
Ailemiz de, çocuklarımızda, arkadaşlarımız da, tamamı birer İslam ve Kur'an neferi olarak İslam hedefine doğru koşmalıdır.. İnşallah!.. Bunu yaptığımız an, sokak huzura kavuşacak, meydanlarda ezan sesinden başka, baykuş sesleri duyulmayacaktır.
Faiz bitecek, rüşvet yok olacak, fuhuş ortadan kalkacak, haksızlık, hırsızlık vb. tabana kuvvet yok olacaktır!.. Rabbimiz!.. Bu günleri göstersin!.. Âmin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın