Şeyhülislamlıktan Diyanette Din Hizmetleri
ŞEYHÜLİSLAMLIKTAN DİYANET'E DİN HİZMETLERİ !..
Asr-ı Saadet döneminin inkılapçı, öze dönüş, geleceği kuşatıcı ruhunu ele almadan, hülefa-i raşidin döneminden sonraki gelişmeleri, krallık, sultanlık, hnedanlık veliahdlık devirlerini ele alacak olursak, böylesi bir hal Emeviler, Abbasiler, Selçukiler ve Osmanlılar dönemlerinde inkıta uğramadan devam ederek günümüz dünyasına kadar gelmiştir.
Cumhuriyet devirinde ise, kısmen de olsa, bir kısım değişimler, gelişmeler günümüze kadar ulaşmış ise de, göz doldurucu, doyurucu, tatmin edici bir gelişme yaşanmamış ve olmamıştır.
Örneğin, kadınların camilerden kovulması, dışlanması Emevilerden sonra başlamış, günümüz dünyasına Diyanet'in devir ve dönemine kadar aynen aksamadan, kesintiye uğramadan devam ederek geldiğini müşahade etmekteyiz.
Asr-ı Saadet döneminde, mescidleri, namazgahları dolduran hanım kitleleri, Emevilerden sonraki zaman dilimlerinde bu kesimlerin mescidden, cumadan, musalladan men edildiklerini, cenaze namazlarından tard edildiklerini yakinen bilmekte ve okumaktayız.
Tedrisat ve eğitim hayatı da bu minval üzere devam etmiş, 623 yıl hükümferma olan imparatorluk döneminde, milletimiz Kur'an'la buluşturulmamış, elllerde dolaşan bir kaç klasik ilmihal kitapları dışında herhangi bir aydınlanma, aydınlatma dönemi yaşanmamıştır.
Köylerimizde, Kur'an'ın emirleri yerine, medreselerde çağlara hitap edecek reformist fikirler, atılımlar adına, ictihad ve cihad ruhunu tekamüle ulaştıracak sayü gayret yerine, yine yukarı satırlarda ifade edildiği gibi, bir kaç müstesna ilim, bilim adamı dışında toplum, mollaların, köy hocalarının Kur'an dışı çalışmaları, anlatımları, hikayeleri, cin kovalamaları , okuyup üflemeleri dışında her hangi bir parlak bir an ve zaman yaşanmamıştır.
3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı kanunla kurulun Diyanet İşleri Başkanlığı'mız da, taa 1950 yılına kadar tek parti hegemonyasının tasallutunda kalmış, Türkçe ezan, mevlid okumaları, türkçe dualar tartışmaları, hele 1940'lardan sonraki dönem ki, baskının, cebirin, tazyikin dibe vurmuş olduğu dönemler olmuştur.
1950 yılından sonra, merhum A. Hamdi Aksekili hocamız tarafından Türkçeye çevrilen ve Hayreddin Karaman hocamız tarafından sadeleştirilen bir kitap ele alınmış, bir kısım tutucu, bağnaz çevrelerce tu-kaka edilerek günümüz dünyasına kadar tartışmaları, tenkitleri yapılır olmuştur.
Hasılı, Bun günkü Diyanet İşleri Başkanlığı yüz binlerce yurt içi ve yurt dışı hizmetleriyle, düne göre faydalı, yararlı hizmetler vermektedir. Ancak;
Tüm bunlara rağmen, Diyanet İşleri Başkanlığı, istenilen, arzu edilen düzeyde Kur'anî hizmetlerde bulunamamaktadır. Niçin ve neden? Çünkü, klasizm, gelenekçilik, atalarcılık hali hazır ağırlığını hissettirmekte, örneğin, mevlit okutma, okuma anlamsız, verimsiz bir eylem olmasına rağmen halen millet nezdinde olmazsa olmaz olarak hissedilmekte ve yaşanmaktadır.
Din İşleri Yüksek Kurulu, büyük bir potansiyel olmasına binaen, istenilen, istenen seviyede ictihadi bilgiler sunamamaktadır. Örneğin, kadınların cuma namazına katılımları, cenaze törenlerine iştirak etmeleri görülmemektedir. Çünkü, erkek hegemonyası, baskısı, ataerkil anlayışı tüm ağırlığını imparatorluk döneminde yaşanıyor gibi hissettirmektedir.
Kur'anî hizmetlerde de, istenen, arzu edilen seviyeye ulaşılamamıştır. Örneğin, hatimler okunmakta, ama, cemaatler, hatimin niçin okunduğunu bilmemekte, sadece ölü ruhlarını ihya etmeleri düşüncesinden başka bir anlam ifade edilmemektedir.
Zaten, Diyanet İşleri Başkanlığı, tarikat liderleri, pir evleri, mistizizm tarafından çepe çevre kuşatılmış, en küçük eylemde, ictihadi bir çalışmada hemen " Din elden gidiyor" vaveylası ile ortalığı kasıp kavurmaktadırlar.
Sonuç yerine,
15 Temmuz kalkışmasını yapan Fetö ile, istenen, arzu edilen, göz dolduran bir çalışma içerisinde girilmemektedir. Çünkü, mihrap adamları, kürsü adamları bu mevzuda susmayı, sessiz kalmayı yeğlemektedir. Tabii ki, bu da Fetö düzenbazının işini kolaylaştırmakta, resmi kurumlarda, okullarda orada burada bir kısım Fetö hayranları kendilerini kamufle etmektedirler.
Oysa, devletin vermiş olduğu bu İslamî mücadeleye istenen şekilde destek verilirse, eminim ki, böylesi, millet, din, Kur'an düşmanı Hassan Sabbahçılık yaşama, gizlenme, kendilerini kamufle etme imkanı bulamayacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, imparatorluk dönemindeki yaşayan dini bir kurum değildir. her halükarda, imkanları geniş, vatanın her tarafına dal budak salmış bir kuruluştur. Müftülükleriyle, Kur'an Kurslarıyla, Camileriyle, yüz binlerce görevlisi ile hizmete amade bir kurum ve kuruluştur.
O halde, böylesi bir kurum ve kuruluştan çok şeyler beklemek bu milletin hakkıdır. 1940-1950 arasındaki yaşanan olumsuzluklarda söz konusu olmadığına göre, o halde Kur'an İslam'ına hizmet etmek için neyi bekliyoruz, neyi planlıyoruz? Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın