Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

ŞEFAAT ANLAYIŞI !..

" Kim haklı bir dâvâya katkıda bulunursa , onun tüm getirisinden bir pay alacaktır; kim de haksız bir dâvâya katkıda bulunursa, onun tüm vebalinden bir pay alacaktır: Zira Allah her şeye bir ölçü koyan, koyduğu ölçüye sahip çıkandır." ( Nisâ sûresi, âyet 85)
" İşte bunlara hiçbir şefaatçinin şefaati fayda vermeyecek." ( Müddessir sûresi, âyet 48)

Bu hususta aziz Kur'an'ın yorumu:

" Şefaat'in ilk kullanıldığı yer. Kur'an'daki şefaatle ilgili ayetlerin tümü olumsuz formda gelir. Bu konudaki âyetlerin bütününden çıkarılan sonuç şudur: Mutlak anlamda şefaat yalnızca Allah'a aittir.

Allah, zatına ait olan bu yetkiyi, razı olduğu kimseler aracılığıyla, affetmeyi istediği kimseler için kullanır. Bu tıpkı şuna benzer: Bir ödülü takdir ettiği birine veren yüce makamın sahibi, o olduğu anlamına gelmez. Ödülü takdim eden kişi , sadece bir aracıdır.

Şefaat " çifte" ( şef) katlanmış bir ödül tevdiidir. Ödülün sahibi Allah'tır, ödülü vermesi istenen kişi de ödül verilen kimse gibi Allah tarafından onurlandırılmıştır. " ( Kur'an-Tefsir-Meal)

Üzülerek ifade etmeliyim ki, şefaat konusu dün ve bu gündür sulandırılmış, tartışılmış. hiç de layık olmayan, yetkisi bulunmayan kimselere atfedilmiş bir konudur.

Bir kısım ehil olmayan, sufizm maskesi adı altında, insanları sömürmek, kendi enaniyetlerine., egolarına alet etmek, büyüklük taslamak için öne sürdükleri şişirme bir mevzudur.

Bu mevzuda ülkemiz sufizm cennetidir. Bir kısım na-ehil insanların ortaya fırlayıp. tekke açarak, saf, masum insanları etraflarına toplayarak sömürdükleri, zenginleştikleri bir husustur. Şu ayeti kerimeye nazar edelim:

" O gün, kendisine O rahmet kaynağının geçit verdiği ve sözünden razı olduğu kimselerden başkasına şefaatin hiç bir yararı olmayacak ." Tâhâ sûresi, âyet 110) Şu alıntı yazımı birlikte teati edelim:

" Şefaat anlayışı, İslam'a sokulan bid'at ve hurafelerin hemen hemen tamamında olduğu gibi, öncelikle Kur'an ayetlerinin yanlış yorumlanmasına ve ardından da bu yanlış tefsiri ( Kur'an'ın tahrifini) destekleyen yığınlarca rivayete/ hadislere dayanmaktadır.

Fakat Kur'an'ın rabbine ne kadar şükretsek yeridir ki, Kur'an'ın hiçbir yanlış yorumuna biz Müsülümanlar mahkûm değiliz. Kur'an ila nihaye yanlış tefsirlere alet edilemez. Her çağda, bu yanlış yorumları deşifre eden, doğrulara işaret eden , Kur'an'ın tahrif edilmesine bigâne kalmayan -bir kişi bile olsa- bir hak ehli mutlaka bulunacaktır. Bu, ' hak ehli'nin kerameti olmayıp, Kur'an'ın yüceliğidir. Doğrular tamamen Allah'a aittir.

Kur'an'dan yanlışlara giriş kapısı bulamayan hurafeciler hadis denilen kültürü kullanarak yapacaklarını yapmaktadırlar. Fakat artık hadislerle İslam'ın akidesini bozmak da tehlike olmaktan çıkmıştır. Çünkü hadislerin tespiti, geçirdiği aşamalar, toplanma yolları ve içeriğinin tenkidi gibi bir çok ilmi yolla kritikler yapılmakta, Peygamber (as)'dan yüz elli-iki yüz yıl sonra yazıya geçirilen bir kültürle Kur'an hükümlerinin tahdit ve tahsis edilemeyeceğine dair önemli bir bilinç oluşmaktadır.

Kur'an'ın bu kadar açık ayetleri varken, Kur'an bütünü şefaate hiçbir şekilde izin vermez, bilakis müşriklerin şefaat inancını kökten reddederken , hadis adı verilen zannî bilgilere dayanarak şefaat bir İslam akidesi haline getirilemez. Kur'an'la bu kadar açık çelişki hiçbir şekilde kabul edilemez. " ( İktibas, Ocak 2011, say. 14)

Maalesef, yukarı satırlarda da ifade edildiği gibi ülkemiz, sufizmin cenneti, durak noktası haline getirilmiştir. Her köşe başında bir dergah, dergahın başında uzun sakalı ile bir şeyh, uzun entarisini sallayarak, dünyalık toplamakla meşgul, kendileri lüks jeeplere binerken etraflarına toplanan saf, masum, bilgisiz insanlar da Jeep'in tekerine sarılmakta, " Kurtar bizi şeyhim"diyerek, kendilerini yerden yere vurmaktadırlar.

" Öte yandan , Kur'an'a rağmen ahiretteki şefaat konusunu işleyen yığınlarca hadise tezat teşkil eden, şefaatin mümkün olmayacağı anlamını işleyen, şefaat hadisleriyle aynı ' sahihlik' payesine sahip, aynı müelliflerin aynı hadis mecmualarında mervî rivayetler de bulunmaktadır.

Bu hadislerde Peygamber (as)'ın, en yakınlarına, ahirette kendilerine hiçbir yarar sağlayamayacağı , bir tek hurma infak ederek bile olsa kendilerini azaptan kurtarmaları salık verilmektedir. " ( a.g.d.)

Netice olarak;

Müslümanlar ; Kur'an'ın emirlerini dinleyerek, anlayarak ve yaşayarak akıllı hareket etmek zorundadırlar.

Yoksa, bir kısım şarlatanların sözüne uyarak, onların " Seyyiddir", "Şıhtır", "günahsızdır" " Kurtarıcıdır" aldatmalarına kanmamak, her Müslümanın Kur'an'ın emirleri doğrultusunda amel ederek, başının çaresine bakmaları, kurtuluşu böylelikle elde etmeleri lazımdır.

Ahiret aleminde kimse kimseyi kurtaramayacaktır. Bilindiği üzere, hayatımızda olduğu gibi, ölüm anımızda da, ahiret hayatımızda da Müslümanlar amelleriyle baş başa kalacak, kimse kimseye yardımcı olamayacaktır.

Eğer, "şıh" denilen zavallı kurtulmak istiyorsa, önce kendini kurtarsın. ameli ile yüz yüze gelsin, insanları söğüşlemenin bir kere hesabını kolayca verebilsin.

Bir kere, aptal olmamak gerekir. Niçin Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer gibi yiğitler ortada iken, bir zavallıdan istimdat beklenilir olmuştur? Onlar, böylesi bir teşebbüse müsaade etmemişlerdir..

Rabbimiz!.. Bizlere Kur'anî düşünce ve anlayış lütfetsin!... Selam ve dua ile...

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın