Süleymancılar'dan Diyanet için tartışılan sözler

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Süleymancılar'dan Diyanet için tartışılan sözler
Süleymancılar arasında büyük yankı uyandıran ses kayıtları ve iddialar, cemaate gönül veren samimi vatandaşlar tarafından yakından takip ediliyor. Saygın İslam alimi ve mütefekkir Süleyman Hilmi Tunahan'ın kurucusu olduğu ve günümüzde Alihan Kuriş'in tartışmalı şekilde liderliğini yürüttüğü Süleymancılar cemaatinin 24 Haziran seçimlerinde cemaat mensuplarına, "Meral Akşener'i destekleme" talimatı verdiği deşifre olmuştu.

SÜLEYMANCILAR CEMAATİNDE KOPUŞLAR BAŞLADI

Bu karar üzerine, Süleymancılar cemaatinin ikiye bölündüğü ve pek çok samimi vatandaşın cemaat ile yollarını ayırdığı ortaya çıkmıştı.

Seçime üç gün kala medya'da çıkan haberler üzerine Süleymancıların sinsi oyunu meydana çıktı. Bu gelişmeler üzerine,  İstiklal gazetesinde çok tartışılacak bir yazı kaleme alındı.

Doç. Dr. Ömer Akdağ tarafından kaleme alınan köşe yazısında, "Siyasi mülahazalarla birbirimize karşı yaptığımız ithamlar bir müddet sonra tekrar misliyle dönebilir." ifadesine yer verildi. Siyasi tercihlerinin doğru olduğunu ima etti. Diyanet'i Kabul etmediklerini." Bana hiç kimse Diyanet var demesin." sözleriyle dile getirdi.

DİYANET YOK SAYILDI!

Bunun da ötesinde devletin güzide kurumlarından, 15 Temmuz darbesinin geri püskürtülmesinde önemli rol oynayan Diyanet İşleri Başkanlığının vazifeleri küçümsenerek, hafife alındı.

Ömer Akdağ yazısında şu ifadeleri kullandı;

"Bana hiç kimse Diyanet var demesin. 1924 yılında kurulan Diyanet teşkilatının toplumun dinî ihtiyaçlarına ne kadar tatmin edici cevap verebildiği herkesin malumudur. Diyanet, devletimizin bir kuruluşudur ve faaliyet göstermektedir. Toplumun bağrından çıkan ehl-i sünnet hassasiyeti olan topluluklar da üzerlerine düşen faaliyeti yapmaktadırlar."

İşte o köşe yazısının tam metni;

TUNAHAN GRUBU

Türkiye'de cemaat diye bir gerçek vardır. Gerçi fetö "cemaat" ismini kirletmiştir ama zamanla bu silinecektir. Türkiye'de ve dünyada sivil toplum kuruluşu olarak kamuoyunda "Süleymancılar" olarak bilinen ve bu isimlendirmenin 1970'lerde sol çevreler tarafından yapılmış olduğunu bildiğimiz ehl-i sünnet hassasiyeti olan, gönüllerde güven oluşturmuş bir topluluk olan Tunahan topluluğu hakkında siyasi mülahazalarla hüküm vermekte acele ediliyor.

Âcizane teklifimiz şudur; Lütfen gidiniz bu topluluğun müesseselerini geziniz. Kur'an-ı Kerim'e hürmetlerini görünüz. Türk-İslam töresini minik gönüllere nasıl nakşediyorlar şahit olunuz.

Anladığımız kadarıyla Tunahan grubu şu veya bu gerekçeyle bir siyasi tercihte bulunmak hususunda birbirlerine tavsiyelerde bulunmuşlardır. Siyasi tercihte bulunmak din değiştirmek falan değildir. Unutmamak gerekir ki, siyasi tercihler konjonktüreldir.

Tunahan topluluğunu fetö'ye benzetmek, benzetme yapanın hüviyetini izhar eder. Bu tehlikeli ve yakışıksız teşbihi yapmamak lazımdır.

Unutmamak gerekir ki, Türkiye zor bir ülkedir.

Hatırlamak lazımdır ki, Türk milleti sadece Müslüman değil aynı zamanda İslam'ı temsil mevkiindedir.

Yine tekrar hatırlamak gerekir ki, İslam'ı temsil mevki henüz devlet bazında değil millet bazındadır. Bu bakımdan milletin bağrından çıkan ve ehl-i sünneti yaşayan ve yaşamaya çalışan topluluk olan Tunahan grubunu, sırf farklı bir siyasi tercihte bulunduğundan dolayı tenkitin ötesine taşan ve hakarete varan ithamlarda bulunmak şık değildir.

Dini hassasiyeti olanlara sesleniyorum. Laik veya deist ya da ateist olanlara sözüm yok. Onların tercihlerine bir diyeceğimiz olamaz. Bizim sözümüz ehl-i sünnet hassasiyeti olanlaradır.

Hatırlatmak isterim ki, Türk milletinin özü ehl-i sünnettir. Ehl-i sünnet hassasiyeti kaybolursa vatan elden gider. Devlet bazında Sultan Alpraslan'dan çağ açıp-kapatan Sultan Fatih’e emanet edilen anlayış budur. Türkiye Cumhuriyet'inde bu emanet millete tevdi edilmiştir. Türk milletinin sosyo-kültürel sahada en karanlık devrini yaşadığı dönemde (tek partili dönem) bile devletine sahip çıkan milletimiz, ehl-i sünnet anlayışını bu dönemden itibaren kendi uhdesine almıştır. 1950'den sonra Türk milletinin sosyo-kültürel sahadaki karanlık devri bitmiş ve tedrici bir şekilde nefes almaya başlamıştır.

Tunahan grubunun gönül insanı ve rehberi olan Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri, mevcut kanunların dışına çıkmadan, bu karanlık dönemde ailesinden başlayarak dalga dalga Kur'an hizmetini 1950'ye kadar; kâh çiftlik kurarak burada amele görüntüsü altında, kâh Toroslarda mandıra kamuflajıyla, kâh tren kompartımanlarında yolcu hüviyetiyle Türk milletinin genç dimağlarına Kur'an ve İslam hizmetini takdim etmiştir.

Önemine binaen hatırlamak gerekir ki, Tanzimat'tan sonra Türk dünyasını temsil eden Osmanlı Türklerinde, din adamları tedrici olarak ekonomik yönden maksatlı bir şekilde zaafa uğratılmıştır. Buradaki maksat pozitivizmin zemin bulmasına yardım etmektir.

Tanzimat ile başlayan bu menfur eğilim, Cumhuriyet devrinin marjinal zümresi tarafından 1922-1950 yıllar arasında tavan yapmıştır. Kur'an Kursu kavramı Kemalizm'in mecburi bir neticesidir.

Ne demek Kur'an kursu? Yani Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek için kursa gidiyorsunuz. Tıpkı İngilizce kursu gibi. Hâlbuki Türk milleti İslam ile şereflendikten sonar yani 10. asırdan 20. Asrın başlarına kadar yani harf inkılabının yapıldığı tarihe kadar okuma-yazmaya Kur'an ile başlardı.

BİR MİLLETİN İNANCINI İFADE ETMEYEN ALFABE MİLLİ OLAMAZ. Latin alfabesinin kabulüyle birlikte Türk milleti kendi inancını "yabancı dil öğrenerek" (elif ba cüzü) yaşamaya başlamıştır. Tunahan grubu bu hususta da çağ atlayarak bir hafta içinde Kur'an-ı Kerim'i öğretmeyi taahhüt ediyor ve öğretiyor. Camileri futbol sahasına çevirerek değil. Abdestsiz Kur’a-ı Kerim’i dokundurarak değil. Sevgili peygamberimiz ve onun yıldız eshabı nasıl davranmışsa o şekilde Kur’an’ı öğretiyor ve yaşatıyor.

Hatırlayınız lütfen; Kur’an Kursu kavramı ilk defa 1950’lerde Tunahan grubu tarafından Türkiye’de tatbik sahasına konulmuştur. Daha sonra milletimiz tarafından İslam’a susamışlığın verdiği heyecanla ülkemizin her tarafından Kur’an Kursları açılmıştır.

Yukarıda ifade etmiştik; yeni devletimizin laik sistemi benimsemesi ve o dönemin marjinal idarecileri tarafından laikliğin “dine soğuk bakış” veya “dinsizlik” olarak anlaşılmasından dolayı Diyanet İşleri başkanlığı bile tek partili dönemde devlet teşkilatında “sığıntı” gibi görülmüştür. İmamlar uzun müddet devlet memuru sayılmamıştır.

İşte böyle bir dönemde Süleyman Hilmi Tunahan ve onun bağlıları karşılık beklemeksizin sırf Allah rızasıyla devlete düşmanlık üretmeden bu milletin evlatlarına Kur’an ve peygamber sevgisi atmosferinde vatana ve devlete bağlılığı ilmek ilmek ördüler.

Şimdi bakıyorum, Tunahan gurubuna farklı bir siyasi tercihte bulunduğundan dolayı ağız dolusu küfür edenler var.

Söyler misiniz bu topluğun rahle-i tedrisinden geçmiş bir tane vatan düşmanı var mı?

Bir tane bölücü gösterebilir misiniz?

Bu nezih topluluğu fetö’ye benzetenler; ya kripto fetöcü ya da Türk-İslam irfanı hususunda bilgi sahibi olmayanlardır. Veya sırf siyasi hırsla mülahazalarda bulunuyorlar.

Sadece siyasi mülahazalarla bu nezih topluluğu itham eden fakat bilgisi olmadığını tahmin ettiğim çevrelere sormak isterim; siz hiç Tunahan grubunun müesseselerine gittiniz mi?

Benim sözüm daha önce bu topluluğun içinde bulunmuş fakat daha sonra ayrılmış ve farklı bir siyasi tercihte bulunanlara değil. Bu arkadaşlara ifade edilecek bir husus görmüyorum. Zira siyasi tartışmaların ucu açıktır.

Önemle ifade etmeliyim ki, siyasi tercihler daima tartışmaya açıktır. Siyasi tercihler yüzde yüz doğru olmayabilir. Bütün siyasi partilerde ülkemizin menfaatine hizmet etmek vasfında olan insanlar vardır. Bizler seçmen olarak partiyi temsil edenlerin söylemlerine, davranışlarına, vaatlerine, yol arkadaşlarına, milletimizin temel değerlerini benimseyip benimsemediğine bakarak bir tercihte bulunuruz. Bu tercihte benim gözümden kaçan bir husus başkasının dikkatini çekmiş olabilir. Veya tersi mümkündür.

Unutmamak gerekir ki, demokrasi ikinci bir tercihi kabul etmek demektir.

İfade etmeliyim ki, Türkiye ve Türk dünyasının ümidi olduğunu düşündüğüm bir hareket olan Tunahan grubunun İslamî hizmetleri siyasi mülahazalarla gölgelenemez ve gölgelenmemelidir.

Zekât Allah’ın emridir. Siyasi mülahazalarla zekât ve bağış yapılmaz. Siyasi mülahazalarla bağış yapmak isteyen fikri istikametindeki siyasi partilere bağışta bulunabilir. Buna hiçbir hukuki ve maşeri engel yoktur. Ama lütfen Osmanlı’dan sonra devletin yapması gereken İslamî misyonu icra eden bu topluluğu, ekonomik tehditlerle kimse terbiye etmeye tevessül etmesin.

Hatırdan çıkmamalıdır ki, Allah’ın memuru olmaya azmetmiş olan bu nezih topluluk iktisadi tehditlerle terbiye edilemez. Bir Müslüman Türk olarak itikadımız odur ki, Cenab-ı Hak kendi yoluna hizmet edenlere razzaku alemdir. Nasıl Türkiye’yi ekonomik krizle terbiye etmeye kalkışanları milletimiz dik duruşuyla karşılık vermişse aynı şekilde Tunahan grubunu, farklı siyasi tercihleri sebebiyle ekonomik yönden terbiye etmeye kalkışmaları mahcup eder. Bir kapı kapanırsa binlerce kapı açılır ve açılmıştır.

Son olarak diyeceğim odur ki, sel gider kum kalır. 1877 yılından beri Türkiye’de yüzlerce siyasi parti kuruldu ve kapandı. Ama İslamiyet dünya kurulduğu günden beri vardır ve kıyamete kadar devam edecektir. Tunahan grubunu itham etmek yerine anlamaya çalışmak gerekir. Siyasi tercihlerde tartışmalar daima birbirini besler.

Lütfen gidiniz Tunahan gurubunun müesseslerini geziniz. Faaliyetlerini görünüz. Çocuklara nasıl Türk-İslam terbiyesi verdiklerini görünüz.

Şöyle tamamlayalım sözümüzü; teşkilatlanmış bir toplum kaliteli toplumdur. Türkiye’de cemaatler veya topluluklar varır ve olmalıdır (fetö bu kavramı kirletmiş olsa da kullanmak mecburiyetindeyim). Bana hiç kimse Diyanet var demesin. 1924 yılında kurulan Diyanet teşkilatının toplumun dinî ihtiyaçlarına ne kadar tatmin edici cevap verebildiği herkesin malumudur. Diyanet, devletimizin bir kuruluşudur ve faaliyet göstermektedir. Toplumun bağrından çıkan ehl-i sünnet hassasiyeti olan topluluklar da üzerlerine düşen faaliyeti yapmaktadırlar.

Son söz; siyasi mülahazalarla birbirimize karşı yaptığımız ithamlar bir müddet sonra tekrar misliyle dönebilir. Anlamaya çalışmak, itham etmekten daha iyidir. Bazen biraz beklemek yani zamanı kullanmak en iyi şifadır.

Şeyh Edebali’nin dediği gibi insanı yaşat ki, devlet yaşasın. İnsan değerleriyle yaşar.

Sosyal barışın hakim olduğu ve olmaya devam edeceği bir toplum ümidiyle.

 

Diyanet Duyurular Sayfamız için TIKLAYINIZ

 

Diyanetliler Platformu  Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

Dini Haberler Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

 

Anahtar Kelimeler:
  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Giresun’da yaz Kur'an kursları başladıÖnceki Haber

Giresun’da yaz Kur'an kursları başladı

Şube Müdürleri, vaizler ve şeflerin tayinleri belli olduSonraki Haber

Şube Müdürleri, vaizler ve şeflerin tayi...

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!