DEVİR İMANI KURTARMA DEVRİ" NE DEMEKTİR?
" Siz ey iman edenler! İman edin Allah'a, O'nun Elçisi'ne, O'nun Peygamberi'ne peyderpey indirdiği ilâhi kelama ve daha önce indirdiği mesaja! Zira kim Allah'ı, meleklerini, vahiylerini, peygamberlerini ve Âhiret Günü'nü inkâr ederse, işte o derin bir sapıklığı boylamış olur." ( Nisa sûresi, âyet 136)
Yazı başlığımız, bizi apayrı yerlere götürmekte ve tereddüde düşürmektedir. Bir kere, Müslümanlar olarak alemi İslam'a nazar ettiğimiz an görmüş oluruz ki, her taraf yangın içerisindedir. Söz konusu yangın, adım adım bizlere de yaklaşmakta, evlerimize kadar girme cüretini göstermektedir. Askerimiz, an be an, imansızlıkla, inkarla ve sahte ilahlarla mücadele ederken, birilerinin kalkıp da " Devir imanı kurtarma devri " (!) nakaratı, demesi, böylelikle bir kuru sevda ile oturup kalkması ne anlama gelmektedir?
Bu sözü, dünkü tarihlerde ve zamanlarda bir kısım sufi elebaşıları dillendiriyor, küffarla, dişe diş, başa baş mücadelenin gereksizliğini vurguluyordu. Örneğin, Feto cambazı ve benzerleri bu sözü dillendirirken, alemi İslam içerisinde kan gövdeyi götürüyor, ırzlara tecavüz ediliyor, namuslar payimal ediliyordu.
Ülkemiz içerisinde durum böyle iken, sınırlarımızda askerimiz başa baş,. dişe diş boğuşur iken, komşu ülkelerde özgürlük, iman, İslam, Kur'an ve Müslümanlık kelimesi tamamen rafa kaldırılmıştı. Irak'tan, Suriye'den, Afgan'dan vesair yerlerden insanlar ülkemize sığınmışken, bizler, ehli iman olarak nasıl olurda " devir imanı kurtarma devri" avuntusu ile kendimizi kandırabilirdik?
" Bu anlayış başlı başına bir hilkat garibesidir. İman nedir ki onu kurtarmak insanı yıllarca meşgul etsin? İslami manada iman, insanın Allah'a, peygamberlere ve onun Peygamberlerine gönderdiği kitabın muhtevasına iman etmektir. ( Nisa 4/ 136) İnsan bunu nefsine veya topluma deklare etmeden önce uzun zaman düşünür, ölçer biçer ve son kararını ilan eder. Artık bundan sonrası için inandığı şeylerin gereğini yapma zamanıdır. Yapmadığı takdirde kendisiyle çelişkiye düşer.
Örneğin, ateşin yakıcılığına inanan kimse bu inancının gereği olarak ateşten uzak durarak onun yakıcılığından korunmaya çalışır. Bu inanca rağmen ondan uzaklaşmadığı takdirde bedelini ödemesi kaçınılmaz olur. Bu sonuç ise baştaki iman ile çelişki arz edeceğinden, akleden bir kimsenin asla tevessül etmeyeceği bir durumdur.
Allah'tan başka ilah olmadığına iman eden kimse, kabul ettiği ilah'ın kulları için belirlediği ilkelere, koymuş olduğu emir ve yasaklara, farz ve haramlara uyarak " la ilahe illallah" sözünü gerçekleştirmiş olacaktır. Sözünü yerine getirmeyen kimsenin sözünün, söz verdiği kimse yanında bir değeri olur mu?
" Andolsun, biz kendilerinden öncekileri de denemişken, insanlar " İnandık" deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanırlar? Allah elbette yalancıları da ortaya çıkaracaktır." ( Ankebut 29/2-3)
Bunun anlamı şudur: İnsan bir ömür verdiği iman sözünü yerine getirip getirmediği konusunda denenip sınanacaktır. Bu deneme bir hayatın tümü üzerinden her hal ve kârda yapıp ettiklerinden olacaktır. Bu manada hayatın istisnası yoktur. Her zaman ve zeminde yapılacak bir şeyler vardır.
İlk Müslümanların durumunu anlatırken sözcüklerin boğazımıza düğümlendiği olayları yaşayanlar için " imanı kurtarma zamanı" yokmuydu? Habeşli Bilal'in göğsü üzerinde taşlarla kızgın kumlar üzerinde inlerken ağzından sadece " Allah birdir" sözcüğü işitiliyordu. O bu haldeyken bile düşüncesini bu kelimelerle eyleme dönüştürüyor ve müşriklerin
küfrünü kendisinin de imanını resmediyordu." ( İktibas, Ocak 2011, sayfa 16)
Şu ayeti kerimeye dikkat çekmek istiyorum: " Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de ( şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde ( sözlerin i) değiştirmemişlerdir. Çünkü Allah sadakat gösterenleri sadâkatları sebebiyle mükâfatlandıracak, münafıklara - dilerse- azap edecek yahut da ( tövbe ederelerse) tövbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, bağışlayandır." ( Ahzab sûresi, ayetler 23-24)
Netice olarak;
" Devir imanı kurtarma devri" deyimi günümüz dünyasında askıda kalmış bir söz olup, aziz İslam'ın neşvü nema bulmasına engel bir sözcükdür. Yukarı satırlarda zikredildiği gibi, bu yapay, suni sözcük (!), tamamen askıda kalmakta, günün Müslümanlarının yan gelip yatmasına, onun bunun sırtından geçinerek , tembelliğe, miskinliği teşvik etmektedir.
Bu sözü, cihad düşüncesinin neresine yerleştirmeliyiz? Bu lakırtı içeren söz, Rasululluh (sav)'in cihat emrine, sahabe-i kiramın canları pahasına İslam'a hizmetlerine ters düşmektedir.
Müslüman milletimiz söz vatan, bayrak, sancak mevzu bahis olduğu zaman yerinde duramamış, yan gelerek yatmamıştır. Binaenaleyh, mezarlıklara bir kere nazar ediniz.. Işıl ışıl dalgalanan mezar başlarındaki bayraklar bu sözlerimizi teyid edecektir.
Son sözler olarak diyorum ki, aziz İslam, yan gelip yatmayı, nemelazımcılığı, boş vermişliği, tembel tembel uyumayı, rüyalanmayı kabul etmeyen cihadcı bir dindir!.. Varsın, sufi çevreleri Mehdiyi, Gavsı, İsa'yı Kutub'u bekleye dursunlar.. Aziz Kur'an; bu düşüncenin tersini emri ferman etmekte, cihadı terketmeyin buyurmaktadır!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın