YOLUN SONU GÖRÜNÜNCE !..
" Sizi önce toprak türünden, sonra bir damlacık hayat suyundan, sonra da döllenmiş yumurta hücresinden yaratan O'dur; sonra bebek olarak meydana gelmenizi ( DİLEMİŞTİR); sonra olgunluk çağına erişmeniz ve ardından da yaşlanmanız için ( yasa koymuştur): Ne ki kiminize ölüm daha erken tattırılır, ( kiminize) de sonu yasayla belirlenmiş bir süreye ulaşmanız için ( zaman tanınır) ki, belki aklınızı başınıza alırsınız." ( Mü'min sûresi, âyet 67)
Resulullah (sav): " Allah'ın, insanı insana muhtaç yaratmış olması, unutanlara tavsiyelerde bulunarak bunu hatırlatması, bize olan rahmetinin tecellisi olsa gerek: " Merhametliler ( var ya!)... Rahmân işte onlara merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündekiler de size merhamet etsin." ( Ebû Dâvûd, Edeb, 58.)
"ERZEL-İ UMUR"
Ömrün sonuna doğru insanın yürüyemez olması, ellerini hareket ettirememesi, aklî muvazenesini kaybetmesi, def-i hacet hizmetlerinde bile zorlanması, unutkan olması , el ve sair organlarına titreme hasıl olması gibi sıkıntılardır ki, Rabbim, bizleri böylesi ömrün son rezaletinden muhafaza buyursun ve esirgesin.
İnsanoğlu ne kadar gafil, boş, düşünemeyen, idrak edemeyen, geleceğin zorluklarını algılamayan bir varlıktır. Örneğin, günlük yaşamda her an, her dem balını tüketmiş, yemiş olduğumuz bir arının bile bir amacı olsun da, yüce Allah'ın " Halifem" diye yaratmış olduğu insanın bir amacı bulunmasın!..
Halbu ki, orta yaşlılar, 60, 70 ve seksenleri devirmiş bulunan insanlar, hayatın nasıl olduğunu, nasıl çarçabucak geçtiğini, delikanlılık, gençlik yaşlarını, koşup oynadıklarını, zaman zaman yerlerinde duramadıklarını, "evlensem, eşim olsa, yurt yuva, çor çocuk sahibi olsam" dediklerini bilirler.
Buna rağmen, her gün, tek tek ölen dostlarının salasını dinlediği, cenazesinde dua ettiği halde, niçin örnek almazlar, ibret ve öğüt almayı düşünmezler?
Bendeniz, gerek yurt içi ve gerekse yurdışında tanıdığım bir hayli dostumun, tanıdığımın teker teker ebedi aleme göç ettiğini bildiğim halde, hatta, yurt dışında görev icabı bir hayli insanımızın cenazesini teçhiz ve tekfin ederek kıldırdığım halde, halen büyük ümitlerle, büyük hayallerle uğraş vermem, hele ölüm şöyle dursun diye bir düşünceye kapılmam doğru mudur?
"Sizi de Allaha yarattı , sonra canınızı alacak. İçinizden kimileri ömrün en düşkün çağına kadar ulaştırılır. Hatta öyle ki, bilirken hiç bir şey bilmez olur; ( ama) unutmayın ki Allah her şeyi bilir, sınırsız kudret sahibidir." ( Nahl sûresi, âyet 70 )
" Yaşlılık sürecinde insan hem fiziksel, hem de zihinsel faaliyetlerinde yavaşlamalarla karşı karşıya kalır. İş gücü azalır, algı zayıflar, buna bir de çeşitli hastalıklar eklenince yaşlı bireyler kendini kötü hissetmeye başlar.
Bir şeyler başaran ve dolayısıyla başka insanlar tarafından gereksinim duyulan insan mutlu olurken, yaşlılar kendilerini bir iş yapamaz görmekten ötürü mutsuz olurlar.
Emekli olup bir köşeye çekilmek, ev işlerinde eskisi gibi mahir olamamak, istediği yere istediği zaman başkalarına ihtiyaç duymadan gidememek, akranlarının vefat haberlerini duymak, yaşlılarımızın ruhunda darlığa sebep olur.
Buna bir de aile bireyleri ve arkadaşlarla geçirilen vaktin sınırlı olması eklenince hayattan memnun olmama hâli baş gösterir. Durumu olduğu gibi kabullenme ve sorunlarla baş edebilme kabiliyeti yüksek bireyler, yaşlılığı da hayatın vazgeçilmez bir gerçeği olarak kabul ederler.
Böyleci hoşnutluklarını kaybetmezler. Ancak hayatı olduğu gibi kabullenip yaşanılan her sıkıntıya göğüs gerebilmek çok da kolay değildir çoğu zaman. Bu durumda yaşlı bireylerle yolları kesişen toplumun her ferdine çeşitli sorumluluklar düşer." ( Diy. Aylık Dergi Ocak 2019, H. Koç Hancı, sayfa 57 )
Sonuç olarak;
Müslümanlar olarak hayatı iyi değerlendirmeli, boşa vakit geçirmemeliyiz. Çünkü, gençde olsak, orta yaşlı da bulunsak, ihtiyarlasak da yapılacak ve yapacağımız çok çok görevler bulunmaktadır.
Örneğin, Batı insanı, böylesi hallerde kat'iyyen boş durmaz, koşuşturur, sürekli hareket halindedir. Yürür, bisiklete biner, alış veriş yapar, okur, kalan boş zamanlarını da, evinin önündeki, arkasındaki çiçeklikle, çiçekleri, gülleri ve çevre temizliğini yaparak geçirir.
Ama, biz öyle değiliz. Ye, iç, otur ve çar çabucak ihtiyarla düşüncesindeyiz. Veya hayatımızı durağan hallerle,sporsuz, yürüyüşsüz bir şekilde bitirdiğimizin farkında değiliz.
Kimi ihtiyarımız vardır ki, camiden eve, evden camiye gitmekle ömrünü sonlandırır. Bir anda olur ki, her gün görmüş olduğumuz yaşlı amca, evden dışarı çıkamaz, yürüyemez, konuşamaz hale gelmiş olur. Bir günde duyarız ki, aynı kişinin salası okunmakta, cenazesine hazırlık yapılmaktadır.
Bazen dikkatimi çekmektedir. Bizim insanımız; Batılı insanlara göre niçin az yaşamaktadır? sorusu benim zihin dünyamı allak bullak etmekte, bunun sebeplerini araştırır ve soruştururum. Tembellik, atalet, sürekli bir noktada oturup kalma olarak değerlendirir, bu sebeple de, erken ölümle, felçle, erzelil ömürle karşılaştığımıza inanırım.
Rabbim!.. İnsanımızı: " Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüzün saygınlığını kabul etmeyen bizden değildir." hadisini iyice anlayıp, yaşayan kullarından eylesin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın