AKLIN YOLU BİRDİR, Fakat!..
Çok önemli bir soru ile başlayarak, sizlerle birlikte çok ilginç ve ibretlik bir konuyu değerlendirmek istiyorum bugün.
SORU ŞU: Herhangi bir sebeple bilinciniz kaybolduktan sonra kendinize geldiğinizde; çok büyük ve hârika donanımlı bir gemide olduğunuzu, hatta uçsuz bucaksız bir Okyanusta süzülerek ilerlediğinizi görseniz, ilk önce neleri öğrenmek istersiniz?..
Bu soru hakkında birçok istatistikler yapılmış ve “aklın yolu bir” prensibine göre, verilen cevaplar da hep aynı olmuş.
Şöyle ki:
-Ben neredeyim? Bu gemi neyin nesi? Bu gemi kimin? Bizi bu gemiye kim bindirdi?Ve niçin bindirdi? Bizi nereye ve niçin sevk ediyor? Acaba bizden ne istiyor?..
Zaten böyle bir durumda olduğu halde, bu soruları sormayan kişi, yâ henüz ayılamamış vehenüz aklı başına gelmemiş demektir. Aklı başına gelen herkes, bu soruları mutlaka soracak ve cevaplarını da çok merak edecektir.
Bu konuda da aklın yolu birdir. Yani, başka bir şıkkı olamaz…
Bu girizgâhtan sonra gelelim esas konumuza:
Her birimiz, uçsuz bucaksız bir ‘SEMÂ Okyanusunda’ süzülerek yüzen, hârika donanımlı bir dünya gemisinde bulduk kendimizi.
Ayıldığımızda, kendimize geldiğimizde, yani AKILBÂLİĞ olduğumuzda, mutlaka aynı konuları merek etmek ve aynı soruları sormak zorundayız.
-Ben neredeyim? Bu gemi neyin nesi? Bu gemi kimin? Bizi bu gemiye kim bindirdi?Ve niçin bindirdi? Bizi nereye ve niçin sevk ediyor? Acaba bizden ne istiyor?....Gibi soruların cevaplarını mutlaka bulmak, öğrenmek ve gerçekleri bilmek zorundayız.
- Çünkü AKLIN YOLU BİR…
Fakat heyhât, ne hazindir ki yaklaşık 14 sene içinde akıl baliğ olduğumuz halde, hem bizlerden önce bu gemiye bindirilen anne, baba, akrabalarımızın ve çevremizin gafletleri nedeniyle, hem de sekülerizm, medya, internet, lüzumsuz meşguliyetler ve hatta iş-güç, okul gibi meşru meşguliyetler nedeniyle, bu sorular aklımıza bile gelmedi.
Yavaş yavaş gaflete düştüğümüz için, bu soruları sormak veya merak etmek, çoğumuzun aklımıza bile gelmedi. Feraset sahibi bahtiyar aileler, hariçtir…
Bilim adamları bu yavaş yavaş âşina olma hakkında bir deney yapmışlar. Bence ‘sadistçe bir deney’, fakat bilim adına ve insanlığa hizmet için yapıldığından müsamaha var.
Şöyle ki:
Kurbağayı, 90 derecenin üzerinde ve kaynamak üzere olan bir tencere dolusu suyun içine atmışlar. Kurbağa ânî bir refleksle kendisini tencerenin dışına atarak haşlanmaktan kurtulmuş.
İkinci denemede; kurbağayı aynı tencereye ve ılık bir suya bırakmışlar. Fakat tencereyi yavaş yavaş ısıtmaya başlamışlar. Su ısındıkça kurbağa mayışmış, gevşemiş, rahatlamış, ısı değişimine ÂŞİNÂ olduğundan, haşlanarak ölmüş...
İşte insan olarak bizler de Dünya gemisi içinde, 14 sene civarında akıl baliğ olduğumuz için, çoğumuz bizden öncekilerin gâfil yaşantılarıyla âşina oluyoruz.
Aynen kurbağanın ikinci deneyindeki gibi, yavaş yavaş gaflette haşlanıyoruz.
Arif Nihat Asya’nın şiirindeki teşhisi: “Bize bir nazar oldu. Cumamız Pazar oldu.
Ne olduysa bize böyle, hep azar azar oldu…”
Yüce Rabbimiz Rahmet ve merhametiyle; Tevbe Sûresi 126. Âyetteki ikazla “..senede iki defa sınav için gönderilen belâ ve musibetlerle …” gafletten uyanıp, yukarıdaki soruları kendimize sormazsak ve tedbirlerimizi almazsak, o kurbağa gibi Cehennemde sürekli haşlanmaya aday oluruz. Allah cc muhafaza eylesin.
Hâlâ nefes alıyorsak, “sınavımız devam ediyor” demektir.
Ne olur, şimdi hemen; yukarıdaki soruları kendimize, tekrar tekrar soralım:
- En doğru kaynaklardan bu soruların cevaplarını öğrenelim.
Bunun için de ne kadar FUZÛLÎ MEŞGÛLİYETİMİZ varsa, hepsini terk ederek, onlarla kaybedilen zamanları kazanıp,bizi bu dünya gemisine göndereni, Esmâ ve Sıfatlarıyla öğrenelim. Nereye sevk edildiğimizi en ciddi kaynaklardan öğrenerek, oraya göre hazırlıklar yapalım.
Bundan sonraki yaşantımızı, bu Kâinatın ve şu Dünya gemisinin Sahibinin cc ve bizleri bu gemiye bindiren Yüce Allah’ınistekleri doğrultusunda sürdürelim ki, Cehennemde haşlanmak yerine, Ebedî Cennetlerde sefâlar sürmeye aday olalım, inşâAllah…
Çünkü AKLIN YOLU BİR… Vesselâm.
Facebook Yorum
Yorum Yazın