SAHTE MODERNİZM VE NESLİMİZE VERMİŞ OLDUĞU ZARAR!..
" Önceki vahyin mensuplarından bir gurup dedi ki: " İman edenlere indirilen vahye günün başında inandığınızı söyleyin, o günün sonunda inkâr edin; bu sayede belki ( imanlarından) dönerler." ( Âl-i imran sûresi, âyet 72)
Bilindiği üzere, iki yüzlülük yapın. Kaynak dilin üslûbu gereği ikinci şahış kipiyle ifade edilen bu cümle Türkçe'de şöyle anlaşılmalıdır: " günün başında inandığımızı söyleyip, sonunda indirileni inkâr edelim". Bir sonraki cümlede yer alan" " sizin dinininize", " bizim dinimize" şeklinde anlaşılmalıdır. Dolayısıyla, yine bu gün, tesettür konusunu işleyeceğim ve değerlendireceğim. Kimlerin hakikaten inanmış dinin emirlerini doğru anlayan, yaşayan ve kimisi de sahte bir görüntü ile inandığını zannedenlerden söz etmek istiyorum.
Batının, batılın kokmuş, kokuşmuş pislik içeren rezilliğinden söz etmek istiyorum: Pisliğin etrafında uçuşan Kara Sinekler gibi, insanların öbek öbek bu rezilliğe koştuklarını, denizlerde boğulduklarını, karada aç-çıplak bıradıldıklarını görüyorum. Niçin ve neden? Onun içindir ki;
" Tesettür serüveni'nde geldiğimiz son nokta şudur: ' Başörtüsü' , İslam'a karşı yürütülen yerine göre ' gizli', yerine göre ' açık' ; yerine göre ' sıcak', yerine göre ' soğuk' bir savaşın simgesi durumundadır.
' İç' ve ' dış' ayrımıyla sıralanan ' tehdit'lerin hiç birisi bu uğurda ' başörtüsü'nün dengine çıkamamaktadır. ' En tehlikeliler' sıralamasında zirvedeki yerini hep korumaktadır başörtüsü. Savaş başörtüsü üzerinden yapılmaktadır.
Kitap Ehli, Muhammed (sav)'e indirilene sabah inanıp, akşam inkâr etmek suretiyle güya moral bozukluğu meydana getirme taktiğini benimsemişti. ( 3/72). Günümüzün kimi ehli kitabı da aynı taktikle, önce ( sabahleyin) örtünüp, sonra ( akşamlayin) açılarak mü'minler üzerinde teessür, münkirler nezdinde ise sürûr meydana getirmek istiyorlar.
İblis ve yandaşları katında izzet arıyorlar, izzetin tamamen Allah katında olduğunu unutarak... Ve İblis bu olayı şöyle yorumluyor: Tanrımıza hamdolsun, böylece bir putu daha devirdik! Devrilen kim dersiniz?
İblis başörtüsünü tamamen kaldırıp attıramadıkları üzerinde de mücadeleden vazgeçmiş değildir. Şöyle tartışıyorlar: İblis'in türbanlaştırdığı ' başörtüsü' modernleştirebilir mi, modernleştiremez mi?
Oysa başörtüsü ' türban' adını aldığı günden beri zaten modernleştirilmiştir. Bugün artık Nur suresinin ve Ahzab suresinin emri gereği değil, sırf işte kadın olarak, yakıştığı için veya kimliğin bir parçası vb. gerekçelerle örtünmek gibi bir vakâ ile karşı karşıyayız.
Tesettürün setr etmesi gereken kadın cinselliği , bu yeni tarz türbanla tam tersine bariz hale getirilmektedir. Hatta başörtüsü, kadına ait bütün değerlerin satışa çıkartıldığı podyumlarda, salavâtlar. tekbirler eşliğinde defile nesnesi bile yapılabilmektedir." ( İktibas, Şubat 2008, M. Durmuş, say. 125)
Ne acı ki, tesettür mevzuunda içten içe çökmekte ve küflenmekteyiz. " Yarı giyinik çıplaklar" sebebiyle, ortada dolaşan giyiniklere tesettürlü diyemiyor, bir iddiada bulunmuyor bir girdabın, bir hilenin içerisinde eridiklerini müşahede ediyoruz!.
Bunu kanıtlamak, ispat etmek aksini düşünenleri parklara, bahçelere, düğün salonlarına nazar etmelerini tenbih ediyorum. Adı örtülü kimseler ama, aslında ortada çıplak gezinenlerden daha şedid, daha vahimi her yeri üryanlarla karşılaşmaktayız.
Ağızlarında, envai çeşit sigara ile, uzun tırnaklarla çevreye gösteri yapmaktadırlar. Ayaklarında sıktırılmış, daracık pantolonla blöf yaparak kendini beğendirmekteler,. asıl tesettürden öç alırcasına kendilerini ortada lanse etmektedirler. Dolayısıyla,
" Buradaki çarpaşıklığı nasıl gideririz? Aslında Rabbimiz, Kitabımız Kur'an'da bu mes'eleyi pek güzel çözümlemiştir bizim için. Elbise dediğimiz bezden mamuller, mahrem yerlerimizi örtmeye ve süslenmemize yarar.
Fakat asıl örtü/setr etme takvâ ile olur. ' Ayıp yerlerimizi' örten aslında kumaş değil, takvâ elbisesidir. Takvâ elbisesi, kumaştan yapılan elbiseden öncedir. Eğer takvâ yoksa, örtünme beyhudedir.
Takvâsız kadının ya da erkeğin örtüsü sureta örtüdür, hatta örtüsüzlüktür. İnsanı saygın kılan, takvâyla bütünleşen bir örtünmedir. Dolayısıyla, ' türban modernleştirilebilir mi?' ayartmasına karşı , ' takvâ bu çağa taşına bilir mi?' sorusu, anlamlı bir cevap olur olur kanaatindeyim.
Ne takvâdan ne de tesettürden feragat etme hakkımız vardır. Takvâlı tesettürlüler, tesettürlü takvâlılar olmak mecburiyetindeyiz. Bunun daha da veciz ifadesi şöyle olur sanırım: Allah'a kul olmak zorundayız." ( a. g. d, say 15 )
Netice olarak;
Müslüman kitleler olarak, hakikaten örtünün hakkını, bizden istediğini Allah rızası için vermeliyiz. Yoksa, yarı üryan halde biraz baş, biraz çıplak budanmış, kanadı, tüyleri yolunmuş tavuk gibi ortalıkta salınmanın bir anlamı bulunmamaktadır.
Yüce Allah, örtüyü aziz kitabında ne şekil emretmiş ise, onu yapmalı, onu tatbik etmeliyiz. Son Rasul bu hususta bizlere nasıl bir sünnet bırakmış ise, onu icra etmeli, hanımları, kızları ve ümmetin kadın ve kızları gibi giyinik olmalıyız.
Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Hz. Aişe ve diğer hanımları ne şekil örtüde örnek olmuş iseler, biz onların yolundan gitmeliyiz. Yoksa, Televizyon kanallarında görünen çıplakları, modacı, iyi giyinmiş , çok güzel görünüyor diye örnek almamalıyız.
Zaten, ne çektiysek taklitten, öykünmeden çekmekteyiz. Buyursun, çok beğenilen filan artist, filan şarkıçı, bizim önderlerimizi, taklit etsinlerde o zaman onların doğrucu olduğunu bilmiş olalım.
Yoksa, bir kısım kendini bilmezlerin, Hz. Havva'ya, afife Hz. Meryem'e dil uzatmaları gibi, bunların sataşmayacakları, saldırmayacakları mahal kalmayacaktır.
Rabbimiz!.. Bizlere tavizsiz bir iman, engin bir Kur'an sevdası nasibi müyesser eylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın