ÜMMETİNE DÜŞKÜN RASÛL: HZ. MUHAMMED (sav)!..
" Nitekim aranızdan bir Peygamber gönderdik: O size âyetlerimizi okuyor, sizi arıtıp temizliyor, size Kitab'ı öğretiyor; yine size daha önce bilmediklerinizi öğretiyor." ( Bakara sûresi, âyet 151 )
20 Nisan günleri o yüce Rasul'ün dünyaya teşrif etmiş olduğu gündür. Böylesi bir günü, istismar edenler, yüce Allah'ın kahr-ı azabına uğrasın İnşallah!..
Rasulullah (sav); ümmetine duymuş olduğu eşsiz sevgi ve merhamet neticesinde, dünya ve ahiret mutluluğu için onlara nasihat ve tavsiyelerde bulunurdu.
Kimi zaman olurdu ki, anlattıklarının öneminden dolayı heyecanlanır, gözleri kızarır, sesi yükselir, sanki düşman tehlikesine karşı bir orduyu uyarıyormuşçasına celallenirdi.
Bir defasında kendisiyle ümmetinin hâlini şöyle anlatmıştı: " Benimle ümmetimin durumu ( geceleyin) ateş yakan kimsenin hâline benzer. Böcekler ve kelebekler o ateşe düşmeye başlar. İşte ben de sizler ateşe girerken kuşaklarınızdan tutup engellemeye çalışıyorum." ( Müslim, Fedâil, 17)
Rasulullah (sav)'in , ümmetine nasıl düşkün olduğunu şu muhteşem ayeti kerime mealinden anlamaktayız: " Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı raûf ( çok şefkatli) ve rahîm ( çok merhametli)dir. " ( Tevbe sûresi, âyet 128 )
O yüce Rasul'ün hali, merhameti, acıması böyle olduğuna göre, keşke!,.. Ümmeti de onu anlayabilmiş olsaydı?.. Onun Kur'an anlayışını, sünnet anlayışını kavramış olabilseydi.
Ne yazık ki, yıllarca " Kutlu Doğum" adı altında Feto canavarına alet edilmişiz, onun bu yüce Rasulü nasıl kullandığını, istismar ettiğini anlamışız ama, çok çok geç anlamışız.
Kaçan tavşanın karşı yamaca geçmesi gibi, mes'eleyi sonradan anladık, öğrendik ve farkına varmış olduk!.. İstismar, oyalama, kitleleri uyuşturma ameliyeleri!.. Dolayısıyla,
" ( Ey mü'minler!) Muhammed sizin erkeklerinizden herhangi birinin babası değildir; fakat o Allah'ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Ve zaten Allah her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmektedir." ( Ahzab sûresi, âyet 40)
Hal böyle iken, son Rasul (sav)'in sünneti bile günümüz dünyasında bir tanıma ulaştırılmamış, bir kısım insanlar onun dünya görüşünü, ahiret düşüncesini, Müslümanların hakimiyletini değilde, sağ elle yemek yiyişini, parmaklarını yaladığını, Wc'ye girer iken sağ ayakla girdiğini, sürekli misvak kullandığını toplum zihnine enjekte etmişlerdir.
Daha olmadı, onun son Rasul oluşunun üstünü kapatıp, kendilerine Mehdi, Mesih, Kutup, Aktap, Veli, Mürşid ismini takarak, dünyayı imar yerine, müridleri sömürme eylemlerini öne sürmüşlerdir. Şu alıntımıza dikkat çekmek istiyorum:
" Fakültemizde Hadis dalında doktora yapmış olan Pakistanlı dostumuz Halid Zaferullah Davudî, bir konuşma sırasında konumuzla ilgili olarak, ülkesinden şu ilginç örneği verdi:
Kendisi, memleketinin en büyük hadis âlimine bir gün şu soruyu sorar: " Sahabe yemekten sonra temizlemek için ellerini toprağa, vs. sürekli sürerdi. Bunun yerine biz sabun kullansak Sünnet'e uymuş olur muyuz? " Bu büyük muhaddisin verdiği cevap çok ilginç, ilginç olduğu kadar da düşündürücüdür: " Vallahi birşey diyemem."
Açıkça görüldüğü gibi, yöneltilen bu soruya net bir cevap verilememiştir. Bunun sebebi ise, soru sorulanın Sünnet'i , Hz. Peygamber ve ashabını şeklen, harfiyyen taklid etmek şeklinde anlamasıdır.
Halbuki bizce burada şu şekilde bir cevabın verilmesi gerekirdi:" Sünnet'te aslolan yemekten sonra ellerin ve ağzın temizlenmesidir, bu temizlik ne ile yapılırsa yapılsın farketmez. Sabun kullanmakla bu konuda Sünnet'e uyulmuş olunacağında şüphe yoktur." ( İs. düşüncesinde Sünnet, H. Kırbaşoğlu, say. 118-119)
Netice olarak,
Maalesef, bu tür ifadeleri her an, internette, basında,yayında, konuşmalarında görmekteyiz. Kullakları çınlasın, N. Yıldız hoca, Cübbeli kardeş, N. Hatipoğlu dostumuz sürekli bu konuları işleyerek, hatta bizzat parmaklarını yalayarak örnekleriyle kitlelere bilgi sunmaktadırlar. (!)
Nasıl bilgilerse, ne şekil sünnet tanımı, ayeti anlatmas ise, kimi insanlar bu sözlere hakaret etmekte, kimileri galiz sözlerle hocalara küfrü tercih etmektedirler.
Tüm bunlara kim, kimler sebep olmaktadır? Tabii ki, ortalarda boy boy görülen, konuşan, İslam'ı anlatmaya çalışan hatta prof, ünvanlı hocalardır.
Biilhassa, şu günler, Ramazan ayının ortalarına erişmiş bulunduğumuz için, bu tür hocalar, İstanbul Eyub sultana çadırlarını kurmuşlar., etraflarına toplanan, bilgisiz, kültürsüz kadını,kızı güzel güzel, yürek burkucu hikayelerle ağlatmaktadırlar.
Evden kaçan kızlara fetva, iki, üç evlilik yapan erkeklere nasihatlar ederek , kocaları ile problemli yaşayan hatunlara da " sabırlı ol" nasihatında bulunarak, bilgiçliklerini izhar etmektedirler.
Halbu ki,. 20 Nisan günlerinde Rasulullah (sav)'in gerçek hayatı, hayata yön veren fikir ve yaşantısı, düşünceleri, örnek hali anlatılmalı değil miydi? Ne yazık ki, anlatan kimse yok, anlatmaya yürekleri yetmemektedir!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın