AKILLI OLMAK, BEYİN SAHİBİ VARLIK DEĞİL, BEYNİ KULLANMAKTIR..
" Doğrusu Biz, görünen görünmeyen iradeli varlıklar için akleden kalpleri olup da kavramayan; gözleri olup da görmeyen, kulakları olup da işitmeyen bir çoklarını cehennem için ortaya çıkarmışızdır. Hayvan gibidir onlar, belki daha da şaşkın! Onlar gaflete gömülmüş olan zavallılardır." ( A'raf Sûresi, âyet 179)
Ayeti kerimenin kısaca izahı şöyledir:
Cinler ve insanlar denilen varlıkların " kalpleri, gözleri ve kulakları " olan varlıklar olduğu dile getiriliyor. Buradaki " kalbin iman ve inkâr mahalli, göz ve kulağın ise görme ve işitme duyusundan kinaye olarak mecaz olması mümkündür.
Ancak, iman ve inkarda, bilgiyi akıl yürütme ya da nakil yoluyla almada birbirine eşit olan bu yaratıklardan bu üç fonksiyonu kullanmayanların basbayağı görünen fiziki varlıklar olan " hayvan sürüsü" ne benzetilmesi de üzerinde kafa yorulması gereken dikkat çekici bir noktadır.
Aziz Kur'an burada düşünme faaliyetini kalbe isnat etmiştir. Bilinen bir gerçektir ki, asıl isim olarak zaten Kur'an'da hiç geçmemekte , onun yerini kalp almaktadır.
Akletme ise, kalbin bir faaliyeti olarak dile getirilmektedir. Kur'an tefekküründe, kalp aklın arşıdır. Vahiy kalbe iner, akıl kalpten neş'et eder. Bu kalbin kan pompası olmayıp iman ve inkârın makarrı olan mânevi merkez olduğu açıktır. ( 30:37) .
Kur'an sistematiğinde taakkulun kalbe nisbeti , düşünme faaliyetinin entelektüel faaliyetle sınırlanmayıp sezgiyi de içine alacak şekilde geniş tutulduğunu ifade eder. ( 22:46) ( Kur'an Meali)
" Şimdi onlar, Allah'ın dilediğine rızkı açıkça açtığını, dilediğine de sınırlandırdığını görmüyorlar mı? Kuşkusuz bunda iman eden bir toplum için mutlaka alınacak bir ders vardır." ( Rûm sûresi, âyet 37 )
Düşünen;tefekkür eden Müslüman bu hususları da enine boyuna düşünmelidir. Kimi insanların fakirliğini, kimi insanların da zenginlik içerisinde hayat sürmüş olduğunu taakkul etmelidir.
Çünkü, tüm insanlar arasında maddî yönden eşitlik olsaydı, hayatın, yaşamanın bir rengi, bir nizam ve intizamı olacakmıy dı? Hayır!.. Zengin zengin olduğunu bilecek, fakir de fakiriliğine şükredip, elinden geldiği kadar tüm imkanlarını kullanacaktı!.. Şu ayeti kerimeye dikkat çekmek istiyorum:
" İyi ama, onlar hiç mi yeryüzünde gezip dolaşmazlar? Bu sayede kendisiyle akledecekleri bir kalbe ya da işitecekleri bir kulağa sahip olsalardı ya!? Ama şu da var ki, gözler kör olmaz, fakat asıl kör olan göğüslerdeki kalplerdir." ( Hac sûresi, âyet 46)
Ayeti kerime de: " Akleden bir kalp" ile " işiten bir kulak" birbirlerinin yerine kullanılıyor. Birincisi aklı ikincisi nakli temsil ediyor. Fakat öncelik akleden kalbe veriliyor, zira kalp olmadan nakil görevini yapamamaktadır. Onun içindir ki;
Vahiy, yani aziz Kur'an; özürlülük algımızı yeniden inşa ediyor. Bizim " kör, sağır, dilsiz" dediklerimiz vahye göre özürsüz; zira canda özür olmaz. Çünkü asıl özürlülük akleden kalbte ortaya çıkan özür. Hakkı duymayan sağır, hakkı görmeyen kör, hakkı konuşmayan dilsizdir.
" Ya da, sanır mısın ki onların çoğu ( ilahi mesajı) işitir veya ( hakikati) akleder? Hayır, onlar sürü ( iç güdüsüyle davranan) hayvan gibidirler, hatta yoldan sapma konusunda daha da beterdirler." ( Furkân sûresi, âyet 44 )
Hayvan gibidir bunlar, belki daha da aşağıdırlar" ( 7:179). Dolayısıyla: Ego ve iç güdüsüne tabi olanların aklı ve kalbi yetileri kördür veya körelmiştir, en sonunda insanlıktan çıkarlar.
" Hayvan gibi olmak" anlamı: Davranışlarında ahlâk ve değer kaygısı taşımamak, yani ( mükerrem" varlık olan insanı organizmaya indirmek demektir.
Hal böyle iken, peki ya " hayvandan daha aşağı ! olmak ne demek,. hangi anlama gelmektedir? Bu husus da canlı bir " organizmayı", yaratılışını yani fıtratını bozarak yapay bir " mekanızmaya" indirgemek. Son zamanlarda yani modern çağda gen teknolojisinin insan, hayvan ve bitkilere yaptığı genetik müdahale, bu hususa dehşet verici bir örnektir.
Netice olarak;
Mümin insan odur ki, kalbini, kafasını çalıştıran, kullanan ve yerinde sarfeden insan demektir. Anlamsız, boş, saçma sapan işlerle vaktini öldürmeyen kimse demektir!..
Hele 21 nci asırda, insanlık, bir boşluğun içerisinde, bir gayesizlik uğruna değerli zaman dilimlerini heba ederek, aklını ve kalbini kullanmayıp, tamamen sürüleşmekte, sürü haline gelmeyi, sürüler gibi hayat sürmeyi tercih etmektedir.
Çünkü, insanın yaratılış amacı, sürü olmak değil, dünyayı imar ederek, huzurlu, maneviyat dolu bir şekilde yaşamak, fani hayatını boşa geçirmemektir.
Eğer insan oğlu, dünyanın geçiciliğine aldanıp, kendini koy verirse, zaman ve ömrünü boş yerlerde tüketmiş olursa, aklı ve düşünce sistematiği ölmüş, gayesiz, fikirsiz, izansız, idraksız bir şekilde ömrünü heba etmiş demektir.
Rabbimiz!.. İnsanlığa İslami bilinç, şuur ve akıl nasibi müyesser eylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın