Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

ASLOLAN KİMSENİN YARDIMA MUHTAÇ OLMAMASIDIR!..

     " İşte onlar Rablerinden gelen kusursuz bir rehberliğe tabidirler; ve işte onlar, evet onlardır sonsuz mutluluğa erenler." ( Bakara sûresi, âyet 5) 

      ".... Yine onlar " Neden infak edelim?" diye soruyorlar. De ki: " Bağışlanabilen her şeyden ". Böylece Allah size mesajlarını açıklıyor ki, tefekkür edebilesiniz." ( Bakara sûresi, âyet 219) 

     " Allah'ın kat kat fazlasıyla geeri ödeeyeceği bir güzel borcu O'na verecek olan kimdir? Allah hem daraltır hem genişletir; ve  hepiniz sonunda O'na döndürüleceksiniz." ( Bakara sûresi, âyet 245) 

     Bilindiği üzere, Allah'ın kat kat fazlasıyla ödeyeceği sadece mal değil aynı zamanda hayattır da. Çünkü Allah yolunda öldürülenlere verdiği ömrün kat kat fazlası olan ebedi bir hayat bahşedilecektir. Değilmi ki: Allah için vermek, vermek değil almaktır.  

      Tabii ki, Allah için vermek, vermek değil almak olduğuna göre, millet olarak içinde idame  hayat ettiğimiz dünya milletimize ders olmuştur. 

     Yer yerinden oynamış, taş taş üstünde kalmamış, 7/7- 7/6 şiddetindeki zelzele denilen afet , binlerce insanımızın şehadetine, kara toprağın bağrına düşmesine sebep olmuştur. Binaler hak ile yeksan olmuş, koca koca binalar, yıkılmaz, zarar görmez bilinen binalar yerle bir olmuştur. 

      Bu şartlar muvacehesinde, devletimiz deprem felaketine maruz kalan insanlara yediden yetmişe varıncaya kadara el uzatmış, darda, zorda kalanlara elini uzatmış, imkansızı imkanlı hale getirmiştir. 

     Ama, ne acıdır ki; 

     Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın dediği gibi: " Üç türlü saygı vardır: Birinicisi sevgiye dayalı saygı insanlarda bulunur. İkincisi korkuya dayalı sevgi köpeklerde bulunur; üçüncüsü menfaate dayalı saygı münafıkda bulunur." 

      Bu güzel tesbit ve teşhise iştirak etmemek mümkün değildir. Son zamanlarda görmekte ve yaşamaktayız ki, ülkemizin bir kısım yerleşim alanlarında tatsız, tuzsuz, nahoş , anormal, iğrenç hallere şahit olmaktayız. 

       Evleerinden olmuş, barklarından olmuş, canlarından olmuş nice depremzede insanımız göç ettikleri, geçici barınma alanlarında zorlukla, zorlamayla karşı karşıya gelmişlerdir.  

      Deremzedelere verilen battaniyelen, iaşelerin, ibatelerin yeniden iadesi istenmiştir. Niçin ve neden?  Çünkü, 14 Mayıs günü yaşanılan politik seçim bir kısım menfaatçi, ard niyetli insanları kudurtmuş, hop oturup hop kalkmalarına sebep olmuştur.

     Haalbu ki, yapılan iyilikler, yardımlar öncelikle Allah rızası için yapılmış, karşılığında her hangi bir dünyevi menfaat gözlenmemiştir. Böylesi bir hal, anormallik, görgüsüzlüğün taa kendisi olup, politikayı din algısı yapan insaanların mayaasını, hünerini, aç gözlülüğünü ortaya koymuştur. 

      Yazımız başlığından da ilham alınacağı üzere, aslolan hiç bir kimsenin yardıma muhtaç olmamasıdır. Ama, ne yapalım? Görünen köy kılavız istemez. Felakete maruz kalan insanlarımız, zorlanmı,ş zor durumda kalmışlardır. 

       İçecek suya bile, giyeceğe bile muhtaç olmuş iken, birilerinden yardım alınmasında ne yapılması lazımdı? Allah, bööylesi görgüsüz, pinti, cimri. nekes insanlara muhtaç etmesin. Çünkü, pinti ve pahil insanlar, bunların yaptığı gibi, yaptıkları hayrı, iyilikleri daha zaman geçmeden hemen başa kakarlar

     " Geeçici servetlerini Allah rızasını elde etmek ve kişiliklerini güçlendirmek için harcayanların durumu da veerimli bir bahçe gibidir: bir sağanak yağar, bu sayede ürünü iki kat biter. Tut ki sağanak yağmaadı, çiselese dâhi yeter. Neticede Allah yaptığınız her şeyi görür." ( Bakara sûresi, âyet 265) 

     Bir de bu yarım kişilik sahibi olanlar karşısında kâmil, olgun, cömert şahsiiyet vaardır. İşte bu âayet bu iki türlü insanı tasviir eder. Burada " kiişiliklerini güçlendirmek" şeklinde tercüme edilen ibare tesbiten min enfüsihim'dir. Bunun modern pedagojik karşılığı " kendini gerçekleştirmek"tir. 

     Yardım amacıyla harcamanın kaarşıtı cimrilik , hıırs ve bencillktir. Bunlar, insanın olumlu yapıda olan doğasını bastıran ve kendi kendisini gerçekleştirmesinin önüne gerilen olumsuz tavırlardır. 

     Bu tür biri başkaları için " cennet"tir. Cennetini yüreğinde taşıyan kişi, eelde ettiği her değerin hakkını verir ve onu kat kat üretir. Toprağı çok verimli bir bahçe gibi, aldığı yağmura ürün vererek şükreder. 

     Bu yağmurun çok ya da az olması, çok ya da az olması, onun verimliliğinden bir şey kaybettirmez. Çünkü o, veriimliliğini daha çok dışardan değil kendi özünden almaktadır. Onun imkanı imanıdır. O, yapacağı bir iyilik için " imkanım yok" demez. Bilir ki imanı tükenmeyenin iimkanı tükenmez. 

     Yine bilir ki, gönül tarlasına muhabbet tohumunu alın teri, yüreek teri, zihin teri ve göz yaşıyla ekenler , hasat zamanı bu tarladan bize yeedi yüz kaldırırlar. Bütün bunları yaparken, birilerinin görüp gözetmediği umurlarında bile değildir. Çünkü Allah'ın gördüğünden emindirler. 

      Allah'ın görmediğine iman eden bedbahtlarda, deprem afetine maruz kalmış insanları barındıkları yerden kovup, vermiş oldukları battaniye türü örtünmeyi bile yeniden isterler. Ne utanmazlık, ne kadar edepsizlik değil midir? 

     Halbuu ki, buu gün evleri yıkılmış yerlerinden yurtlarından olmuş insanlara ise, yarında sizin gibi hödükleredir. Çünkü, hiç bir ahh!.. yerinide kalmamış, kaalmayacaktır. Ama, ne acı ki, sizleri8ni içersinde tertemiz, akidesi düzgün insanlarda yaşamaktadır. Bizlerde, bu aziz millet evlatklarına kat'iyyen beddua etmeyiz, edemeyiz. Allah korusun!.Onunu içiindir ki,

     Allah yolunda yapılan her yardımın bir uhrevî ve ebedî karşılığı vardır. Ahirete ait olanı, yüce Allah'ın vaad ettiği " katından bir bağış" ve rahmetine muhatap kılmadır. Dünyaya ait olan ayeeti kerimede anlatıldığı gibi, bire yedi yüz ve hatta daaha da fazla artırmak ve bereketlendirmektir. 

    Netice ve sonuç olarak;

     Bu aziz millet evlatları, bu ve benzeri binlerce hadise yaşamış, hepsinden sağ salim kurtulmuş, yeniden dur durak bilmeden yoluna devam etmiştir. 

     Seferberlik günlerinde açlığı, yokluğu yaşamış ama, bu ülkeyi salimen özgürlüğe, insanları hürriyete kavuşturmuştur. Bir kere düşünmeeliyiz ki; bir dönem, Kur'an okumak, okutmak, bu işe tevessül olanlar bir cani gibi, bir katil gibi yakalanıp tutuklanmıştır. 

      Gün oldu, ülke semalarında on sekiz gibi bir zaman diliminde ezan yasaklanmış, onun yerine ne idüğü belirsiz şeyler  okunmuştur. Ama, bu gün hamdü sena olsun ki, binlerce hafız kursları, İmam-Hatip Liseleri, İlahiyat Fakülteleri harıl harıl öğrenci yetiştirmektedir. 

      Bu cibilliyetsizlik, dün yaşandığı gibi, bu günde tıpa tıp ayni ile yaşanmaktadır. Depreeme maruz klmış insanların siiyasal tercihleri hesap edilir, oy vermelerii talep edilir olmuştur. 

       Onun içindir ki, dünkü tarihlerde Başbakanalar idam edilirken, bu günde aynısının tıpkısının yaşanması istenmektedir. Halbu ki " Geçti Bor'un pazarı" hesabı ile düüşünecek olursak, artık bu millet Hakkı batıldan ayırd etmeyi belleğiineyerleştirmiştir. 

     Artık, ne ezan susturulacak, nede Başbakan nahak yere idam edilecektir!. Rabbimiz!.. İyi niyetli, saağ duyulu, salimen düşünen insanlara yardım eylesin!. Batılı, sapkınlığı tercih edenlere de ıslahı nefs eyleme imkanı versin!.. Selam ve dua ile...

      Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın