ALLAH'A, GÜZEL BİR BORÇ VERMEK.
" Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu yedi başak veren ve her başakta yüz dâne bulunan tohuma benzer. Allah diledğine kat kat verir; zira Allah, ( rahmetiyle) sınırsızdır, her şeyi tarifsiz bilendir." ( Bakara sûresi, âyet 261)
Ayeti kerimenin yorumu şöyledir:
" Öldükten sonra dirilmenin mahiyetini kavramak için nasıl bir zihin yöntem izlenmesi gerektiğini Hz. İbrahim'in şahsında öğreten Kur'an, bu pasajda sözü ruhların dirilişinden insanın Allah için yaptığı ' eylemlerin dirilişine' getiriyor.
Tıpkı fizik âlemde ölüp metafizik âlemde dirilen insan gibi, Allah yoluna harcanan servetin de, madde âleminde bir çıktı olmakla birlikte, mânevi âlemde kat kat bereketlenmiş bir girdi olduğunu misallerle açıklıyor.
Bu âyet, daha önce geçen Allah'a güzel bir borç vermekle ilgili âyetin ve infak âyetinin devami niteliğindedir. (254-255).
Aslında boşanmaayla ilgili hükümlerin ardından gelen 242-âyetten beri hep cihad ve infâk işlenmektedir. Âyette bire yedi yüz ile ifade edilen hakikat, " kat kat , hadsiz ve hesapsız artışı" ifade eden bir kinayedir.
Bizim burada " tohum" diye çevirdiğimiz habbe, ürünüyle tohumu aynı olan her tür bitkiye verilen addır. Yani her habbe, hem meyve hem tohumdur. İnsan da böyledir ve bu yüzden muhabbetin eseri olan insan varlık ağacının hem tohumu hem meyvesidir.
Dolayısıyla, bereketin kaynağı Allah'tır; Allah'ın eşyaya müdahil olduğunu tasdik etmeyen bu hareket nail olamaz. Bu rakamların çokluktan kinaye olduğunun delili, bu ibarenini hemen ardından gelen " Allah dilediğine kat kat verir" cümlesidir.
Bu ibarenin sadece mecazi değil, bir de hakiki boyutunun olduğunu çiftçilikle geçinenlerin yaptığı bir uygulama teyit etmektedir. Buna göre, ekilen bir buğday tanesinden çıkan çimler çatallandıktan ve kardeşlendikten sonra ayrılmakta ve fide olarak dikilmektedir.
Bu yöntemle, bir buğday tanesinden iki bin taneden fazla ürün elde edilebilmektedir. Esasen cennet, " Allah yolunda" harcanmış bir değerin azami getirisini ifade eder. Ebedi güzelliğin üretildiği bu merkezlerin tohumu ise, insanın bu dünyada yaptıklarıdır. İşte bu yüzden " Dünya ahiretin tarlasıdır." (Kur'an Meali)
Keşke !.. Alemi İslam, top yekûn bu mes'elenin farkına varmış olsaydı, daha güzel olacak, dünya ve ahiret inancı birbirini tamamlamış imani bir mes'ele olacaktı. Ama, bunu bu şekil algılayıp, gereğini yerine getiremediğimiz için ümmet olarak perişan ve Batı kapıları için sularda boğulmaktayız.
Zekatlarımızı yarı buçuk vermekteyiz. İnfaklarımızı, sadakalarımızı, fidyelerimizi elimizin artığı ile vermekte olduğumuz için, ülkemizde fakirlik problemi bitmemekte, her geçen gün sokaklarda, azgınlaşan, gözleri fıldır fıldır dönen fakirler görmekteyiz.
Oysa, fakirler, zenginlerin manen mirasçısıdırlar. Onlar, zengin kimselerin mallarını temizlemekte, zekat kelimesiyle ahirete hazırlamaktadırlar. Diğer taraftan, ülke sokaklarında dolu dolu verilen zekatlar sayesinde hırsızlık, yankesicilik, çalıp çarpma densizlikleri azalmaktadır.
Tasadduk ederken, zekatlarımızı fakir fukaraya, yoksullara verir iken şu kriterlere dikkat etmemiz lazımdır: 1- İnfak ederken Allah'ın rızasını gözetmek. 2- İhtiyaç sahiplerine ihtiyaç zamanında vermek. 3- Sıhhat ve afiyette iken vermek. 4- Malın iyisinden vermek. 5- Gücü yettiği kadar vermek. 6- Sağ elle vermek. 7- İnfak etmekte acele etmek. 8- İnfakı gizlice yapmak. 9- Verdiğinden bir karşılık beklememek. 10- Verirken adil davranmak. 11- Aile fertlerini ihmal etmemek. 12- Verdiği sadakadan geri dönmemek. 13- Riya ve gösterişten uzak durmak. 14- İnfakta ısrar etmekten kaçınmak. 15- Bir kimse bütün malını infak edemez. 16- Allah'ın ismini zikrederek isteyene vermek. 17- Zengin ve güçlü kimseye sadaka vermek helal değildir. 18- Müslüman olmayanlara infak ve tasadduk verilmez. ( Nida).
Netice olarak;
Yukarıda sıralanan hususlar göz önüne alınarak, zenginlerimiz, infaklarını, fıtra ve fidyelerini, sadaka ve zekatlarını kamil bir şekilde vermeli, verirken de mümkünse ehlini aramalı, verilen sadakalarımız, alan kişiyi kalkındırmalıdır.
Çünkü, yardımlarımız, tasadduklarımız sosyal dayanışmayı, eşitliği sağlayacak yardımlardır. İnfak ve sadakaların ihmal edildiği toplumlarda, her türlü ahlaksızlığın, hırsızlığın , yan kesiciliğin olması mukadderdir.
Bu hususta, Hz. Ebu Bekir (ra)'ın hilafeti döneminde zekat vermek istemeyenlere karşı ciddi duruşunu, dikkatini, taviz vermeyişini bilmek, öğrenmek her Müslümanın görevidir. Çünkü;
Zekatı, namazdan ayırmak, ayrı düşünmek abesle iştiğaldir. Ayıptır, çirkinliktir ve imansızlıktır. Birey topluma dikkat kesilmezse, toplum derdini dert edinmezse, kıldığı namazın, tuttuğu oruucun ehemmiyeti nasıl olacaktır?
Rabbimiz!.. Müslümanlara Kur'anî ahlak, bilgi ve görgü nasibi müyesser eylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın