İçeriden Bir Ses 'BİZ SÜLEYMANCILAR'

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
İçeriden Bir Ses 'BİZ SÜLEYMANCILAR'
Cemaatte hoca, ihvan, talebe ve muhibbân (sempatizan) şeklinde bir yapı söz konusudur. Bunlar dışında yine hoca kategorisinden cemaatin merkezi tarafından seçilen ve atanan bölge mümessilleri/idarecileri vardır ki bunlar cemaat merkezi dışındaki en etkili kişilerdir. Ancak hiçbir şekilde merkezi otoriteye aykırı birşey söyleyemez, fikir beyan edemezler.

Öncelikle belirtilmesi gereken ve içerden-dışardan kimsenin reddedemeyeceği gerçeklik cematte "mutlak itaat" şuurunun aşılandığı hususudur. Buna göre cemaat liderine itaatin Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerine; ona itaatin Rasülullah'a (s.a.v.); ona itaatin de Allah'a itaat olduğu kabul edilir. Herhangi bir gerekçe ile bölge idarecilerine ya da cemaat liderine aykırı bir söylem ya da eylem ciddi sonuçlar doğurur. Bu sonuçların en şiddetlisi cemaatten dışlanmak ve bir genelge ile yurtlara giriş-çıkışın yasaklanmasıdır. Ancak iş bununla da sınırlı kalmaz, yasaklanan kişinin yasaklanma gerekçesi doğru-yanlış bilgilerle yeri geldikçe manipüle edilerek müntesiplere servis edilir.

Kemal Kacar'ın vefatından sonra cemaatin başına Arif Ahmet Denizolgun'un geçmesiyle birlikte Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı cemaatin siyasi anlamda en belirgin ve sabit vasfı olmuştur. Ancak bu sadece siyasi bir karşıtlık olmamış en başından beri dini argümanlar kullanılmaya devam edilmiştir. Bizzat birçok hocadan ilk seçimlerde "münafık" nitelemesini duymuşluğumuz ve karşı çıkmışlığımız vardır. 24 Haziran seçimlerinde ise bu biraz daha hafifleyerek "mezhepsiz" ve bid'atçi" nitelemesine dönüşmüş, cemaat hocalarının ve mensuplarının çoğu kendi aralarındaki konuşmalarda ve yazışmalarda hatta sosyal medya paylaşımlarında sürekli bunu vurgulamışlardır. Şunu belirtmek gerekir ki cemaat içerisinde hocaların da hatırı sayılır kısmı dahil cemaatin büyük bir çoğunluğu bu nitelemelerden aşırı derece rahatsızdır. Fakat Recep Tayyip Erdoğan hakkında yapılacak küçük bir savunu bile dışlanmaya sebep olacağından bu göze alınamamaktadır. Zira cemaatten dışlanmanın sosyal, ekonomik, psikolojik etkileri göz önünde bulundurulduğunda dışlanan kişinin bütün çevresini değiştirmeden sağlıklı kalabilmesi oldukça zordur.

Cemaatte Recep Tayyip Erdoğan'ın herhangi bir icraatinin savunusunu yapmak imkansız derecesindedir. Bunun temelinde cemaatin şimdi dışlanmış eski bazı idarecilerinin ve Arif Denizolgun'un abisi M. Beyazıt Denizolgun'un Ak Partinin kurucuları arasında yer alması ve aynı partiden milletvekili olmalarıdır. Bu kişiler cemaat içerisinde hain ilan edilmekte ve cemaati bölmeye çalışmakla itham edilmektedir. Arif Denizolgun döneminde başlayan bu yasaklama ve dışlama politikası şu ana kadar Alihan Kuriş döneminde de devam ettirilmiş, hatta daha da katılaştırılmıştır. Daha önce cemaat içinde ve sözel olarak kalan bilgiler sosyal medyaya yansımış ve toplumda büyük infial uyandırmıştır. Halbuki bunlar cemaat içinde eskiden beri bilinen ve sıradan şeylerdir.

Arif Denizolgun döneminde cemaat siyasetin içine tam anlamıyla girmiş, Anap ve Dp mitinglerine yurtlardaki öğrenciler ve hocalar otobüslerle taşınmış, yurtlar adeta bir seçim ofisi gibi çalışmıştır. Cemaat mensubu bayanların siyasi mitinglere katılmaları, ancak mahremiyet gerekçesi ile hacca gitmelerinin yasaklanması kamuoyunda ciddi anlamda tartışılmıştır. Öyle görünüyor ki Alihan Kuriş döneminde de bu siyasetle içli-dışlı olma durumu hız kesmeden devam edecektir. Son dönemde cemaat içinden sızan belgeler ve ses kayıtları içeride zaten bulunan memnuniyetsizliği körüklemiştir. İyi Parti ve Meral Akşener'e oy verilmesinin istenmesine rağmen hoca kategorisinden bile büyük bir kesimin buna karşı çıktığı, ancak hiçbir yetki ve etkiye sahip olmadıkları için sadece dost meclislerinde bu tepkiyi paylaştıkları bilinmektedir. Bu kişisel tercihler ve eleştiriler cemaat içerisinde bilinmekte ve sahipleri psikolojik baskıya maruz bırakılmakta, itaatsizlikle suçlanmaktadır. Hatta cennet ve cehennem ile ve ahirette zor durumda kalma tehdidi ile ilişkilendirildiği de vakidir.

Gerek cemaat liderinin gerek idareci kadronun herhangi bir yanlışını eleştirmek ve ortaya koymak yurtlara giriş ve çıkış yasağı ile karşılaşılmasına sebep olur. Son zamanlarda eleştiriler arttığı için hadis okuyarak eleştiride bulunan hocalara dahi yurtlara girme yasağı konulması durumu da artış göstermiştir. Her hafta yeni bir emir ve talimat yayınlanarak listelere yenileri eklenmektedir. Bu cemaat içinde zaten bilinen bir durumdur. Öncekinden farklı olan ise artık teknoloji çağında bunların belgelerinin sosyal medya vb. platformlarda hemen yayılmasıdır. İlginç olan mescidlerde Allah'ın adının anılmasını yasaklayan kişiler hakkındaki tehdit ayetini cemaat mensuplarının dikkate almamasıdır. Öte yandan cemaatin ilmihalinde cuma namazının sıhhat şartı olarak "Cuma kılınan yer herkese açık olmak" şartı vardır. O halde herhangi bir kişiye konulan yasak yurtlarda cuma namazının sıhhatini tartışmaya açmaktadır. Oysa ki yasak konulan kişi sayısı oldukça fazladır. Öte yandan cemaat tabanı bu defa açıktan eleştiriye başlamış ve son siyasi tercih tabanda ciddi ayrışmalara, en azından fikri ayrılıklara sebep olmuştur.

Cemaat imam hatip, diyanet, ilahiyat ve diğer cemaatlere karşı son derecede eleştireldir. Kendi içinde eleştiriye ne kadar kapalıysa söz konusu kurum ve kuruluşlar hakkında eleştiri yapmaya o kadar açıktır. Bizzat idareci kesim diyanet, imam hatipler, ilahiyatlar ve diğer cemaatlerin sapık olduklarını, kurtuluşun kendilerine uymaktan geçtiğini çok açık bir biçimde tabana deklare eder.

Ehli sünnet vurgusu cemaat içinde en çok vurgu yapılan konulardan biridir. Ancak sünni olduğunu açıkça ifade eden Erdoğan'a mezhepsizlik isnadı yapılmasında bir sakınca görülmemektedir. Üstelik ehli sünnete göre böyle bir niteleme caiz olmamasına rağmen bu rahat bir şekilde yapılabilmektedir. Din kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında bir fıkhi mezhep olarak Caferilik'e yer verilmesi Erdoğan'a suç olarak yüklenir. Halbuki cemaat kitaplarında daha çok mezhebe yer verilmesi bir yana herhangi bir din ya da mezhep hakkında bilgi verilmesi çok doğal bir durumdur.

Erdoğan'ın "Benim sünnilik ve şiilik diye bir dinim yok. Benim dinim İslam'dır" sözü mezhepsiz olarak nitelenmesinin gerekçesini oluşturur. Bu söz biteviye tekrar edilir. Halbuki söz mezhebi inkar etmediği gibi Erdoğan'ın "Ben sünni bir müslümanım" sözü de cemaat tarafından göz ardı edilmektedir.

Özetle cemaatin son 16 senedir siyasi tavrı Erdoğan karşıtlığıdır. Ancak Süleyman Hilmi Tunahan'ın diğer torunu M. Beyazıt Denizolgun ve oğlu Süleyman Fatih Denizolgun ile dışlanmış birçok yönetici baştan beri Ak Parti tarafındadır. Zaten Ak Parti ve Erdoğan düşmanlığının ana sebebi budur.

Ahmet Arif Denizolgun ile birlikte cemaat çok ciddi ve keskin bir eksen kayması yaşamıştır. Daha önce cematin hiçbir şekilde herhangi bir faaliyetinin olmadığı, hatta bir kısmına karşı olduğu birçok alanda faaliyete başlanmıştır. Bunların başında tavuk, et, fast-food, hastane, kreş, okul, inşaat, hastane, turizm, market vb. alanlar sayılabilir. Kısaca cemaatin ilgi yoğunluğunun bu dönemde ilimden ve talebe yetiştirmekten ekonomik alanlara kaydığı görülmektedir.

Bu dönemde yurt sayısında ciddi artış olmuş, ülke içinde ve dışında yüzlerce yeni yurt açılmıştır. Yurtlarda istihdam edilecek personel cemaat içi bir eğitime tabi tutulmaktadır. Bu eğitim öğrencinin seviyesine göre 4 ya da beş yıllık bir zaman dilimini kapsar. Ortaya çıkan personel açığı yurtlarda kalan ortaokul ve lise öğrencilerinin "ders gruplarına", üniversite öğrencilerinin "tekamüllere" yönlendirilmesi ile aşılmaya çalışılmıştır. Daha önce katı olan tedrisat sistemi esnetilmiştir. Ancak bu durum "hocalar"ın ilmi kapasitelerinde ciddi bir düşüşe sebep olmuş, hocaların yetersizliği cemaatin tavanından tabanına kadar herkes tarafından dillendirilmiştir.

Cemaatte hoca, ihvan, talebe ve muhibbân (sempatizan) şeklinde bir yapı söz konusudur. Bunlar dışında yine hoca kategorisinden cemaatin merkezi tarafından seçilen ve atanan bölge mümessilleri/idarecileri vardır ki bunlar cemaat merkezi dışındaki en etkili kişilerdir. Ancak hiçbir şekilde merkezi otoriteye aykırı birşey söyleyemez, fikir beyan edemezler. Cemaat merkezinden geleni aynen uygulamak ve aynı söylemi devam ettirmekle yükümlüdürler. Aykırı en küçük bir hareketleri görevden alınmalarını ve dışlanmalarını gerektirir. Kendi bölgelerinde cemaatin tüm faaliyetleri bu kişilere bağlıdır. Bu bakımdan sınırsız bir yetkiye sahiptirler. Gerçi son zamanlarda kurulan komisyonlar vasıtasıyla bu kişilerin uygulamalarından doğan cemaat içi hoşnutsuzluklar engellenmeye çalışılsa da yine de halen en etkili kişiler bunlardır. Cemaatin tüm imkanlarını idareciler elinde tutar. İdareci olmak prestij ve refah anlamına gelmektedir. Zira oldukça lüks ve rahat bir hayat vadettiği gibi kendisine koşulsuz itaat edilmeyi de gerektirir. Özel araç, özel yardımcılar ve daha birçok ayrıcalıkları vardır. Hocaların atamalarını, ticari faaliyetleri, toplanan yardım, kermes geliri vb. herşeyi idareciler yönetir. İdareci kesiminin adaleti ve hakkaniyeti elden bıraktığı durumlarla sıklıkla karşılaşılır. Ancak onların hata ve yanlışları cemaatin genel maslahatları göz önünde bulundurularak çok fazla dile getirilmez, örtülür. Dile getirenler dışlanırlar, hainlikle suçlanırlar. Genel olarak idarecilerin ilmi yönleri çok zayıftır. İdareciler cemaatin sıklıkla kullandıkları kavramları iyi kullanırlar. Bunlar "Pîrân", "büyüklerimiz", "maneviyât", sisile-i sâdât", "râbıta-i şerife", "ruhâniyyât", "merkez-i Muhammedî", "itaat", "dîvân-ı sâlihîn", "abimiz", vb. kavramlardır. Soyut ve içeriğini kendilerinin dahi açıklayamayacağı birçok kavram ustalıkla kullanılır. En önemlisi de eleştirmeme öğretildiği için kimse bunlarla ilgili soru soramaz, bunlara dayandırılan bir görüş ve düşünce otomatik olarak doğru kabul edilir. Sohbet ve değişik programlarda sürekli cemaat liderine itaat vurgulanır. Amelden kaynaklı hataların affının mümkün, fakat itaatsizlikten kaynaklı hataların affının imkansız olduğu en temel söylem biçimidir. Bununla cemaat üyelerini bir arada tutmak ve emirlere karşı gelmemelerini sağlamak amaçlanır.

Hocalar yurtların iç ve dış işlerini yürüten belli bir eğitimden geçmiş kimselerdir. Tekamül denilen eğitim sistemini tamamlamak zorundadırlar. Talebelere derslerin okutulması, okul derslerinin takip edilmesi, yurdun iç düzen ve programının yürütülmesi bunlara bağlıdır. Cemaatin bel kemiğini hocalar teşkil eder. Her yurdun bir baş hocası/mes'ulü bulunur. Bu konum idarecilikten önceki son basamaktır. Baş hocalar idareci ile uyumlu olmak zorundadır. Uyumlu ve itaatkar olduğu taktirde bir alt bölgenin ya da ilçenin idarecisi olmakla ödüllendirilirler. Aksi taktirde normal hoca konumuna indirilirler ya da cemaatten atılırlar. Hocalar genellikle iyi, dürüst, çalışkan, itaatkar, uyumlu kimselerdir. Ancak idareci konumuna yükselen birden değişir.

İhvan denilen kesim cemaatle organik ilişki içerisinde bulunan halktır. Çoğunluğu esnaf ve çiftçilerden oluşur. Daha çok mali ve bedensel yardımda bulunurlar. Bunu dine hizmet gayesiyle yaparlar. Büyük kısmı dine hizmetin yurtlardan başka bir yerde olamayacağına inanır. Zira böyle öğretilmiştir. Sorgulama ve tenkit zararlı kabul edilir. Kurtuluş itaattedir. Çok büyük kısmı samimi, dine hizmet etmek isteyen kimselerdir. Az da olsa ticari ya da siyasi menfaat elde etmek isteyen kişi de vardır.

Cemaat kendi misyonunu talebe yetiştirmek ve insanlara İslam'ı öğretmek olarak açıklar. Hakikaten cemaat yurt içinde ve dışında kurulduğu günden bu yana çok ciddi bir kesime dini bilgi öğretmiş, öğrencilere barınma imkanı sağlamıştır. Bu inkar edilemez bir gerçektir. Ancak son zamanlarda yurtlarda kalmak için tekamül okuma şartı öne sürülmeye başlanmıştır. Tartışılan başka bir konu ise öğretilen bu bilgilerin yanı sıra cemaat bağlılığının aşılanmasıdır. Yani öğretilen bilgiler ve sağlanan imkanlarla bir minnet ve bağlılık duygusu istendiği her fırsatta vurgulanır. Bir başka eleştiri konusu ise ümmetin hiçbir kurumu ve değişik başka kesimleri ile hiçbir bağlantılarının olmamasıdır. Bir bakıma sadece kendilerine bağlılık istemeleridir. Cemaat mensuplarına başka hocaları dinlememeleri, başka kitapları okumamaları telkin ve emredilir. Aksi taktirde sapıtacakları, diğer hocaların onları yoldan çıkaracağı söylenir. Bu söylemin kısmi haklılık payı da vardır. Zira konuya ilişkin örnekler her zaman en uçtaki görüş sahiplerinin ismi öne sürülerek verilir.

Cemaatin devlette kadrolaşmak gibi bir amacı yoktur. Tam tersine idarecilerin baskı ve haksızlıklarından bunalıp Diyanete geçenler hainlikle, cepheyi terk etmekle vs. suçlanır. Bunun canlı örnekleri çoktur. Diyanete imam olarak atanıp gidenler bizzat Arif Denizolgun tarafından cepheyi terk etmek suçlamasına maruz kalmış ve cennetin kokusunu alamayacakları söylenmiştir.

Ak Parti döneminde Adana ve Konya'daki yurtlarda meydana gelen yangın ve tüp patlamasına rağmen hükümet yurtlar üzerinde baskı kurmamıştır. 28 Şubat dönemindeki baskıcı yönetimden dolayı kitaplar bile saklanmış çok zorluklar yaşanmıştır. Ak Partinin gelmesiyle birlikte her türlü özgürlüğe cemaat de kavuşmuş, buna rağmen karşıtlık artarak devam etmiştir. Yurt açmak ve öğrencileri kaydetmek kolaylaştırılmış, tabiri caizse her türlü imkan sağlanmıştır.

Alihan Kuriş döneminde son seçimlerde görüldüğü üzere Erdoğan ve Ak Parti karşıtlığı devam edecek gibi görünmektedir. Ancak ilk defa cemaat tabanı ve sempati duyup destek olanlar çok açıktan ve gür bir sesle buna karşı çıkmışlardır. Cemaatin bu denli siyasete ve ticarete bulaşmasını doğru bulmayan büyük bir kesim vardır. Arif Denizolgun son yıllarda kendi ismini ticari bir marka haline getirmiş ve Ar-Den ismi altında marketler ve fast-food zincirleri kurmuştur. Yurtlara, hocalara ve ihvana alışverişin buralardan yapılması yönünde talimatlar gitmiş, yazılar gönderilmiştir. Bu yazıların bir kısmı sosyal medyada da mevcuttur.

Yöneltilen eleştirilere cemaat mensuplarından bir kısmı hak verirken bir kısmı ise şiddetle karşılık vermekte, hatta durum zaman zaman küfür, karalama ve iftira boyutuna da varmaktadır.

Cemaatin kendi içerisinde değişik bir mali yapısı ve denetim mekanizması vardır. Ticari faaliyetlerden, toplanan yardımlardan, kurban paralarından, teberrulardan, şirketlerden elde edilen gelirler büyük bir yekün tutmaktadır. Ancak mevcut hukuk ve mali sistem açısından işleyiş sıkıntılar barındırmaktadır.

Cemaatin en tahammülsüz olduğu konu cemaat hakkında eleştiri yapılmasıdır. Haklı eleştiriler bile cemaate mal edilmez. Zira yol doğrudur, ama kişilerde yanlışlar olabilir. Kimsenin sistemde bulunan problemleri dile getirme imkanı yoktur. Bu bakımdan mevcut sıkıntılar ve problemler kabul edilmediği ve her şeyin cemaat liderine itaatle çözüleceğine inanıldığı için, Kur'ân'ın istişare ve meşveret prensibi göz ardı edildiği için iç sıkıntıların yakın bir gelecekte çözüme kavuşması beklenmemelidir.

Son olarak cemaat içi hocaların sohbetlerinde ehli sünnet akaidine uygun olmayan yüzlerce, binlerce şey duymak mümkündür. Bunları da başka bir zaman da kaleme almak mümkündür.


 

NOT: İsmini mahfuz tutmak isteyen bir kardeşimizin ÇARESİZ YAZDIKLARI

 

 

ALİHAN BABANIN ÇİFTLİĞİ
“Niye Yazdın Diyenlere; Gel de Yazma”

Denizli Yenişehir yurdunda cuma namazından sonra mescitte herkesin içinde mıntıka Mes’ülü tebliğ yaparken "İşlerini (idarelerini) yürütmek için bir kadını başlarına geçiren bir topluluk asla felah bulmaz." hadisini okudu diye akşam üzeri aşağıdaki emir geldi.


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Belediye ve Müftülük'ten Ortaklaşa Yaz Kur'an KursuÖnceki Haber

Belediye ve Müftülük'ten Ortaklaşa Yaz K...

Diyanet! Hocalarına Sahip ÇıkSonraki Haber

Diyanet! Hocalarına Sahip Çık

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!