Ümmet Olarak Muharrem Ayı Amellerimiz ve Kerbela Faciası
İslamî anlamda, Hicrî ayların birincisinin adı olan Muharrem ayının içerisinde bulunuyoruz. Bu ayı, sıradan, normal, alelade bir ay olarak düşünmek, algılamak yanlışın yanlışı olacaktır. Çünkü;
Bu mübarek ayda öyle hadiseler, vakıalar olmuştur ki, amel bakımından sevinmek, sünnet olan eylemleri yerine getirmemek mümkün değildir. Ama, bunların yanı sıra, öyle bir hadise cereyan etmiştir ki, vuku bulduğundan bu yana, ümmetin dimağını kurutmuş, zihinlerini dumura uğratmış, kalbi, zihni, gönül olarak bizleri mahvı perişan etmiştir.
O hadise ki, Hz. Hüseyin (ra) ve ahfadının Kerbela vadisinde, suyun yanında, Fırat nehrinin yanı başında susuzluğun dibe vurduğu, o mübarek ruhların " Su!.. Su!.. Bir damla su!" diyerek canhıraş feryat ederek şehit olduğu gündür. Ne yazık ki;
Hazreti Hüseyin efendimizin şehadeti, aşura tatlısı, yapılışı, imal edilişi, tarifi, yenmesi, damak tadı olması sebebiyle gündeme alınmamakta, camilerimizde, "aşura geldi, aşura gitti " veya tarihi menkıbelerle anlatılıp bitirilmektedir.
Hz. Hüseyin (ra)'ın anlatılması, mes'elenin dibacesine inilmesi, unutulmuş, kabuk bağlamış yaranın tazelenmemesi için, mehma imkan geri plana itilmekte, tarihi, dini menkıbeler öne çekilerek, aşura tarifi yapılarak, kürsüler, mihrablar, minberler bu tür hikayelerle meşgul edilmektedir.
Diğer taraftan, mezhepçilik sebebi ile, ülkemizde ve sair İslam ülkelerinde, mezhepçilik emri gereğince, 12 gün oruç tutulmakta, Kur'anî bir emir olan Ramazan ayı orucu bu zümrenin yanına yaklaşamamaktadır.
Bu mevzuda, Resulullah (sav)'in hadisleri şöyledir: " Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur." ( Tirmizî, Savm, 40)
Resulullah (sav)'in, Yahudilere muhalefet etmek için âşura orucunu Muharrem ayının dokuzuncu gününde tutacağını söylemesi, bu orucun Muharrem ayının dokuzuncu veya onuncu veya on birinci günlerinde tutulmasının daha doğru olacağına işaret etmiştir.
Aziz peygamberin Muharrem ayı orucu, Yahudilere benzememek, onları taklit etmemek bakımından önemli, öne sürülen üç günde oruç tutmak, sevaplı, ecirli bir zaman dilimi olarak biz ümmetine tavsiye edilmiştir. Lakin;
Mezhebi ayrılıklar, firaklar sebebiyle, Muharrem ayı orucunu sulandırmanın, on iki güne çıkarmanın, bir mezhebi iddiadan başka bir anlam ifade etmeyeceği bilinmektedir. Zaten, ümmet, mezhepçiliği, hizipçiliği ber taraf ederek, Kur'an'a sarılmış olsa, bu tür iddialar, tartışmalar, hır gürler olmayacak, tüm Ümmet-i Muhammed yek vücud olacaktır. Yani,
Kerbela faciası sebebiyle, aynı gün, matem günleri yapmak, insanların narin vücudlarını zincirlemesi neyin nesidir, İslam'ın ve Kur'anî emirlere nasıl sığdıracağız?..
Onun içindir ki, bendeniz, Sünni geçinen kesimlerin aşura tatlısını baş tacı etmesini ne kadar yeriyor, suçluyorsam, Alevi insanlarında, İslam'da olmayan, Hz. Ali (ra) ve oğlu Hz. Hüseyin (ra)'ı anlamadan, düşünmeden, onun ne kadar takva sahibi insanlar olduğunu, İslam'a ve Kur'an'a hizmetlerini bilmeden, matem tutmalarını, vücudlarına eziyet etmelerini kınıyor, kabul etmiyor, yanlış bir hal olduğunu ifade ediyorum.. Bu sebeple;
Tüm İslamî kesimlerin, aziz peygamberin sahih, mütevatir sünnetlerine sarılarak, gösterişten, riyadan uzak bir şekilde Muharrem ayı orucunu tutması, yerinde, zamanında yapılacak en güzel eylemdir. Buyurur ki;
" Âşûrâ gününde oruç tutmuş ve "Âşûrâ günün orucunun önceki yılın günahlarına keffâret olacağını zannederim." ( Tirmizî, Savm, 48) buyurmuştur.
Netice olarak;
Ümid ederiz ki, Hz. Hüseyin (ra)'ın mes'elesi, kitlelerin, camii cemaatlerinin zihin dünyalarına ilmik ilmik kazınması, korkmadan, ürkmeden, Muaviye'nin, Yezid'in İslam'a vermiş oldukları tahribat, zarar anlatılırsa, İnşallah!..Yetişen nesiller, İslam'da veliahdlığın, krallığın, padişahlığın olmadığını anlayacak, gelecek zamanlarda, ümmetin " öze dönüş" için çalışmalar yapmasına öncülük etmiş olacaklardır.
Çünkü, Hz. Hüseyin efendimizin kavgası, baş kaldırışı, isyanı bunun içindi. Sadece, kendisinin halife, idare, makam talebi için olmadığı anlaşılacaktır.
Ümmet ve bilhassa, aziz milletimiz bu hususları anladığı zaman, ülkemizde ne Alevi-Sünni kavgası olacak, nede narin bedenler mezhep uğruna birbirlerini katledeceklerdir.
Bu aziz millet, K. Maraş Alevi-Sünni katliamını, Sivas Madımak, Çorum ve benzeri yerlerdeki kaotik durumları unutmadı ve unutmayacaktır. Sünni insanımız, Alevi kızla evlenecek, Alevi Müslüman, Sünnilerin camiisinde dobra dobra ibadetini yapacak, ayrılığa, ğayrılığa düşmeyecektir.
Hal böyle olunca, Müslümanın elinde Kur'an, diilinde Kur'an, kalbinde Kur'an olarak; birbirlerine yaklaşacak, hasbihal edecek, kucaklaşacaklar, ortada iğreti şekilde cereyan eden boş, saçma kavgaları sonlandıracaklardır. Rabbim,, Bu günleri lütfetsin.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın