Haftanın Vaazı, Manevi İklim Kuşağı Ramazana Hazırlık
El-evvelü Allah… El-ahirü Allah…Ez-zahirü Allah…El-batınü Allah…Hayrihi ve şerrihi min Allah… Men kane fi kalbihi Allah… Fe-mu’inuhu ve nasıruhu fid-dareyni Allah…
El-evvelü Allah… El-ahirü Allah…Ez-zahirü Allah…El-batınü Allah…Hayrihi ve şerrihi min Allah… Men kane fi kalbihi Allah… Fe-mu’inuhu ve nasıruhu fid-dareyni Allah…
Ramazan ayı, peygamber efendimizin ifadesi ile
أول رمضان رحمة وأوسطه مغفرة وآخره عتق من النار
“Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş” (beyhaki , Şuab, 3/306)olan bir aydır.
Ramazan ayı, kalplerin dirildiği, gönüllerin aydınlanıp coştuğu, nefislerin kırıldığı, insani vasıfların tekrar hatırlandığı manevi yaşamı dolu olan bir aydır.
Şüphesiz Allah’ın kullarına emrettiği ve caiz gördüğü şeylerde kulları için mutlaka bir yarar vardır. Yasakladığı işlerde ise mutlaka insanların zararına bir şey vardır.
Bu gece ilk teravihle kendisini karşılayacağımız Ey Ramazan! Bizden razı olmuş bir şekilde ayrılmanı Rabbimizden diliyoruz. İlk Teravihin heyacanıyla sana kavuşuyoruz. Sonsuz hamd olsun, Sonsuz şükürler olsun, bu güne eriştiren Rabbimize. Salat ve Selam olsun O’nun Resulü Efendimiz Hz. Muhammed Mustafaya (s.a.s.) ve Ashabına ve Ehl-i beytine. Bu aydan istifade etmek isteyenler için bugün hesap vaktidir.
Yaşamış olduğumuz bu hayatın her bir devresi için nice hazırlıklar yapmışızdır. Sünnet olmuşuz,Askere gitmişizdir. Bizim için hazırlık yapmışlardır. Düğün hazırlığımız bizler için bir başka dönüm noktasıdır. Gelinlik kızlar bu gün için nice çeyizler düzmüşlerdir. Çocuğumuz olmasına yakın onun için hazırlıklar yapmışızdır. Okula giden evlatlarımız için okul hazırlığı yapmaktayız.Hazırlık yapılan şeyin değeri anlaşıldığı müddetçe ona yapılan hazırlıkta daha güzel olacaktır. İşte bir ramazan ayına daha kavuşmak üzereyiz. Bu aya hazırlık yapmak gerek.
RAMAZAN AYI KURAN AYI.
İnsanlığı, içine düştüğü karanlık ortamdan çıkarıp aydınlığa kavuşturan yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, bu ayda indirilmiştir. İnsanlığın ufuklarını karartmış olan bilgisizlik, delalet ve vahşet bulutları, bu ayda sevgili peygamberimizin şahsında bütün insanlığa gönderilen Kur’an-ı Kerim’in evrensel mesajlarıyla dağılmış, cehaletin yerini bilgi, haksızlığın yerini adalet ve düşmanlığın yerini de sevgi ve barış almıştır.
Ramazan ayı, Kur’an-ı Kerim ayıdır. Kalplere nur, gönüllere şifa, müminlere rahmet ve bütün insanlığa hidayet olan Kur’an-ı Kerim bu ay içerisinde bulunan Kadir Gecesinde indirilmiştir.
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا اَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيّاَمٍ اُخَرَ يُرِيدُ اللهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللهَ عَلَى مَا هَدَيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Ramazan ayı… İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur’an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah’ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz. (Bakara Suresi 185)
Bu aya kıymet verdiren, on bir ayın sultanı yapan Kur’an-ı Kerim’dir. Ramazan ayı Kuran ayı. Bu ayda Kuran-ı Kerim okumak hepimiz için bir vazifedir. Okumakla yetinmeyip, manasını öğrenmek ve hayatımıza aktarmak ta en önemli vazifelerimizden birisidir. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim öğrenmeye, okumaya, anlamaya ve idrak etmeye özen gösterelim. Namaz müminin miracıdır. Namaz kişiyi fuhşiyattan ve fenalıktan korur. Namaz dinin direğidir. Namaz gözümüzün nurudur. Bu sebeple beş vakit namazımızı kılmaya, teravih namazına katılmaya özen gösterelim.
RAMAZANI DOLU DOLU YAŞAMAYA RUHEN VE KALBEN NİYET ETMEK
Mümin niyetli bir Ramazan yaşamaya kararlı olmalıdır. Burada oruç tutmak için gerekli olan niyetten söz etmiyoruz. Merkezi Allah rızası olan bir niyeti kast ediyoruz. Hz. Peygamber,
إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ، وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى
“Ameller niyetlere göre değerlendirilir. Herkese niyet ettiği şey vardır” buyurmaktadır.” (Buhari, Bed’ü’l-Vahy 1, I, 2.; Müslim, İmare 155, II,1516.) O halde amelin gerçek değeri amel edenin niyetinde gizlidir. Müminin niyeti amelinden hayırlıdır. (Kenzu’l- Ummal, Beyrut 1985, III, 419,-425)
Allah için almalı, Allah için vermeli, Allah için ikram etmeli, Allah için okumalı, Allah için kılmalı…kısaca her şeyde Allah rızası gözetilmelidir. Mahşerde insanların pişmanlık duyacağı hususlardan birisi de niyetsiz yaşamak olacaktır. Bütün bir hayatı ibadete çevirmek mümkün iken bu fırsatı kaçırmak büyük bir zarardır.
KADİR GECESİ BU AYDADIR. Bin aydan hayırlı olan “Kadir gecesi” bu ayın içinde yer almaktadır. İdrak edilmesi halinde bin yıl nafile ibadetten hayırlı olan kadir gecesi yine bu mübarek ayda yer almaktadır: لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ “Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.”(Kadir, 97/2)
Peygamberlik bu ayda verilmiştir. Allah’ın alemlere rahmet olarak gönderdiği, yaratılmışların en şereflisi, Allah’ın en sevgili kulu, insanlığın yüksek ve en mükemmel ahlak örneği, peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’e peygamberlik görevi bu mübarek ayda verilmiştir.
İçinde inmiş olan ayı on bir ayın sultanı yapan, içinde inmiş olduğu günü bin aydan hayırlı yapan Kur’an-ı Kerim içinde, yaşamında ve hayatında olduğu insanı ise insanlar içinde kıymetli yapar, hayırlı yapar. Bir aya, bir güne nur katan, aydınlık veren Kuran insana nur katar aydınlığıyla ışıldatır. Hayıtımıza anlam katar, gönlümüze neşe verir. Dünya ve ahiret mutluluğu kendisinde saklıdır. Hayata hayat katan Kuran’dır.
RAMAZAN AYI ORUÇ AYIDIR.
Oruç lügatta, bir şeyden uzaklaşmak, bir şeye karşı kendini tutmaktır. Falanca sözden oruç tuttu, denilir. Yanı konuşmaktan sakındı, demektir. Oruç tutmaya ehil kimselerin niyet ederek fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar orucu bozan şeylerden korunmalarıdır. Yanı oruç belli bir zamanda midenin ihtiyaçlarından ve cinsi arzulardan fiili olarak, mideye ve iç organlara girecek ilaç ve benzeri hissi olan her şeyden uzaklaşmaktır.
Oruç İslam’ın beş temel şartından biri. Bedenimize sağlık, gönlümüze huzur, ruhumuza esenlik veren bir ibadettir oruç. Ramazan’dan istifade etmenin yollarından biri de elimize, dilimize ve bütün benliğimize sahip olarak oruç tutmak olmalıdır.
İnsan hem ruh hem beden dengesini sağlayan bu muazzam ibadet Muhammed (sav) ümmetinden önceki ümmetlere de farz kılınmış, biz Müslümanlara da hicretin 2. yılında İslam’ın beş erkanından biri olarak farz kılınmıştır.
Nitekim Allah-u Teala bunu Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirmektedir:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz..” (Bakara, 2/183) Peygamber efendimiz de orucun farziyetini şu mübarek sözleriyle dile getirmiştir:
بُنِيَ الْإِسْلَامُ عَلَى خَمْسٍ شَهَادَةِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ وَالْحَجِّ وَصَوْمِ رَمَضَانَ
“İslam beş temel üzerine kurulmuştur. Allah’tan başka ilah olmadığına ve kendisinin O’nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmek, namaz kılmak, zekat vermek, ramazan orucunu tutmak ve gücü yetenler için hacca gitmektir.” (Buhari, İman, 34-40; İlim, 25)
كُلُّ عَمَلِ ابْنِ آدَمَ لَهُ إِلاَّ الصِّيَامَ ، فَإِنَّهُ لِى ، وَأَنَا أَجْزِى بِهِ
“Oruç doğrudan doğruya benim için yapılmış bir ibadettir. Onun (sayısız) karşılığını da doğrudan doğruya ben vereceğim” buyurmaktadır.( Buharî, savm,2, II, 226, Müslim, Sıyam,163. I,807.)
Orucun Şartları, farz olmasının şartları, edasının şartları ve sıhhatinin şartları olmak üzere üçe ayrılır:
FARZ OLMASININ (VÜCUBUNUN) ŞARTLARI:
1-Müslüman olmak: Oruç Müslümanlara farzdır. Müslüman olmayanlar, İslam’ın emir ve yasaklarıyla yükümlü değiller.
2-Akıllı olmak: Oruç, delilere farz değildir.
3-Bülûğ çağına ermek: Oruç, bülûğ çağına ermeyen çocuklara farz değildir. Fakat alıştırılmaları gerekir.
EDÂSININ (TUTULMASININ) ŞARTLARI:
1-Sıhhatli olmak: Oruç tutamayacak kadar hasta olanlara, hastalıkları süresince oruç tutmaları farz değildir. ancak, iyileştikten sonra, tutamadıkları oruçlarını kaza ederler.
2-Mukîm olmak: Misafir (yolcu) hükmünde olanlara oruç tutmak farz değildir.
SIHHATİNİN ŞARTLARI:
1-Hayız ve nifastan temizlik: Bu halde tutulan oruç sahih olmaz. Bu durumda olan kadınlar, oruçlarını sonradan kaza ederler.
2-Niyyet etmek: Niyyet edilmedikçe oruç sahih olmaz. Orucun bütün çeşitlerinde niyyet şarttır. Tutulacak orucun kalbden geçirilmesi niyyet için yeterlidir. Sahura kalkmak da niyyet sayılır. Ramazan ayı içerisinde mukîm olan kişi hangi oruca niyyet ederse etsin, tutulan oruç, Ramazan orucu olmuş olur.
Niyyetin vakti, güneşin batmasıyla başlar, ertesi günü kuşluk vaktine kadar devam eder.
RAMAZAN AYI YARDIMLAŞMA AYI.
Bu ayda yapmış olduğumuz hayır ve hasenatlar diğer aylara göre kat kat artmaktadır. Zekatlar bu ayda dağıtılmakta, bu aya özgü olarak fitreler verilmektedir.
لاَ يَشْبَعُ الرَّجُلُ دُونَ جَارِهِ.
“Komşusu aç iken, müminin tok dolaşması yakışık almaz” (Ahmed b. Hanbel , I, 55) anlamındaki hadis, sosyal dayanışma duygusunu en çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermektedir.
RAMAZAN CENNETİN KAPILARININ AÇILDIĞI ŞEYTANLARIN BAĞLANDIĞI BİR AYDIR.
Ramazan ayında cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, ve şeytanlar zincire vurulur. Nitekim; sevgili peygamberimiz bunu şöyle bildirmektedir:
إِذَا جَاءَ رَمَضَانُ فُتِّحَتْ أَبْوَابُ الْجَنَّةِ وَغُلِّقَتْ أَبْوَابُ النَّارِ وَصُفِّدَتْ الشَّيَاطِينُ
“Ramazan ayı girince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlere vurulur.” (Buhari, Savm,)
Ramazan ayı, her yönüyle birlik beraberlik ve kardeşlik duygularının nazariyeden fiiliyata döküldüğü ve daha da güçlenerek pekiştiği bir aydır. Bu ayda farz namazlara ilaveten kılınan teravih namazlarında, dünyevi makam, mevki ve maddi farklılıklar cami dışında bırakılarak zengin- fakir, amir-memur, işçi- işveren, hoca- talebe, ihtiyar-genç. Bütün insanlar aynı safta omuz omuza durmaktadırlar. İşte bu yakınlık, farklı toplum katmanlarını birbirine yaklaştırır. Onlar arasında bulunan kin, husumet.ve dargınlıkları izale eder. Aralarında sevgi ve saygı bağlarını güçlendirir.
TERAVİH BU AYA MAHSUSTUR
Ramazan gecelerinin ihyasıyla ilgili olarak rivayet edilen şu hadis-i şerif dikkat çekicidir:
مَنْ قَامَ رَمَضَانَ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
“Kim Ramazan ayının faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek, Ramazanı ibadetle ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır”( Buharî, İman,37).
Teravih, Arapça tervîha kelimesinin çoğulu olup “rahatlatmak, dinlendirmek” gibi anlamlara gelir. Ramazan ayına mahsus olmak üzere yatsı namazından sonra kılınan sünnet namazın her dört rek‘atının sonundaki oturuş, tervîha olarak adlandırılmış, sonradan bu kelimenin çoğulu olan terâvih kelimesi ramazan gecelerinde kılınan nâfile namazın adı olmuştur.
Teravih, sünnet-i müekkededir. Kadın ve erkek için orucun değil ramazan ayının sünnetidir. Teravih vaktin sünnetidir; yoksa orucun sünneti değildir. Onun için hasta ve yolcu gibi oruç tutmak zorunda olmayanlar için de Teravih namazını kılmak sünnettir.
BU AYDA SEVAPLAR İKİ KAT YAZILMAKTADIR. Diğer aylarda sevap ne kadar güzelse bu ayda sevaba gidecek ameller yapmak daha güzeldir. Günah ne kadar çirkinse bu ayda daha da çirkindir. Bu sebeple haramlardan özellikle ve öncelikle büyük günahlardan uzak duralım. Aklımızı alan, bizi felakete sürükleyen alkolden, insanların yaşantılarını perişan eden aile yuvalarını dağıtan zinadan, ölüme sebep verecek tartışmalardan uzak duralım. Kahvehane köşelerinde harap ettiğimiz hayatımıza bu ayda çeki düzen verelim. Kumar masalarını bırakalım. Sahura kadar kağıt oyunları, taş oyunları oynamak suretiyle zamanımızı, malımızı ve hayatımız israf etmeyelim.
İbn Hüzeyme’nin naklettiğine göre Selman (r.a) şöyle anlatmıştır; Rasulullah (s.a.s) bir Şaban ayının son gününde bize şöyle hitab etti:
“Ey insanlar! Yüce ve mübarek bir ay’ın gölgesi üzerinize bastı. O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır. Allah o ayda oruç tutmayı farz kıldı.
Geceleyin ibadet yapmayı (teravih) kılmayı nafile kıldı.
O ayda bir hayır işleyen kimse diğer aylarda bir farz işlemiş gibi olur.
O ayda bir farz işleyen ise diğer aylarda yetmiş farz işleyen gibidir.
O, sabır ay’ıdır, sabrın karşılığı ise Cennettir.
O, yardımlaşma ay’ıdır. O ayda müminin rızkı bollaştırılır.
O ayda kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, günahlarının bağışlanmasına ve Cehennemden kurtulmasına sebep olur. Aynı zamanda oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Oruçlunun sevabından da birşey noksanlaşmaz. “
Ashab; “Ya Rasulullah! Hepimiz oruçluyu iftar ettirecek bir şey bulamıyoruz” deyince Rasulullah (s.a.s):
Allah bu sevabı oruçluyu kuru bir hurma ile veya bir yudum su ile ya da bir yudum süt karışığı ile iftar ettirene de verir.
O öyle bir aydır ki; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu da Cehennem ateşinden kurtuluştur.
O ayda köle ve hizmetçilerinin yükünü hafifleten kimseyi Allah bağışlar ve Cehennem ateşinden kurtarır” (et-Tergîb, II, 94-95).
Ramazan Ayı Münasebetiyle Ruhunu Arındırabilenlerin Kazanımları
« مَنْ لَمْ يَدعْ قَوْلَ الزُّورِ والعمَلَ بِهِ فلَيْسَ للَّهِ حَاجةٌ في أَنْ يَدَعَ طَعامَهُ وشَرَابهُ »
“Kim ki yalan söylemesi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, Cenab-ı Hak o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına hiç kıymet vermez, iltifat buyurmaz”( Tecrid, 902)
« مَنْ صَامَ رَمَضَانَ إِيمَاناً واحْتِساباً ، غُفِرَ لَهُ ما تَقَدَّمَ مِنْ ذنْبِهِ » متفقٌ عليه .
“Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. “( Buhârî, Îmân 28, Savm 6)
« إِذا جَاءَ رَمَضَانُ ، فُتِّحَتْ أَبْوَابُ الجنَّةِ ، وغُلِّقَت أَبْوَابُ النَّارِ ، وصُفِّدتِ الشياطِينُ »
“Ramazan geldiği zaman cennet kapıları sonuna kadar açılır, Cehennem kapıları kapatılır ve şeytanlar bağlanır” (Müslim, Sıyam 1)
RAMAZANDA ÖLÜMÜ HATIRLAMAK
كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَما الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ
“Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (4)
Ne zaman kendisiyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz ve vakti geldiğinde bizi apar-topar alıp götürecek olana ölüme nasıl hazırlık yapmalıyız?
Biz bizimle olacak olana asıl kıymeti vermeliyiz. Bizimle kabirde kalacak olan ise amellerimizdir. Ne kadar çok sevsek de, bizi ne kadar çok sevseler de aile efradımız, dostumuz, arkadaşlarımız hep geride kalacak. Bu sebeple ölüme hazırlıklı olmak isteyen bizler için öncelikle neye değer verdiğimizi sorgulamamız gerekir. Biz bu dünyada, dünyamızı ve ahretimi kurtaracak ve mutluluğa eriştirecek olanları mı, yoksa dünya ve ahretimiz açısından bize hiçbir faydası olmayan şeylere mi kıymet vermekteyiz? Soru kendimize cevap yine kendimize aittir. Soruya doğru cevabı verdikten sonra halimiz düzeltmekte kendimize aittir. Sormuş olduğumuz bu soruya bir cevap Efendimizin (s.a.s.) hadislerinden arıyalım.
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”
Pişmanlığı ölüm anında yaşamayalım. Pişmanlığı kabir’in içine vardığımızda yaşamayalım. Pişmanlığı mahşer meydanında, mizan terazisi başında, Rabbim saklasın Cehennemliklerin içerisinde olduğumuzda göstermeyelim. Gelin pişmanlığı şimdi yaşayalım. Gelin şimdi pişman olalım. Gelin hatamızdan dönme imkânımız olduğu ve hatasından dönenlerin hatalarının affedildiği bu dünyada pişman olalım. Hatamızdan dönelim. Rabbimize sığınalım. O’ndan başka gidecek bir durumumuz olduğunu artık gönlümüze gerçek anlamda yerleştirelim.
Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de bildirdiği şu ayetleri kendimize tavsiye almamızı aktararak vaazımızı sonlandırıyoruz.
حَتَّى إِذَا جَاء أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ
ارْجِعُونِ {} لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحاً فِيمَا تَرَكْتُ كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ
هُوَ قَائِلُهَا وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ {} فَإِذَا نُفِخَ
فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءلُونَ {}
فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ {} وَمَنْ
خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ
خَالِدُونَ {} تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ {}
“Nihayet o müşriklerden birine ölüm gelip çatınca: Rabbim, der. Ne olur beni dünyaya geri gönder. Ömrümü boşa geçirdiğim dünyada iyi işler yapayım. Hayır, hayır. Onun bu söyledikleri boş lâftan ibarettir. Tekrar dirilecekleri güne kadar onların önlerinde bir engel vardır, geri dönemezler. Sûra üflendiği zaman artık aralarında soy sop ilişkisi kalmaz. Birbirlerinin hâlini de sormazlar. Kimin yaptığı iyilikler ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin yaptıkları da hafif gelirse, işte onlar zarara uğrayanlardır. Onlar cehennemde devamlı kalacaklardır. Bunların yüzlerini ateş yalar da, dişleri sırıtır kalır.
Ramazanda Dualarımızı Sıklaştıralım
Kul duaya başladığında Rabbiyle konuşur. Kul duaya başladığında kulluğunun bilincine varır. Kul ellerini açtığı zaman aciz olduğunu anlar. İstenilen şeyleri verecek olanın Rabbi olduğunun farkına varır. Dua müminin (kendisine düşmanlık eden, nefsine, şeytanlara ve şeytanın ahalisine karşı) silahıdır. Dua ayrıca bir ibadettir.
Dualar sadece kişisel yapılmamalıdır.
فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ
“Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir.”(3)
رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
“Ey Rabbimiz! Hesabın görüleceği gün beni, anamı-babamı ve bütün mü’minleri bağışla!”(4)
وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
“Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.” (6)
ORUÇ İBADETİNİN İNSANLARA SAĞLADIĞI FAYDALARI ŞÖYLE ÖZETLEYEBİLİRİZ:
-Allah’ın rızasını kazanmak: Her şeyden önce oruç Allah’ın rızasını kazanmaya vesiledir. Oruç, riyanın en az karışacağı bir ibadet olduğu için ancak Allah rızası için tutulur.
اَلصِّيَامُ َلا رِيَاءَ فِيهِ قَالَ اللّهُ تَعالَى هُوَ لِي وَاَنَا اُجْزِي بِهِ
“Oruçta riya yoktur. Allah Teâla Hazretleri buyurur ki: “Oruç benim içindir, onun mükâfatını ben vereceğim, oruçlu yiyecek ve içeceğini benim için bıraktı.” (Buhari, Savm, 2
-Oruç günahları bağışlatır:
مَنْ صَامَ رَمَضَانَ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
“Kim inanarak ve mükafatını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Riyazüs Salihin, II, 489, Had. No. 1223)
-Oruç tutan cennete Reyyan kapısından girer:
إِنَّ فِي الْجَنَّةِ بَابًا يُقَالُ لَهُ الرَّيَّانُ يَدْخُلُ مِنْهُ الصَّائِمُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
“Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır ki kıyamet gününde oradan sadece oruçlular girer. Onlardan başkaları girmez.” (Buhari, Savm, 4)
Tefekkür Duygusunu Geliştirir
Oruç, insandaki tefekkür duygusunu geliştirir, zekasını parlatır, basiretini keskinleştirir. Resûlullah (s.a.s.): “Kimin midesi aç kalırsa fikri yücelir, kalbi/aklı anlayışlı olur.”( et-Terğîb, II, 108)buyurmuştur.
-Oruç kişiye sabrı öğretir: Oruç, insana sabır ve tahammülü öğretir. Hayat içerisinde zahmetle rahmet, acı ile tatlı, mihnet ile nimet bir arada bulunur.
اَلصِّيَامُ نِصْفُ الصَّبْرِ “Oruç sabrın yarısıdır.” (İbn Mace, Sıyam, 44)
Yüce Rabbimiz Zümer Sûresi’nin onuncu ayetinde: اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ “Şüphesiz sabredenlere mükâfatları hesapsız olarak ödenecektir.” buyuruyor. İnsan devamlı rahat, konfor ve bolluk içerisinde bulunamayabilir. Hayat aynı şekilde devam etmeyebilir.
-Oruç nefsi terbiye eder: Oruç, insanı kötülüklerden uzaklaştırır, iffetini korur. Ramazan orucunun farz olduğunu bildiren ayetin sonunda bu husus açıkça belirtilir. “Umulur ki oruç sayesinde kötülüklerden korunursunuz.” (Bakara, 2/183) “Kimin evlenmeye gücü yetmezse oruç tutsun; çünkü oruç insanın şehvetini kırar.” (Tecrid-i Sarih Tercemesi, VI, 255, Had. No. 904)
Şehevî Arzulara Gem Vurur insanı kötülüklerden uzaklaştırır, iffetini korur.
Oruç günahlara karşı bir perde, bir siperdir: اَلصِّيَامُ جُنَّةٌ وَهُوَ حِصْنٌ مِنْ حُصُونِ الْمُؤْمِنِ “Oruç bir perdedir, mü’minin sığınacağı kalelerden bir kaledir…”
Kur’an-ı Kerim’de Yusuf (a.s.)’ın şöyle dediği belirtilir:
وَمَا اُبَرِّئُ نَفْسِى اِنَّ النَّفْسَ لاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى اِنَّ رَبِّى غَفُورٌ رَحِيمٌ
“Ben nefsimi temize çıkarmak istemem. Çünkü nefis olanca gücü ile kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin merhamet ettiği müstesnadır. Şüphesiz ki Rabbim Gafurdur, Rahîmdir; çok affeden, çok merhamet edendir.”( Yusuf, 53)
الصِّيَامُ جُنَّةٌ ، فَلاَ يَرْفُثْ وَلاَ يَجْهَلْ ، وَإِنِ امْرُؤٌ قَاتَلَهُ أَوْ شَاتَمَهُ فَلْيَقُلْ إِنِّى صَائِمٌ . مَرَّتَيْنِ
“Oruç bir kalkandır. O halde oruçlu kötü söz söylemesin. Oruçlu kendisiyle çekişip kavga etmek isteyen kişiye ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin…” (Müslim, Sıyam,163)
-Oruç nimetin kadrini bildirir: Denizdeki balıklar suyun kendileri için ne kadar önemli, hayati bir nimet olduğunu suyun içerisinde iken anlayamazlar. Ancak sudan mahrum olunca anlarlar.
وَاَتَيكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَاَلْتُمُوهُ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللهِ لاَ تُحْصُوهَا اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ
“Allah istediğiniz her şeyden size verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalkarsanız bitiremezsiniz. Şüphesiz ki insan, çok zalim ve çok nankördür.”( İbrahim, 34.)
-Oruç fakirlere yardımı hatırlatır: Oruç sayesinde insanın merhamet duyguları kabarır. Yoksullara acır, merhamet ve yardım eder. İnsanda merhamet hissi elemden doğar, hastalanan kimse hastaların halinden anlar, aç açın halinden anlar.
-Oruç insanın sağlığını korur:
صُومُوا تَصِحُّوا “Oruç tutun, sıhhat bulun.” (Keşfü’l-Hafa, II, 33)
“Çok yemek her türlü hastalığın aslı, perhiz ise devanın temelidir.”( et-Terğîb, II, 108) buyurulmuştur.
Fransız prof Pier Mulen şunları söyler: “İslam dünyasının en yararlı kurumlarından biri oruçtur. Oruç, bedenin hem fiziksel, hem ruhsal dinlenişidir. Dokuları temizler, birikmiş toksinleri, zehirleri atar. Müslümanlar böylece her yıl bir ay bedenlerini dinlendirirler. Hıristiyan dininde orucun bulunmaması büyük bir kayıptır.” (DIB aylık dergi, Ocak 1999, 719
İnsan vucudunu bir makineye benzetirsek İnsan vücudunun bütün gün çalışarak yorulan organları uyku ile dinlendiği gibi, bir yıl durmadan çalışan mide ve sindirim organları da oruç sayesinde dinlenir ve görevlerini daha iyi yapma imkanı kazanır.
-Oruç bedenin zekatıdır: Zekatın malı temizlediği gibi oruç da vücudu temizler. Hadis-i şerifte: “her şeyin bir zekatı vardır. Bedenin zekatı da oruçtur.” Buyrulmuştur.
-Oruç kişiyi bir kalkan gibi cehennemden korur: Allah için ihlaslı tutulan oruç, sahibini cehennem ateşinden korur.
اَلصِّيَامُ جُنَّةٌ وَحِصْنٌ حَصِينٌ مِنَ النّارِ “Oruç ateşe (cehenneme) karşı bir perde, müstahkem bir kaledir”;
اَلصِّيَامُ جُنَّةٌ مَالَمْ يَخْرِقْهَا بِالْكَذِبَ اَوْ غِيبَةٍ “Oruç ateşe karşı (sağlam) bir perdedir, yeter ki yalanla, gıybetle kişi onu yırtmamış olsun.”
Savaş meydanında kalkan savaşçıyı düşman tarafından gelen ok ve benzeri tehlikeli şeylerden koruduğu gibi oruç da insanı dünyada cehenneme götürecek günahlardan, ahirette ise cehennem ateşinden korur.
-Oruç tutan orucun şefaatine nail olur: “Oruç ve Kur’an kula kıyamet gününde şefaat edecekler.” (el-Fethu’r-Rabbani, IX, 216)
-Oruç tutanın duası makbuldür:
نَوْمُ الصَّائِمِ عِبَادَةٌ وَصَمْتُهُ تَسْبِيحٌ وَعَمَلُهُ مُضَاعَف وَدُعَاءهُ مُسْتَجَابٌ وَذَنْببُهُ مَغْفُورٌ
“Oruçlunun uykusu ibadettir, susması tesbihtir, amelleri misliyle kabul edilir, duası makbul, günahı affedilir.”
“Üç kişinin duası geri çevrilmez. İftar edinceye kadar oruçlunun, adaletle hükmeden devlet başkanının, zulme uğrayanın duası.” (Müsned, II, 445)
-Oruç kişinin ahlakını güzelleştirir: Oruç, fertlerin ahlakı üzerinde olumlu ve derin tesirler bırakır. Oruç, kalpteki katılığı yumuşatır, şefkat ve merhamet duygularının kalbe yerleşmesine vesile olur. Nefsin kötü arzularını kontrol altına alarak kişiyi ruhen yükseltir, ahlaken olgunlaştırır. Kafalara sosyal adalet fikrini, gönüllere şefkat ve merhamet duygularını yerleştirerek kişiyi maddeye bağımlılıktan kurtarır.
oruç önemli bir ibadettir. Bu ibadet esnasında başkalarını çekiştirmek, tartışmak, gönül kırmak, yalan, iftira, gıybet, dedikodu… gibi dinimizin yasakladığı çirkin davranışlarda bulunmak, ibadet kavram ve şuuru ile bağdaşmaz. Nitekim Peygamber efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Nice oruç tutanlar vardır ki tuttukları oruç karşılığı elde ettikleri şey, aç kalmış olmaktan ibarettir.” (Keşfü’l-Hafa, I, 425)
-Ramazan ayı kaynaşma ayıdır. verilen iftarlarla, dağıtılan kumanyalarla, zengin ve fakirin kaynaştığı, bu vesile ile birlik ve beraberliğimizin en güzel noktaya ulaştığı bir aydır.
-Ramazan hayatımızın iyi yönde değiştiği ve geliştiği bir aydır.
-Dünya ahiretin tarlasıdır. Bu tarlanın en güzel mahsulü ise Ramazan ayında alınmaktadır. Ramazan ayında yapılan bütün iyiliklere verilen sevaplar diğer zamanlarınkine göre iki kattır.
-Ramazan ayı maddi ve manevi bakım ayımızdır.
RAMAZAN HER ŞEYİ PAYLAŞMAKTIR
Ramazanı paylaşmak
Allah Resulüne “hangi sadaka üstündür?” diye sorulduğunda: “Ramazan ayında verilen sadakadır” derdi. (Tirmizi, Zekat, 28)
İbadeti paylaşmak
صَلاةُ الجَمَاعَةِ أَفضَلُ مِنْ صَلاةِ الفَذِّ بِسَبْعٍ وَعِشْرِينَ درَجَةً
“Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha değerlidir.” (Buhari, Ezan, 30; Nesai, İmâmet, 42)
Bilgiyi paylaşmak
لا حَسَد إلاَّ في اثْنَتَيْنِ: رَجُلٌ آتَاهُ اللَّه مَالاً فَسلَّطهُ عَلى هلَكَتِهِ في الحَقِّ ، ورَجُلٌ آتاهُ اللَّه الحِكْمَةَ فهُوَ يَقْضِي بِهَا ، وَيُعَلِّمُهَا
“Ancak şu iki kişi gıbta edilir: Allah tarafından kendisine mal verilip de hakk yolunda harcayan kimseye; Allah tarafından kendisine ilim-hikmet verilip de onunla hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimseye”. (Buhari, İlim, 15)
Şefkati paylaşmak
مثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وتَرَاحُمِهِمْ وتَعاطُفِهِمْ ، مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَداعَى لهُ سائِرُ الْجسدِ بالسهَرِ والْحُمَّى
Müminler birbirlerini sevmede, merhamet etmede ve birbirlerine şefkat göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı (bir mümin) acı çektiği zaman, diğer organları da uykusuz kalıp acı çekerler.” (Müslim, Birr ve Sıla, 66)
Sevgiyi paylaşmak
“Benim rızam için birbirini sevenler nerede! Sığınacak hiçbir gölgenin bulunmadığı bugün, ben onları arşımın gölgesinde ferahlatacağım.” (Müslim, Birr ve Sıla, 37)
“İmân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (tam) imân etmiş olmazsınız. Size yaptığınız zaman birbirinize olan sevginizi artıracak bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayın.” (Müslim, İman, 93)
“Tokalaşınız ki içinizdeki kin gitsin; hediyeleşiniz ki birbirinize sevginiz artsın ve aranızdaki düşmanlık gitsin” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 4)
Hüznü paylaşmak
“Kim bir müslümanı dünya sıkıntılarının birinden kurtarırsa, Allah da onu kıyamet gününde bir sıkıntıdan kurtarır. Kim darda kalan bir kimseye kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık ihsan eder. Kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da dünya ve âhirette, onun ayıbını örter. Kul, kardeşinin yardımında oldukça Allah da o kulun yardımındadır.” (Ebu Davud, Edeb, 60)
Emeği paylaşmak
“Hiç kimse kendi el emeğinin kazancından daha helâl/hayırlı bir yiyecek asla yememiştir.” (Buhârî, Büyû’, 15; İbn Mâce, Ticaret, 1)
Yemeği paylaşmak
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَى حُبِّهِ مِسْكِيناً وَيَتِيماً وَأَسِيراً {} إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاء وَلَا شُكُوراً {} إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوْماً عَبُوساً قَمْطَرِيراً
“Kendileri ihtiyaç duydukları halde yiyeceklerini, sırf Allah rızasına ermek için fakire, yetime ve esire ikram ederler. Ve derler ki: ‘Biz sadece Allah rızası için ikram ediyoruz, yoksa sizden karşılık istemediğimiz gibi bir teşekkür bile beklemiyoruz’. Biz yüzleri ekşiten o günde Rabbimizin gazabından korkarız” (İnsan,76/ 8–10)
Hizmeti paylaşmak,
وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ
“İyilik ve takva hususunda yardımlaşın!” (Mâide, 5/2)
Huzuru paylaşmak
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel yolla sav! İşte o zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost haline gelir.” (Fussilet 41/34)
Bayramı paylaşmak
Ramazan Ayı ve Oruçla İlgili Kavramlar
Sahur ne demektir?
Sahur, ikinci fecirden az önceki vakit olan seher vaktinde yenilen yemek demektir. Sahura kalkmakla hem bir şeyler yenilerek oruç için enerji toplanmış, hem de bir sünnet yerine getirilmiş, seher vaktinin feyiz ve faziletinden yararlanılmış olur.
تَسَحَّرُوا فَإِنَّ فِي السَّحُورِ بَرَكَةً
“Sahura kalkın, çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.” (Buhârî, Savm 20; Müslim, Sıyâm 45),
قَالَ: اسْتَعِينُوا بِطَعَامِ السَّحَرِ عَلى صِيَامِ النَّهَارِ. وَبِالْقَيْلُو لَةِ عَلَى قِيَامِ اللَّيْلِ.فِي الزوائد
“Sahur yemeği ile gündüz tutacağınız oruca ve öğle üzeri uykusuyla da (kaylûle) teheccüd namazına kuvvet kazanın.” (İbn Mâce, Sıyâm 22).
İmsak ne demektir?
İmsak: Yemek yemenin yasaklandığı, orucun başlama zamanına imsak vakti denir. Sabah şafak sökmeden önceki vakitte imsak vakti denir.
وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ اْلاَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ اْلاَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ثُمَّ اَتِمُّوا الصِّيَامَ اِلَى اللَّيْلِ
“Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yeyin, için. Sonra orucunuzu geceye kadar sürdürün ” (el-Bakara, 2/187). Beyaz ve siyah ipliğin görünmesinden maksat, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığının birbirinden ayrılmasıdır.
İftar ne demektir?
Orucu bozmak, orucu açmak, ramazanda akşam yemeği, oruç bozma vakti.
Hz. Peygamberden iftar ederken okuduğu bazı dualar nakledilmiştir:
” رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا اِنَّكَ اَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ, اَللَّهُمَّ لَكَ صُمْتُ، وَعَلَى رِزْقِكَ أفْطَرْتُ
Anlamı: “Allahım! Senin için oruç tuttum. Sana iman ettim. Sana güvenip dayandım. Rızkınla iftar ettim. Bizden bunu kabul buyur. Şüphesiz Sen, her şeyi işiten ve bilensin”Kısaca şöyle de dua edilebilir: ” رَبَّنَا
Mukabele,
Ramazanda hafızların cemaat huzurunda Kur’an okumaları. Cibril (a.s)’ın her sene Ramazan ayında gelip Kur’an’ı Hz. Peygamber (s.a.s) ile karşılıklı müzakere etmelerini, birbirlerine okumalarını ifade eder.
Kur’an’ın Allah tarafından indirildiği şekilde muhafazası, âyet ve sûrelerin tertibinin doğru olarak tesbiti ve bunun kontrolü için Cibril (a.s) her sene Ramazan ayında, bir rivayete göre Ramazan ayının her gecesinde, Hz. Peygamber (s.a.s)’a gelirdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) Kur’an âyetlerini Cibril’e okurdu. Buna “arz” denir. Aynı âyetleri, mukayese için, bir de Cibrîl (a.s) okurdu ki buna da “mukabele” denir.
“Mukabele”, Kur’an’ın yazılması ve hafızlar tarafından ezberlenmesi dışında her sene tekrarlanan üçüncü ve önemli bir “koruma garantisi” niteliği taşımaktadır.
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Bu “Zikri (Kur’ân’ı) biz indirdik, O’nun koruyucusu da elbette biziz” (el-Hicr, 15/9) âyetinin Asr-ı Saâdet’te gerçekleşmiş bugün de devam etmekte olan bir mucizesinden başka bir şey değildir.
Teravih namazı
Yatsı namazindan sonra kılınan namaz, “teravih” kelimesi Arapça, “Terviha” nın çoğuludur ve “oturmak, istirahat etmek” anlamına gelmektedir. Teravih namazı,kadın erkek her müslüman için sünneti müekkede’dir. Teravih, orucun sünneti değil, vaktin sünnetidir.
Bir mazereti dolayısıyle oruç tutamıyanlar da teravih namazı kılarlar.
İTİKÂF
İtikaf lügatte bir şeyden ayrılmak, ister hayır olsun, ister kötülük olsun, bir şey üzerinde devam etmek demektir. Şer’an itikâfın tarifi ise: Cemaatle namaz kılınan bir mescitte oruçlu olarak ve itikâfa niyet ederek beklemektir. Mescitte beklemek itikâfın rüknüdür. İtikâf Kur’an ve sünnetle sabittir. Kur’an’da ramazan ayının gecelerinden söz ederken:
وَلاَ تُبَاشِرُوهُنَّ وَاَنْتُمْ عَاكِفُونَ فِى الْمَسَاجِدِ تِلْكَ حُدُودُ اللهِ فَلاَ تَقْرَبُوهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللهُ اَيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
“…Bununla beraber siz mescitlerinizde itikaf halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar.”
İtikâfın Şartları:
a –Niyet; Niyetsiz itikaf olmaz, nezr edilen itikafta niyetin ayrıca dil ile ifade edilmesi gerekir.
b -Mescid: Erkeğin, itikafı cemaatle beş vakit namaz kılınan Mescid de olmalıdır. İtikâfın en faziletlisi Mescidi Haram’da, sonra Mescidi Nebevî’de ve sonra da Mescidi Aksa’da olanıdır. Diğer mescitlerde ki fazilet cemaatin çokluğuna göre değişir.
c- Oruç: Daha önce de belirttiğimiz gibi vacip olan itikaf için oruç şarttır. Sünnet itikâf Ramazan ayında olduğu için zaten oruçlu bulunma şartı vardır.
d -Temizlik: Kadınların hayız ve nifastan temiz olmaları gerekir. Cünüplük oruca mani olmadığı gibi, itikâfı da bozmaz. İtikâfa giren cami içinde iken ihtilam olursa, dışarı çıkarak gusül abdesti alır ve yeniden itikafa devam eder.
İtikafı Bozan şeyler:
a- Cinsi ilişkide bulunmak. Öpmek ve kucaklamak gibi şeylerden dolayı inzal vaki olursa yine itikaf bozulur.
b -Herhangi bir ihtiyaç yokken mescidden dışarı çıkmak.
c –Bayılmak. İtikafa giren kimse mescidden ancak şer’i, zaruri ve tabii ihtiyaçları için çıkabilir.(18)
SADAKA-FITIR (FİTRE)
Ramazan bayramı sadakası. Yaratılış şükranesi olmak üzere sevap kazanmak kasdiyle verilir. Fıtır sadakası Hicret’in ikinci senesinde zekat farz olmadan önce vacib olmuştur. Hür müslüman ve asıl ihtiyacından fazla nisap miktarı bir mala sahip olan kişilerin vermesi gerekir.
Akıl ve büluğ şart değildir. Akıl hastalarının ve delilerin velileri onların mallarından fıtır sadakası verirler. Ramazanda oruç tutmamış olanlar da fıtır sadakası verirler.
Bir koca, hanımının ve büyük çocuklarının fitre sadakasını vermekle yükümlü değildir. Ancak onların fitresini verirse bir beis yoktur. Aralarındaki aile bağı, karşılıklı muhabbet, bir ömür boyu beraberlik böyle hareket etmeyi gerektirir.
Sadaka-i fıtrın edasının vakti, bayram sabahıdır. Fakat müstehap olan sabah namazı ile bayram namazı arasında veya birkaç gün önce vermektir.
Sadaka-i fıtır, zekat gibi malın değil, başın zekâtıdır.
Fitre sadakasında dört yiyecek esas alınmıştır:
1- Buğday ve Buğday Unu. Miktarı bir kilo dörtyüz elli sekiz gramdır.
2- Arpa: İki kilo dokuz yüz on yedi gramdan verilir.
3- Kuru Üzüm: İki kilo dokuz yüz on yedi gramdan verilir.
4- Kuru Hurma: İki kilo dokuz yüz on yedi gramdan verilir.
Fakirin menfaatine uygun olanı vermek daha faziletlidir. Sadaka-i fıtrın rüknü, onu ehline vermektir. Zekat kimlere verilirse sadaka-i fıtırda onlara verilir.
Sadakayı fıtırda bir çok faziletler vardır. Şöyle ki:
1- Orucun kabul olunmasına sebep olur.
2- Kabir azabından kurtulmaya ve kabir azabının hafiflemesine vesile olur.
3- Ahiretin şiddet ve sıkıntılarından kurtulmaya veya hafiflemesine vesile olur.
4- Sekarât-ı Mevt’te yardımcı olur.
“Müjde mü’minler size ihsân-ı rahmandır gelen
Şânına ta’zim için bu mâh-ı gufrandır gelen
Ondadır feyz-i hidâyet ondadır afv ü kerem
Kadrini bil mevsîm-i inzâl-ı Kur’an’dır gelen
Ahmed Hamdi Akyürek
hikaye
Mü’minler ! Bir denizi gözünüzün önüne getirin ki, biz denize düşmüşüz ve hiç bir taraftan kara gözükmüyor. Deniz dalgalı, korkunç bir vaziyette ! dalgalar ile boğuşuyoruz. Bu aralık bir gemi geliyor, gayet sağlam. O gemiden, zat-ı mübarek bize bir ip atıyor, bizleri bu felaketten kurtarmak için şöyle sesleniyor: “Ey denize düşen felaket zadeler ! tutunun attığım ipe gelin, bu gemiye sığının.” Elbetteki ipe tutunanlar, gemiye sığınanlar necata eriyor, gemiye binemeyenler helak olup gidiyor.
İşte bu bir misal !…
Bu dünyaya gelen kimse, o korkunç deryaya düşmüş gibidir. Gemi, İslam dinine misaldir. İp ise, Kur’ana remizdir. Kaptan Nebiy Aleyhisselama teşbihtir.
Her kim ki, Kur’an ipine tutundu, geminin kaptanına kulak verip, ittat etti ve gemiye gidi ise, canını Cehennem girdabından halas etti. Buna mukabil, kaptanın sözüne kulak vermeyen kişinin helak olduğu gibi, Allah Resulüne itaat etmeyen ve kitabı-mübine sarılmayan kimse de mahvoldu gitti.
Nuh Aleyhisselamın gemisi, bu sözümüze delildir. Nasıl ki; o gemiye iltica eden mü’minler boğulmaktan kurtuldular ise, Allah Resulüne itaat edenler de bu gemiye sığınıp kurtulanlar gibidirler.
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın