ÜMMET ANLAYIŞI !..
" Muhammed Allah'ın Elçisi'dir. Ve onun safında olanlar, hakkı inkâr edenlere karşı kararlı ve ödünsüz, birbirlerine karşı ise çok merhametlidirler. Onları hep rüku ve secde halinde Allah'ın kerem ve rızasını ararken görürsün; onların nişanları yüzlerindeki secde izleridir. Bu onların Tevrat'taki temsilidir. Bir de onların İncil'deki temsili var. Onlar filiz vermiş tohum gibidir; derken ( Allah) o filizi güçlendirir ve kalınlaştırır ki kökü üzerine dimdik dursun da üreticiyi sevindirsin. Böylece O, hakkı inkâr edenleri de kinlerine mahkûm etmiş olur. Ne ki, Allah onlardan iman eden ve ıslah edici eylemler ortaya koyanlara sınırsız bir bağış ve büyük bir ödül vaad etmiştir." ( Fetih sûresi, âyet 29)
Ayeti kerime içerisinde geçen " Secde izinden " maksat, müminin çok namaz kılmasından ötürü, alnında meydana gelen, oluşan nasır izleri değildir. O müminin, kişiliği, tavrı, dik duruşu, İslâm ahlâkı ve seciyesidir. Dolayısıyla,
İncil, Matta, 13-3. İmam Malik'in ilginç bir anekdotu vardır. Fetih için Suriye'ye giren sahabeyi gören bölge Hristiyanları , " Bu insanlarda , İsa'nın havarilerinden ve onlara ilişkin haberlerden daha değerli bir şeyler var" derler ve teslim olurlar.
Sözün ve mevzuun burasında bir alıntı yapmak istiyorum. Bu günkü ümmetin ne halde olduğunu izhar eden, açıklayan bir alıntı. Sevinmemiz mi gerek, yoksa kahır kahır dövünmemiz mi lazım?
" Ümmet anlayışından söz ederken, İslam'ın bütün insanlığa ulaşmayı amaç edinmesinden dolayı evrenselliğine işaret etmiş ve Ümmet'in kendisini hiçbir ırk, millet, kavim veya etnik grup ile sınırlamadığını belirtmiştik. Dolayısıyla bu bakış açısının aynen bir sosyal düzen ilkesi olarak da geçerli olduğunu, buna bağlı olarak dindarlık ve ahlaki değerlere bağlılık dışında İslami sosyal düzende hiçbir üstünlük kriterine yer olmadığını burada tekrarlamakta yarar vardır.
Ancak burada İslam'ın sosyal düzen anlayışını, daha doğrusu sosyal Tevhidi ( birlik) tehdit eden bir takım olumsuzların başında ise " tefrika", yani her türlü " ırkçılık", " milliyetçilik", " bölgecilik", " mezhepçilik", " cemaatçilik", " tarikatçılık", " grupçuluk", " hizipçilik", " " cinziyetçilik", " sınıf ayrımı" ve benzeri ayrımcılık uygulamaları gelmektedir.
Bu konuya Tevhid perspektifinden bakacak olursak, her türlü " fırkalaşma" olgusunu şu temel prensip ışığında değerlendirmek gerekir. Bir mezhep, tarikat, cemaat, hizip, grup, parti, Müslümanlar arasındaki evrensel İslam kardeşliğine hizmet edip, onu güçlendirdiği, Ümmet'in birliğini zedelemek şöyle dursun takviye ettiği ölçüde İslam'a uygundur.
Aksi takdirde, - Sünni-Şii, İbadi, Zeydi, Mutezili veya Hanefi, Maliki, Şafii, Hanbeli- hangi mezhep olursa olsun, yine- Kadiri, Rufai, Nakşi, Melami, Bektaşi, Ticani, Halveti- hangi tarikat olursa olsun , keza- İhvan-ı Müslimîn ( Müslüman Kardeşler) , Cemaat-ı İslami, Nurculuk, Süleymancılık- hangi cemaat olursa olsun, sosyal düzen ilkesi olarak Tevhid'e karşı, onu zedeleyen, tahrip eden ve hatta yıkan bir " tefrika" unsuru olarak damgalanmayı hak edecektir.
Irkçılık, miilliyetçilik, bölgecilik ve cinsiyet ayrımı ise İslam'ın kategorik olarak, her çeşidiyle yasakladığı yaklaşımlar olup onlar da " Cahiliye" olarak nitelendirilmeyi hak eden sosyal Tevhid karşıtı uygulamalardır. " ( Ahir Zaman İlmihali, M. H. Kırbaşoğlu, sayfa 72-73)
Bu alıntıda da izah edildiği gibi, ne yazık ki, bu zikredilen oluşumlar, fırkalar, İslam adına, Kur'an adına, Allah rızası namına faaliyet göstermemekteler, aksine, kendi menfaatleri doğrultusunda, maddi ve parasal olarak ümmeti mahvı perişan etmektedirler.
Bilhassa, ülkemizde tarikatçılık, Süleymancılık, Nurculuk vesair gruplar, yanlarını almış oldukları insanları, birer kobay gibi kullanmakta, menfaat, para, servet adına ne yapılması lazımsa onu yaptırmaktadırlar Onun içindir ki,
Kim iddia edebilir ki, ülkemizde ümmetin birliği, tesanüdü kuvvetli ve sarsılmaz diye? Hayır, milletimizin, din anlayışına bile müdahale edilmekte, parça parça klik, ekol ve mezheplere, tarikatlara bölerek birbirlerine düşman kardeşler haline getirilmektedir.
Netice olarak;
Millet olarak, ümmet olarak zor zamanlardan geçmekte ve yaşamaktayız. Üstüne üstlük Fetö canavarı ve maddeperesti gibi bir canavarın, hortlağın tüm hünerlerini millet aleyhine göstermesi, millet bütünlüğünü param parça ettiği gibi, ümmet anlayışını da dümura uğratmış, sarsmış ve kökünden zedelemiştir.
Hatta, diyebilirim ki, Feto denilen ahtapot, kendi şeyhi, Said-i Kürdi'yi bile sollayarak onu inkar etmiş, onun hayali, rüyacı hal ve tavırlarını da inkar ederek, kendisi yeni bir din, yeni bir anlayış ihdas etmiştir.
Ümmet birliğini, millet tesanüdünü zedeleyen öylesi tavır, davranış ve eylemlere rast geliyoruz ki, bir mürid efendisinin ayağını öpmekte, eteğini yalamakta, elini değil, kıçını bile öpecek duruma ve pozisyona getirilmiş durumdadır. Bu sebeple,
Müritlerin bu duyarsızlığından, bilgisizliğinden müstefid olan şeyhler, hızlarını alamayarak, kendi müritlerinin ırzına, namusuna tasallutta bulunmaktadır. Yakın zamanlarda gördük ve müşahade ettik ki, bir şeyh, kendi müridinin 12 yaşındaki kızına tebelleş olmuş, yavrucağı defalarca rezil ve rüsvay eylemiştir. Allah onu ve onun gibileri hak ile yeksan eylesin.
Son söz olarak diyorum ki, ümmet anlayışı sarsıntılı zaman dilimleri geçirmektedir. Ümmet birliği her yönden, her yandan darbe üstüne darbe almaktadır. Rabbimiz, bizlere acısın, himaye ve inayetini lütfetsin, fırsatçılara, üç kağıtçılara fırsat vermesin!.. Amin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın