HADSİZLİK YAPMAK !..
Hadsizlik yapmak, milletin birliğine, dirliğine, düzenine göz dikmek veya göz dikenlere prim vermektir. Millet ve ülke aleyhine faaliyeti icra eden kesim ve kitlelere şirin görünmek, onların çirkin davranışlarını, hal ve hareketlerini alkışlamaktır.
Hadsizlik yapmak, millet olarak, ülke olarak her alanda rast gelmekte ve görmekteyiz. Hadsizlik yapanlar, camiye gitmiş bile olsa, cuma, bayram namazına katılmış bile olsa, hüneri hadsizlik yapmak olduğu için hemencecik icrayı faaliyette bulunup hadsizlik yapacaktır.
Okumuş olduğu Yasin Şerif, şehidlere sunduğu çiçek tanecikleri bile, oturması kalkması, hareketleri, hareket tarzı, konuşması, ağzını, burnunu oraya buraya kaldırması, " ben kimim, ben neymişim?" dercesine millete inememek, milleti anlayamamak hadsizlik değilde nedir?
Yada edindiği kitle, birey ve dostları, bu milletin, bağrına hançer batıran, askerini alkanlar içerisinde bırakan ehl-i zulümdür.
Çünkü, onların hayatlarında bu ülkenin insanlarına düşmanlık, hasımlık, nefret, buğz yatmaktadır. Bizim hadsizlik yapanda, onlarla üç günlük dünya için, küçücük bir menfaat, makam, mevki elde etmek onlara şirin görünmesi, onlara tabasbusta bulunması hadsizlik değilde nedir?
Bir insanın, başı dönmeye görsün!.. Alimallah, " kainatı ben yarattım, milyonların rızkını ben veriyorum" cehaletine kapılır, bunun da önlenmesi, önünün alınması çok zordur. Ne zamana kadar?
Ne zaman ki, makamdan al aşağı edilir, sip sivri ortada kalır, bakar ki, etrafında görünen dalkavuklar birbir kaçmışlar, oraya, buraya sinmişler. İşte, o zaman hadsizlik yapan bireyin ayakları yere basar, " eyvah ben ne yaptım?" sorusunu kendisine sormak zorunda kalır.
Ne demek, tehditvari konuşmak, aba altından insanlara sopa göstermek? " Seni araştıracağım, seni bulduracağım" tehdit dili, bir akıl sahibi kişinin, makam sahibinin sözü değildir. Olsa olsa, bir külhaninin sözü olabilir.
Mevkiler, makamlar, mansıplar , hiç bir zaman ebedi olmamış, her gelen insan, iyi ve kötü bir eser bırakarak dar-ı bekaya yolcu olmuştur.
Makam sahipleri, iyi bir eser bırakmış, hakkaniyete uygun çalışmış, çocuksu hallerden uzak durmuş, " Lök gibi adam" derler ya, işte öyle bir adam olarak, görevine tamamlamış gitmişse, ne mutlu ona!..
Ama, ne çare ki, şühedanın makbereleri bile istismar alanı yapılmış ise, yapılacak hiç bir şey yoktur. Çünkü, bu aziz milletin kutsalları, istismar edilirse, onlarla istihza yoluna teveccüh edilirse, vay bizim halimize demekten başka söz bulamıyorum.
Tarihimizde, Mithat Paşa diye birisi var idi.. Kendisini padişahların üzerinde görür, "Şura " sistemine karşı çıkar, olur olmadık işlere tevessül ederdi. Peki, ne oldu, Mithat paşanın sonu? Mithat Paşa'nın sonu feci olmuştur, yani., Taif zindanlarında hayatı son bulmuştur.
Tıpkı, bunun gibi büyüklenmemek, kibre, gurura kapılmak, enaniyyeti yüksek tutmak iyi değildir. Sonra, milletimiz derki: " Eyy kendini her şeyden üstün, büyük gören adam, senden büyük Allah vardır." sözü yankılanmış olur.
Büyük Yavuz; Mısır dönüşünde, kendisine karşılama merasimi yapılacağını duyar. Ve rahatsız olur. Bir gece, Üsküdar'dan İstanbul'un Batı yakasına geçerek, sessizce makamına oturmuş olur.
Onlar; ülkeler fethediyor, Mercidabık, Mısır, Çaldıran ovalarını dize getirip büyüklenmiyor, kibir ve gurura esir olmuyorlardı. " Hadsizlik yapma" diyen biçare kimdir ki, şehid yakınını tehdit etsin, "seni bulduracağım "demiş olsun!..
Netice olarak;
Bu aziz millet evlatları vakur, gururlu insanlardır. Vatanı bölmeye çalışanlarla, basit, ucuz bir çıkar uğruna tehdit dili kullanmaz, " hadsizlik yapma" diye ifade kullanmaz!..
Öyle denilen söze muhatap olan genç, bir şehidi-şüheda yakınıdır. Tertemiz canını, al kanını bu millet için, bu bayrak için, bu vatan için dökmüş, kara toprağı boylamış insan yakınıdır.
Bir kere, kolay mı can vermek, tenden, yârdan, yaranden vaz geçmek? Acaba bu millet evladına " hadsizlik yapma" diyen zatı muhterem, bir damla kanını bu vatana feda edebilir mi? Sanmıyorum!..
Hizmet etmiş olduğu sahalar, İl, şu günlerde çer çöp içerisindedir. Binlerce işçi, emekçi insan işinden olmuş, çoluk-çocukları mahvı perişan olmuştur. Hani, nerde kaldı verilen sözler, vaatler, süt paraları, ücretsiz yolculuklar?
Tamamı, lafı güzafmış, aldatma imiş, insanların onur ve gururu ile oynamak, kaynayan tencerelerini tekmelemek, ellerindeki kuru ekmekleri bile onlara çok görmek imiş!.. Yazıklar olsun!..
Ama, unutmayalım ki, bu karanlık gecelerin, bir aydınlık sabahı bulunmaktadır!.. Yeter ki, milletimiz ümitsiz olmasın!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın