ŞİRKE BATTIKÇA BATIYORUZ !..
BATIL İNANÇLARIN ETKİSİYLE, ŞİRKE BATTIKÇA BATIYORUZ !..
" Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. Geleceğinde asla kuşku olmayan Kıyamet Günü'nde elbette sizi bir araya toplayacaktır. Kim Allah'tan daha doğru sözlü olabilir?" ( Nisâ sûresi, âyet 87 )
Ne yazık ki, Müslüman millet olarak, bilen ve bilmeyenler olarak hangi cihete dönmüş olsak, emin olun ki, orada şirk türü bir şeye rast geliyor, müşahade ediyor ve yaşıyoruz!..
Oysa, Müslüman millet olarak Kur'an ve Sünnete bağlılığımızı, - nasıl bağlılıksa- her demde, her an izah etmeye, savunmaya çalışıyoruz.
Türbe sevicilik, türbelere alabildiğince akın etmeler, yatırlara yüz sürmeler, makberlere hediyeler ikram etmeler, anlatılamayacak kadar çoktur ve böylesi şirk ürünü şeylerin arkasını ve önünü almak şimdilik mümkün görünmüyor.
Kur'an ve Sünnete bağlı Müslümanlar, ortalıkta görmüş oldukları şirk ürünü şeyleri ellerinin tersi ile iterek, milleti; Kur'an ve sünnet doğrultusunda eğitmeleri, irşad etmeleri ve tebliğ ve davet görevini yapmaları lazımdır. Ayeeti kerime de buyurulduğu gibi:
" Kaldı ki Allah, - mecbur kaldığınız haller dışında- yasakladığı şeyleri size ayrıntılı olarak açıkladığı halde, O'nun adının üzerlerine anıldığı şeyleri niçin yemiyorsunuz? Fakat ( bu tür konularda) bir çokları, sahih bir bilgiye dayanmaksızın sırf kendi kişisel görüşleriyle ( yasak alanını genişleterek) başkalarını saptırmaktadır. Kuşkusuz Rabbin haaddini aşanları çok iyi bilmektedir." ( En'am sûresi, âyet 119 )
Zikredilen ayeti kerimede, yüce Rabbimiz; Kur'anî emriyle, açıkça yasak sınırlarının keyfi ve bâtıl inanca dayalı olarak genişlemesine karşı çıkıyor. Yasakların ayrıntılı, geniş olarak açıklandığını ifade eden âyet, bunların dışında kalanları ' haram' saymada ısrar edenleri açıkça yeriyor. Zikredilen âyette " haddini aşma" ifadesi, genel kullanımın aksine " yasak sınırlarını genişletme, Allah'ın haram kılmladıklarını haram kılma" eylemine karşılık olarak kullanılıyor.
Maalesef, Köylümüz, kentlimiz, şehirlimiz, kasabalımız tamamen bir ucundan tutarak şirk bataklığının içerisine düşmüşler, her alanda, her yerde bâtıl inançlarla gırtlak gırtlağa boğuşmaktadırlar.
Düğünlerimizden tutunda, nişan törenlerine, mevlid proğramlarından tutunuzda ölüleri teçhiz ve tekfin ve defin etme işlemlerine, türbe ziyaretlerinden tutunda, mezar ziyaretlerine varıncaya kadar bâtıl inançların bir ucundan tutarak onları dinleştirmiş, sünnetle süslemiş durumdayız.
Hatta büyük büyük şehirlerimizde bile, türbelerin etrafında göz yaşı döken, türbelerden istimdat bekleyen, yüzlerini, ellerini türbe taşlarına sürerek inim inim ağlayan kadın ve erkeklerimizi görmekteyiz. Hatta, kimi hanım efendiler, türbe ziyaretlerinde hızlarını alamayarak, Kiliselere de koştukları, Keşişten ve papazlardan da medet umdukları, onların " Amen" demesini iştiyakla arzu ettikleri görülmektedir.
" İşte bunlar, Allah'ın hakikati sana kendisiyle aktardığı âyetlerdir. Peki, Allah ve O'nun âyetleri de değilse, kimden ( gelen) hangi habere inanacaklardır?" ( Câsiye sûreszi, âyet 6)
Bâtıl inançların toplum nezdinde yer bulması, daha çok kulaktan dolma, eğitim almamış, öğrenime ehemmiyet vermeyen, kişi ve kimselerde yaşandığı görülmektedir. Örneğin,
Gelin hanım, ana ocağından çıkar iken başından tuz dolaştırıp, tuzu ocağa atarak yakmak, gelini ocağın çevresinde üç defa dolaştırmak neyin nesidir?. Tüm bunlar, Müslümanların bünyesine, eski beşeri inanç olan Şamanizmden arta kalan yortulardır.
"Tuz ekmek hatırı için" diye yemin etmek, "ekmek çarpsın ki" demek ve benzeri yanlış, çirkin yemin şekilleri İslamî kaynaklardan yoksun tamamen İslam dışı eylemlerdir. Ve suçtur günahtır.
Netice olarak;
Tüm sayılan bu tür batıl inançların toplum bünyesine girmesi, yaşanması, gittikçede çoğalarak dinleşmesi, " sünnet olmasaydı, Kur'an boşlukta kalırdı" yanlış sözünden ileri gelmektedir.
Böylesi, yanlış, çürük iddiaları da genelde, sufi çevreler dillendirmekte, hadisleri, sahih ve mevzu olmadan her hangi bir ayıklamaya, araştırmaya hacet duymadan yaşamalarından ileri gelmektedir.
Çünkü, batıl inançlar, yayıldıkça, yeşerdikçe, çoğaldıkça Mehdier, Mesihler, Kutuplar, Aktaplar ordusu daha çoğalacak, milleti ölümle, kıyametle korkutarak kendilerinin zevkü sefa içerisinde yaşamalarına zemin hazırlamaktadırlar.
Yani, bu ifadelerden şunları anlamamız mümkündür. Batıl inançlar, ne kadar yayılırsa, yayılyma istidadı gösterirse o kadarda dinden uzaklaşma olacak, Müslümanlar, Batıl inançların yeşerttiği şirkle Müslümanlıklarını birlikte yaşatıp gideceklerdir.
Hem Allah'ın emirleri, hem de beşerin işkembesinden uydurulmuş batıl inançlar, beraber yürüyüp, " bir sizden, bir bizden" dercesine şeytana uşaklık yapılacak, hakla batıl birbirlerine karışmış bulunacaklardır. Hal böyle olunca, böyle amelden ne beklene bilir ki?..
Rabbimiz!.. Ümmete Muhammed'e sahih İslam inancını lütfetsin!.. Bilginleri, irşadçıları eksik eylemesin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın