TÜRKÇE EZAN MES'ELESİ !..
" İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!
Yoksa bir mana aranmaz mı bu ayetler de?
Lafzı muhkem yalnız anlaşılan Kur'an'ın;
Çünkü kaydında değil hiçbirimiz mananın.
Ya açar nazm-ı Celil'in bakarız, yaprağına;
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin;
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için." ( Mehmed Akif)
....
Akif'i; bu muhteşem şiirinden dolayı rahmetle anııyor, aziz Kur'an'ı anlayarak, anladıklarını yaşamlarına geçiren mü'minleri de tebrik ediyor, gönülden kutluyorum.
Bilindiği üzere, davamız, inancımız, misyonumuz, aziz milletimizi Kur'an'la buluşturmak, insanları karanlıktan aydınlığa kavuşturmaktır. Yoksa, yığın yığın sabah namazlarında " Gençlikle buluşmak" adına toplanmak, yığınlara bir mesaj sunmadan dağılmak hiç değildir.
Gayemiz, amacımız aziz Kur'an'ı okumak, anlamak ve yüce emirlerini hayatımıza geçirmektir. Yoksa, bu muştuyu yaşama geçirmezsek ne olur? Olacağı malumdur.
Çünkü, 18 yıl gibi bir zaman diliminde bu aziz millet bu kahrı, bu zulmü taa iliklerine kadar yaşamış. hiç bir neticeye varmadan, bir faydası dokunmadan bu emrivaki ortadan kaldırılmıştır.
Onun içindir ki, bu emri vakiyi rafa kaldıran, minareleri, mihrabları yeniden Kur'an'la, asli ezanla milleti buluşturan mazlum ve şehid Başbakan Menderes'i rahmetle, dualarla anıyorum Onun bir anısı olan Paris'te, Osmanlı evladlanı ziyareti neticesinde hüngür hüngür ağlamıs, bu ezilen, horlanan mazlumların yeniden vatana dönmeleri için çalışmalarını ibretle ve içim kan ağlayarak okuyorum.
İslam'ın sunduğu aydınlık!..
Varoluşundan günümüz dünyasına gelinceye kadar mabedlerimiz, minarelerimiz ezanla müşerref olmuş, ilanihaye müşerref olmaya devam edecektir.
Hiç bir sinsi güç, yan bakış, çekemeyen lanetli varlık, bu sesi susturmaya güç ve kudreti yetmeyecektir. Asırlar önce, Hz. Bilal'in o muazzam tatlı sesi yankılanmaya, yüreklere su serpmeye ara vermeyecektir. Mekke'de, Medine'de okunan ezanı Muhammediyye; Şam'da, Bağdat'ta, Kerkük'te, Ankara'da, İstanbul, Avrupa ve ve sair yerlerde okunmaya, kalpleri rahatlatmaya inkıta uğramadan devam edecektir.
On sekiz yıllık hasret!..
Rahmetli Menderes, bu hasrete dayananamış, yüreğini meydana koyarak, ölümüne ölümüne ezanın okunmasını sağlamıştır. Demek ki, birileri bu sesi kollamaktadır, okunmasını sağlamak için tertemiz, asil, vücudunu siper edecek, anlayışı kıt, fikri bu misyona kafi gelmeyen zihniyete fırsat vermeyecektir.
Bendeniz, o tarihte yeni doğmuşum. Bir inilti şeklinde atalarımızdan dinlemiş olduğumuz bedbaht zaman dilimlerini hıçkırıklarla yad etmişiz. Halbu ki, 18 yılda kaç Müslüman bu gidişattan memnun olmuş, istifade etmiştir. Hiç kimse!..
" Tanrı uludur" uydurma sözde ezanı okuyan anlamamış, okutan bir his ve ibret nazarıyla dinlememiştir. Çünkü, çok çok yavandı, kalplere, gönüllere hitap etmiyordu.
İslam'daki yenilikler, uyduruk olmamalıdır. Tamamen geleceğe yönelik, hurafeyi, bid'atları, geriliği, gericiliği ortadan kaldırma eylemi olmalıdır. Yoksa, on beş asırdan beri okunan, yerleşmiş, kalp ve gönülleri dolduran bir yapıya el atmak, onu susturmak, tamamen ilkel şeylerle, ne idüğü belirsiz şeylerle uğraşmak, zaman kaybetmekten başka bir şey değildir.
Bu gün iddia etmiş olduğumuz tarihi hakikat, aziz Kur'an'ı anlayarak okumaktır. Bu işte başta Diyanet İşlerine düşmektedir. Kur'an Kurslarında, İLH.lerde yapılacak reforma düşmektedir. "Reform" diyorum, çünkü bu iddia " dinde reform" değildir. Kur'an'ı anlayarak okumak, emirlerini yaşamaktır.
Oysa, 18 yıl bir zaman diilimi bana göre boşa geçmiş bir zaman dilimidir. Söz konusu 18 yıl içerisinde kim, kimler ne anlamıştır, kimin faydasına olmuştur? Hiç kimsenin faydasına, menfaatına, yaşamına olmamııştır. Bilakis, milletin kinini, öfkesini artırmış, artırdıkça da resmiyet din adamı aramıştır.
Kimileri sürgün edilmiş, kimileri asılmış, kimileri de istikbalinden olmuştur. Hele, 1940'lardan sonraki yıllar, taa 195'lili yıllara gelinceye kadar nice haneler viran olmuş, kimileri dipçikten geçirilmiştir.
Diğer taraftan, baskının sonucu bu günkü hurafenin yeşermesi, velilik, sofilik, mehdi, mesih, gavs, kutup ve benzeri ilgisiz şeylerin kök salmasına sebep olunmuştur. " Şeyhi olmayanın, şeyhi şeytandır" ilkesiz, İslam'a mugayir vak'aların kökleşmesi, dipleşmesi, diklenmesi gibi saçma iddialar dal budak salmış, önü, arkası alınamaz olunmuştur.
Netice olarak;
Diyoruz ki. on beş asırdan bu yana var olan yerleşmiş ezana, ibadetlere dokunulmamalıdır. İslam aleminin ortak lisanına saygı gösterilmelidir. Arabistan'da okunan ezanla, Batı'da okunan ezan bir olmalıdır. Ancak,
Neslimiz, ezanın Türkçesini bilmeli, yaşamalı, sunduğu çağrıyı anlamalıdır. Zaten, anlamadan okunan her şey ilkelliktir, iptidailiktir.
Bir başka şikayetim, huzursuz olduğum husus şudur: Maşallah!.. Milletimiz Kur'an Kurslarına, İHL'lere, İlahiyatlara gerekli yardımı yapmaktadır. Öyleyse, bu millet yardımlarını boşa sarfetmeyelim, hakkını verelim ki, camilerimiz, ihrablarımız kürsülerimiz Kur'an sesiyle çınlasın, herkes okuduğunu millete aktarmış olsun.
Aksi halde, aziz peygamberin Kur'anî şikayetine maruz kalırız. " Ey Rabbim!.. Kavmim bu Kur'an'ı yalnız bıraktı" şekvasına maruz kalmamak için gereğini yapmalıyız. Hamdolsun, her şeyimiz bulunmaktadır. Binalar, yerleşim yerleri, millet yardımı hakeza!.. Bizler gereğini yapmaz isek, o, şu, bu söz sahibi olur.
Rabbimiz!.. Bu azizi millete inayetini esirgemesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın