Osmanlı Tuğrası\'nın Sırları Neler?

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
0
Kısaca, sultanın imzâsı diyebileceğimiz tuğra, çok eski bir Türk geleneğidir. Kelimenin aslı Oğuz lehçesinde, “tugrag” olarak geçer.

Bu adın, efsânevî bir kuş olan tuğrıdan geldiğini ve bu kuşun Oğuz Kağan’ın arması olduğunu kabul edenler vardır. Tuğra, Büyük Selçukîlerde, Anadolu Selçukîlerinde, Anadolu Beyliklerinde, Memlûklerde ve Osmanlılarda kullanıldı. Osmanlı tuğraları, sonradan arma şeklini alarak paralarda, resmî binalarda, resmî kağıtların üzerinde ve hüviyet varakalarında yer aldı.

Tuğranın, Arapça eş anlamlısı tevkî; Farsça eş anlamlısı ise nişândır. Osmanlı belgelerindeki “tevkî’-i hümâyûn” ve “nişân-ı şerîf-i âlişân-ı sultânî” gibi ifâdeler ile tuğra kastedilir.  

OSMANLI TUĞRASI

basliksiz-19-kopya.jpg

Osmanlı Devleti’nde tuğra çekme geleneği, Orhan Gâzi ile başladı. Orhan Gâzi’nin tuğrası, “Orhan bin Osman” yazısı şeklindeydi. Zaman içinde, dâima gelişti ve bugünki mükemmel istife ulaştı. İlk zamanlarda, sâdece pâdişâhın ve babasının adı yazılı iken Yıldırım Bayezıd ile “han” ünvânı eklendi. 2. Murad Han’ın tuğrasına “muzaffer dâimâ” eklendi. Fâtih zamanında ise bu ifâde, “el-muzaffer dâimâ” oldu. Yavuzla birlikte kullanılan “şah” ünvânı, 3. Ahmed Han’dan sonra terk edildi. Son dönem tuğralarının bâzılarının sağ tarafında hançerin üst kısmında, pâdişâhın mahlası yer aldı. Sultan Mahmud Han tuğrasındaki “el-Adlî”, Sultan Abdülhamid Han’ın tuğrasındaki “el-Gazi” mahlası gibi. 

basliksiz-21-kopya.jpg

Şehzâdeler, idâre ettikleri bölgelerde tuğra çektirme imtiyazına sâhiptiler. Yalnız, kendi adlarına para bastıramaz ve adlarına hutbe okutamazlardı. 

Dîvân-ı Hümâyûn’da tuğrayı çekmek için vazifeli kişiye tuğrâî, tuğrakeş veya nişâncı denirdi. 3. Ahmed Han ve 2. Mahmud Han gibi bizzat tuğra çeken hattat pâdişâhlar da vardı. Tuğra, pâdişâhın imzâsı olduğu için edep üzere tuğrakeşin ismi, tuğrada yer almazdı. Son dönem tuğralarını çeken hattatların bir kısmı, sol alt kısıma isimlerini yazdılar. 

Tuğra, Osmanlının gücünü ve egemenliğini temsil ettiği için belgelerin başında, binâların üst kısmında yer alırdı.

MUSTAFA RÂKIM EFENDİ VE SÂMİ EFENDİ TUĞRALARI

basliksiz-20-kopya-001.jpg

Zamanımızda, hat sanatında kullanılan Osmanlı tuğrası istifi, 2. Mahmud Han’ın da hocası olan hattat Mustafa Râkım Efendi’ye âittir. Bu istif, 2. Abdülhamid Han tuğrasının hattatı Sâmi Efendi ile muhteşem ve mükemmel şekline ulaştı. 

1758’de Ünye’de doğan Râkım Efendi, hat sanatının mühim ustalarındandır. Koca Sinan’ın mîmârlıktaki yeri ne ise Râkım Efendi’nin yazıdaki yerinin aynı olduğunu kabul edenler vardır. Her şeyi düşünerek ve hesap ederek yapan Râkım Efendi, tuğranın harflerini ıslâh edip kürsü kısmındaki istifi yeniden tertip etti.

2. Abdülhamid Han’ın tuğrakeşi olan Sâmi Efendi, tuğra çekmeyi küçüklüğünde memur olarak girdiği Dîvân-ı Hümâyûn’da Nasih Efendi’den öğrendi.  

BİNÂLARDAN KAZINAN TUĞRALAR

Tuğranın kullanımı, “Türkiye Cumhûriyeti Dâhilinde Bulunan bi’l-Umûm Mebâni-i Resmiye ve Milliye Üzerindeki Tuğrâ ve Medhiyelerin Kaldırılması Hakkında Kânûn” ile târihe karıştı. 

Resmî ve millî binâların üzerindeki tuğra ve kitâbelerin kaldırılmasını emreden bu kânûndan sonra, resmî binâlardaki Osmanlı’ya âit yazılar kazınmaya başlandı. Cumhuriyetin kurulması ile Osmanlı tuğrasının kullanımdan kalkması, mantıklı bir durumdu. Ancak, her biri sanat hârikası olan tuğraların, binâlardan kazınması tam bir târih ve sanat katliamıydı. 

Bugün, İstanbul Üniversitesi olan Darülfünûn binâsındaki hat yazılarının da bu kânûn ile  sökülmesi emredildi. Ancak, Darülfünûn Emini İsmâil Hakkı Bey, kendisi bir hat sanatçısı olduğu için ve Hattat Mehmed Şefik Bey’in elinden çıkan kitâbenin kıymetini iyi bildiği için mermerlerle kapattı. 1933’de, ana giriş kapısının üzerindeki Sultan Abdülaziz tuğrasının yerine, T.C. ibâresi yazıldı. 

1949 yılında, Prof. Dr. Süheyl Ünver’in gayretleri sonucunda, sülüs yazı ile yazılmış olan kitâbelerin üzerindeki beyaz mermerler çıkarıldı; fakat, tuğralarla ilgili çalışma yapılmadı. Tuğraların günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmiyordu. 2007’de başlatılan restorasyon çalışmalarında, madalyonların altında tuğraların bulunduğu görüldü. 2014 yılında ise titiz bir çalışma ile tuğralar gün yüzüne çıkarıldı. Üniversitenin ana girişindeki T.C. ibâresinin altındaki Sultan Abdülaziz tuğrası ortaya çıkarıldı. 

Osmanlı hâkimiyetinin sembolü ve hat sanatının şâhikası olan tuğraların, Osmanlı yâdigârı binâlarda yer alması gâyet tabi bir durum olmasına ve tuğranın hemen altında, “T.C. İstanbul Üniversitesi” yazmasına rağmen, bir kısım basın “T.C. yerine tuğra” tartışmaları başlatsa da milletin gönlünde karşılık bulmadı.

TEZYİNÎ TUĞRALAR

Tuğraların, en çok kullanıldığı yerlerden birisi, ferman ve beratlardır. İlk dönemlerde sâdece siyah mürekkep ile çekilen tuğra, Fâtih döneminde altın mürekkep ile çekildi. 2. Bayezıd Han devrinde ise beyze kısmı süslenmeye başlandı.

16. asır tuğra süslemelerinde, yükselme devrinin bütün ihtişâmı görülür. Yüzyılın sonuna doğru tuğranın iç süslemeleri dışına doğru taşarak yukarıya doğru üçgen biçiminde yükseldi. Selvi ağacından ilham alınan ve hayat ağacı da denilen bu süsleme biçimi, on dokuzuncu asrın ortasına kadar devam etti. Son dönem tuğraları sâde olup nâdiren sağ tarafında çiçek motifi yer aldı. 

HAT SANATININ BİR  ŞUBESİ OLARAK TUĞRA

Mustafa Râkım Efendi ve Sâmi Efendi ile mükemmel formuna ulaşan Osmanlı tuğrası, resmî vazifesi bitip târihe karışsa da hat sanatının bir kolu olarak yaşamaktadır. Pâdişâh isimleri yanında, besmele, âyet-i kerime, hadis-i şerif, duâ ve şahıs isimleri, istifli tuğra olarak yazılmaktadır. Kaynak: Gazete Vahdet

Anahtar Kelimeler:
  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Tarihte bugün: Saint-Jean Şövalyeleri Rodos’u teslim ettiÖnceki Haber

Tarihte bugün: Saint-Jean Şövalyeleri Ro...

Araplar Çeşme Projesine Akın EttiSonraki Haber

Araplar Çeşme Projesine Akın Etti

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!