BAŞ ÖRTÜSÜ VEYA TESETTÜR !..
" Mü'min kadınlara da söyle, bakışlarını ( yasak) olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar, cazibe ve güzelliklerini, bunlardan görünen kısımlar dışında, ( kamuya) açmasınlar, bunun için de, baş örtülerini yakalarının üzerine sıkıca tuttursunlar..." ( Nûr sûresi, âyet 31)
Bu ayeti celileden şu hususları anlamak lazımdır. Kadın, cazibe ve güzelliğinden kamuya açılması serbest olan miktarı gösteren bir istisna cümlesidir. Tefsir edilen " mâ zahara minhâ" ibaresinden kaynaklanan müphemlik, birbirinden farklı, bir çok yorumu mümkün kılar.
Kendiliğinden görünenlerin" tavanı yüz, eller ve ayaklardır. Bu organların örtülüp örtülmemesi nassın değil örfün ve tercihin konusudur. Efendimiz'in Esma'ya bizzat göstererek yaptığı tarif de bunu teyid eder. ( Ebu Davud, Libâs 31)
Teşhir edilmemesi istenen cazibe ve güzellikler, kamuya açılmayıp özel kalması gereken kişisel cazibe ve güzelliklerdir. Bu ilahi emrin maksadı, kadının kişiliğini dişiliğinin önüne alacak hem istismarını önlemek , hem de sosyal hayata kadını dahil etmektir.
Tersi ister istemez karşıt cinsler arası ilişkinin, şahsiyet değil cinsiyet odaklı bir ilişkiye dönüşmesine yol açacaktır. Özetle, tesettürden amaç üç unsurun ahlâkının gözetilmesidir:
1- Kadın: özel bir nimet olan cinselliğini genelleştirip kamuya açmayacak. 2- Erkek: karşıt cinsle cinsel odaklı ve istismar edici bir ilişki geliştirmeyecek. 3- Toplum: Kadın-erkek ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtacak. ( Kur'an Meali) Dolayısıyla;
" 'Baş örtüsü' nâmı diğer tesettür , belki bize bir kaç on yılın meselesi gibi görünüyorsa da, işin gerçeği öyle değildir. Tesettür, atamız Âdem'le anamız Havvâ'nın cennette var kılınışlarıyla birlikte başlamış, İblis'in taraf olduğu bir var oluş mücadelesidir.
İblis'in, Âdem'e, dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren olduğu, hatırdan çıkartılmamalıdır. İblis, Âdem'le eşine ne yapmaya çalışıyordu? Onlara, aklınca Rablerini gammazlıyordu ve diyordu ki: Rabbiniz sizin bu ağaçtan tatmanızı istemiyor!
Çünkü Rabbiniz sizin ebedî olmanızı istemiyor! Siz tabi ki benim öğütlerime kulak asmalı ve yasak ağaçtan tatmalısınız! Ben size nasihat ediyorum! Kulaklarına fısıldıyordu Âdem'le eşinin. " İşin sonunda ebedilik var!
İblis, bu nasihatlerinin altını, yeminiyle kalın bir şekilde çiziyordu. Ben İblisin bu yeminini çok önemsiyorum. İblisin bu yeminli nasihatlerini göz ardı edersek, ' baş örtüsü serüvenini' doğru anlayacağımızı iddia ediyorum. İblis bir kere Adem'e ve eşine nasihat ederek işi bitirmiş değildir.
O şimdi de iş başındadır. İblis ya okulun giriş kapısı yanında, ya bir gazete köşesinde, ya bir siyasi mahfilde veya bazen bir ' ilahiyatçı hoca' cübbesi altında , ya da ' beyaz cam'ın arkasında ikna odası açmakta ve bütün ' baş örtülü' kızları oraya çağırmaktadır.
Ben size nasihat ediyorum! İkna olmayacaksanız da ne olacak? Neden başınıza bir metre bir bez sarmakta bu kadar ısrar ediyorsunuz? Bakın benim de babaannem başörtülüydü. Ben şimdi örtmüyorsam gâvur mu oldum yani?
Her şey örtü demek midir? Kalp temizliğinin, insan sevgisinin hiç mi önemi yok? Bir metrelik bir bez parçası bir insanı bu kadar iyi yapabilir mi? Ülkemizde gerginlik yaratmamalısınız! Şu anda her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var! Ülkemiz, uygar devletler arasında hak ettiği seçkin yerini almalıdır!" ( İktibas, Şubat, 2008, say.13-14. M. Durmuş)
Ne acı ki, biz, millet olarak yıllarca bu baskıyı, baş örtüsü terörürünü yaşamış, kahrını çekmiş milletiz. Tepe tepe insanlar, nice nice bey olmuş, paşa olmuş, apoletli kimseler, tüm işlerini, güçlerini bırakıp bu mes'eleye yöneldiler, gencecik çocukları okullarından, tahsillerinden, istikballerinden etmiş oldular!..
Bir kısım şirazeden çıkmış insanlar, dağa çıkmış iken, ellerinde silahlarla askeri, polisi şehit ederken, onlar, vatan haini olmazken, zavallı kız çocukları, el kadar baş örtüleri sebebiyle tu-kaka edildiler. Okulun kapısından içeri alınmayarak, gerisin geri yüz geri kovuldular. " Çıkart baş örtüsünü, öyle okula gel!" dediler.
Netice olarak;
Onun içindir ki, baş örtüsü için, örtünme için bu aziz millet çocukları çok çok cefalar, sıkıntılar çektiler. Yıılmadılar, baskı, şiddet, kovulma, kapı dışarı edilmeler onları yıldırmadı.
Onun içiindir ki, elde edilen bu müthiş ve onurlu mes'eleyi düğün salonlarında, parklarda, bahçelerde, kot pantolun içinde heba etmemelidir çocuklarımız!
Böylesi onurlu bir şekilde kazanılan davanın alameti farikası olan giysileri, baş örtülerini, tesettürü hovardaca har vurup harman savurmadan hakkını vererek korumalıyız!..
Maalesef, düğünlerde, düğün salonu pistlerinde nice baş örtülü kızlar, genç kadınlar oynarken, göze çarpmaktadır ki, hem kendileri rezil rüsvay oldukları gibi, hem de başlarındaki örtüyü rezil etmektedirler.
Ağızlarında geveledikleri sigara ile, allı yeşilli rujlarla asli kimliklerini ayaklar altına alıp, bir dönem okulun kapıısından kovan eli sopalı insan azmanlarını aratmaktadırlar!..
Şimdi soruyorum!.. Bunca emek, gayret, mücadele bunun için mi idi? Yani, salonlarda, parklarda, bahçelerde baş örtüsünü örselesinler, ayak altı etsinler diye midir? Lütfen kendimize gelelim. Hem kızlarımız, hem erkek çocuklarımız böyle bir temaşaya alet olmamalıdırlar. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın