YİTİĞİMİ NASIL BULABİLİRİM?.
" Onlar arasında öyleleri var ki, sana kulak verirmiş gibi yapar. Fakat kalplerinin üzerine, onları hakikati kavramaktan aciz bırakan örtüler yerleştirdik, kulaklarına da kurşun. Ve hakikatin bütün belgelerini görseler dâhi artık iman etmezler. Öyle ki, tartışmak için sana gelediklerinde inkâra saplanmış olanlar derler ki: " Bu eskilerin masallarından başka şey değildir. " ( En'âm sûresi, âyet 25 )
" Ağırlık", âyette akleden kalbe , örtülen örtü ve kulağa akıtılan kurşun Allah'a isnat ediliyor. Bir başka yerde ise " Sağırdırlar, kördürler, artık onlar dönemezler!" (2/18) buyruluyor.
Bu iki ayeti birlikte okuduğumuzda şu sonuca ulaşırız: Akletmemekte direnerek akleden kalbi atıl hâle getiren kimsenin akletme melekesi giderek ölür ve ölen aklın üzeri örtülür.
Hakikati işitmemekte direnen kimsenin işitme melekeleri giderek dumura uğrar ve en sonunda kalbinin kulağı kurşun akıtılmış gibi sağırlaşır. Bu iki sonuç da Allah'ın yasası gereğidir. Onun için iki fiil de âyette bu sürecin kanununu koyan Allah'a isnat edilmiştir." ( Kur'an Meali)
Hakikaten, milletçe; hurafelerin, yitik aramalarının, efsunların, muskaların, fala bakmaların, falcılık yapmalarının, tüm batıl işlerin içerisinde boca olmuş bir milletiz..
Kürsü adamlarımız, aydınlarımız, ehl-i Kur'an; her ne kadar bu mes'elenin üzerine gitmiş olsalarda, baş edilmemekte, ne önleri kesilmekte, nede güçleri azalmaktadır.
Aziz peygamberimiz (sav): " Kim bizim işimizde /İslâm'da, ondan olmayan biir şeyi ortaya çıkarırsa o reddedilmiştir." ( Buharî, sulh, 5)
Şu alıntı yazımı birlikte, iyice, güzelce değerlendirelim:
" Din olgusu konusunda bilgisiz ve bilinçsiz olmak, hurafelere kapı aralayan temel etkendir. Fakat aralanan bu kapıdan hurafeler ağırlıklı olarak " ğayb" bilgisi, uğur-uğursuzluk ve ölülerden medet ummak alanlarında yoğunlaşıyor.
Görülemeyeni merak etmek, bilinmeyenden korkmak, darda kaldıkça çözüme ihtiyaç duymak insanın temel ruhî yönelişleri arasında yer alır. Başlıca hurafelerin beslendiği kaynaklar bu ruh halleridir. Hurafeleri dayanılmaz bir cazibe merkezi kılan şey bunlardır.
İnsanın bu tür ihtiyaç ve endişeleri sağlıklı ve gerçekçi yollarla giderilmedikçe hurafelerin " saltanatı" devam eder. Halkın, dinin/İslâm'ın özünü kavrayabileceği donanıma sahip kılınması bu işin en kestirme yoludur.
" Yitiğimi nasıl bulabilirim?" , " Acaba kısmetim niçin kapalı?", " Gelecekte nelerle karşılaşacağım?" soruları ve benzerleri falcılık ve kâhinlik " mesleğini" ortaya çıkarmıştır. Haydi, " cahiliye insanların görmezlikten gelelim, ya " bilgi çağı"nın insanına neler oluyor?
Eline aldığı birkaç kağıtla, üç dört bakla ile bir bardak su vs. ile " fala bakan" " modern görünüşlü" şu insanlar, bu tutumları ile " modernlik" olgusunun neresindedirler?
Toplumun hemen her kesiminde, hatta televizyon ekranlarında " icra-yı meslek" edebilmeleri hangi sosyolojik vakıanın göstergesidir. " Fala inanma, falsız da kalma" tekerlemesini dilden dile dolaştıran şey nedir?" ( Pencereyi ışığa açmak, H. Altuntaş, say.220-221)
" De ki: " Göklerde ve yerde Allah'tan başka hiç kimse, idrakı aşan hakikatleri asla kavrayamaz; hiç kimse öldükten sonra ne zaman diriltileceğini de bilemez." ( Neml sûresi, âyet 65)
Bilindiği üzere, "Ğayb" biligisi insan idrakini aşan hakikatleri ifade eder. İnsan, ne kadar bilgili, araştırmacı, bilgi yüklü olursa olsun, gaybî bilgileri kavrayamaz. Kavranamayan bu tür hakikatler imanın konusudur. Sözün özü ğayb konusunda iman idrake değil, idrak imana tabidir.
Bu sebeple, ne yazık ki, bizim toplum içerisinde, " Yitiğimi nasıl bulabilirim", " Acaba kısmetim niçin kapalı?" gibi soruları çoğaltmak mümkündür.
Bu tür batıl, hurafi şeyler imanımızın, inancımızın güvesidir. İmanımızı; içten içe çökertmekte, gerçekten uzaklaşıp, yalana, kandırmaya, sihire, sihirbazlığa, din sömürüsüne yol açmaktadır. Şu yaşanmışlığı unutmayalım:
" Bir termal tatil köyünde, sabah kalktığımda, kaldığımız evin yakınındaki boş alanda bir mezarın ortaya çıktığını gördüm. Kim ne zaman ölmüş de oracığa gömülmüştü. Merak edip " mezar"ın yanınan gittim.
Karşılaştığım manzara şu idi: Yakın çevrede bulunan büyükçe taşlardan buraya yeterince aktarılmış, mezar görüntüsü oluşturacak şekilde dizilmiş ve orta kısım toprakla doldurulup mezar biçimine sokulmuştu.
Baş tarafına mermerden bir mezar taşı diikmek de ihmal edilmemişti. Üzerinde şu ifadeler vardı taşın: " Şifa dede ruhi için Fâtiha". Anlaşılan birileri tatil köyüne revaç kazandırmak için bu yola baş vurmuştu. Şifalı suları yanında bir de şifa dağıtan yatıra sahip olunursa, tesise itibarın daha da artacağı düşünülmüştü her halde. Hayretten dona kaldım. Bu ülke insanı nasıl bu hale gelmişti." ( a.g. e. sayfa 222)
Sonuç yerine;
Müslüman milletimizi, daha etkin şekilde uyarmak, ikaz etmek için tüm hocalarımızın, yazarlarımızın, aydınlarımızın eline kalemlerini alarak, mesai yapmaları, uğraş vermeleri lazımdır.
Allah Rasulü'nun: " Allah'ım! Kabrimi ( ibadet edilen) bir put kılma. Allah peygamberlerinin kabirlerini mescid edinen kavmi rahmetinden uzaklaştırsın" ( İbn Hanbel, II, 246)
Hadislerinde açıkça buyurduğu gibi, milletimizi, bu tür sapkınlıklardan kurtarmalı ve korumalıyız. Maalesef, ülkemizin her yanı, her taraf türbelerle, türbeciliklerle dop doludur.
Diğer taraftan, nice gazeteler görmekteyiz ki, marifetmiş " Yıldız falları", burç çeşitleri gibi batıl, sapıkça köşelerden geçilmemekte, insanlarımız, bilhassa gençlerimiz böylelikle aldatılmaktadır.
Geçen günlerde, ülkemizde kos koca bir politik parti başkanının, annesinin mezarını ziyarette, mezara mum yakması dikkatimi çekmiş ve utanmıştım.
Tabii ki, tepe yerde bulunan insanlarımız hurafecilik yaparsa, alt tabakada bulunan, okumamış, cahil kalmış insanlarımız neler yapmazki? Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın