Sahabenin Hayatında Kutsal Zaman Dilimleri Yoktur
" O ramazan ayı ki Kur'an onda indirilmiştir. O, insanları hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek, hak batılı ayırt eden hükümleri açıklamak üzere indirilmiştir. Sizden her kim bu aya erişirse orucunu tutsun." ( Bakara sûresi, âyet 185)
Malumdur ki, her ramazan ayı geldiğinde, bizim toplum farklı bir hale girer, evlerde,sokakda, caddede bir telaş almış olur. Genelde dindar olmayan insanlar bile, kahveye gitmeyi bırakır, iskambil, pişti oyunlarını terkeder, hatta bazıları ramazan ayı süresince sigarayı bile terkeder.
Ramazan ayında, kimi insanlar, oruç tutmasa bile, farz namazlarını kılmasalar bile, mümkün mertebe teravih namazlarını kaçırmaz, görkemli iftar sofraları tertip etmekten imtina etmezler.
Kutsal gece ve günleri hiç kaçırmayıp, okunan mevlidi, arasında nara nara söylenen ilahileri zevkle, haşyetle dinlemiş olurlar. Tabii ki, böylesi zaman dilimlerinde, insanlara nasihat ederler, geçici de olsa, öğüt vermekten, öğütçü olmaktan kaçınmazlar. Oysa,
" Allah elçisi Muhammed (as)'a Kur'an'ın kendisinde indirilmeye başlaması o ayı kutsal kılar mı? Veya sadece bu aya mahsus yasakların/haramların olması ayın kendisini kutsallaştırır mı? Ya da şöyle sorsak daha da kapsayıcı olacak gibi. Allah indinde kullarını affetmek için kutsal gece, saat, gün, ay var mıdır?
Şayet cevap " evet" olsaydı, Muhammed (as)'a inzal olan her emir ve nehyin denk geldiği o anın, o günün, o ayın kutsal olması gerekirdi bu mantığa göre.
Vahye ilk muhatap olan neslin vahyi hayatlarına nasıl hâkim kıldıklarını okuyoruz, biliyoruz; onların hayatlarında kutsal zaman dilimleri yoktu.
En azından Mekke'de böyle bir şeyin oolmadığını biliyoruz. ( Oruç/savm zaten Medine'de hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. )
Onlar bir şeyi yaparken sevaplık derecesine göre değil, yaptıkları şeyle Allah'ın rızası var mı yokmu ona bakıyorlardı. Makyavelist ibadet anlayışları yoktu. Onlar bir de bizim bu İslam sandığımız yaşantılarımızı görselerdi " Bunlar hangi dine mensup acaba?" diye merak ederlerdi.
Ramazan ayına dair Kadir gecesinin ne olduğu ve zamanını belirlemeeye çalışan rivayetlerin tamamı hicret sonrasına aittir. Rivayet eden ravilerin çoğu Medine'de İslam'a girmiş kişilerden oluşuyor. " İktibas, Eylül 2009, say. 26, M. Celil)
Şu pandemi günleri, her yıl Ramazan ayında çadırlar kurularak, köçek oynatılmasına engel olmuş, sanatçılar davet edilerek, teravih vakitlerinde cumbul-cemaat alkışların, el çırpmaların , ıslıkların, kendimizden geçmelerin olmadığını müşahade ediyoruz.
Şimdi sormadan edemiyorum: Tüm bunlar utanmazlık, rezilet ve rezalet değil midir? Hem Kur'an ayı diyeceksiniz, hem kadın-kız, kızanı teravih namazına toplayacaksınız, bir taraftan da çadır tiyatroları kurup şıngırdak, mıngırdak oyuncu oynatacaksınız.
" İki yüzlüler Allah'ı aldatmaya çalışıyorlar, oysa ki O onların aldanmalarını sağlıyor. Üstelik onlar namaza kalktıklarında , gönülsüzce, yalnızca insanlar görsün diye kalkarlar; Allah'ı ise pek az hatıra getirirler." ( Nisâ sûresi, âyet 142)
Ayeti kerime mealinden algılıyor ve anlıyoruz ki, başkalarını aldatmaya kalkan kişinin kim olursa olsun ilk aldattığı kişi yine kendisi olacaktır. Yani," yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış." sözünü doğrulayan bir tavır takınırlar. Yatsı namazını kılmadan yatmadıklarını konu komşuya gösterip münafık olmadıklarını isbat için böyle yaparlar.
" İşporta tezgahlarına düşmüş mal gibi herkes bir şeyler pazarlıyor bu aya dair. " Batan geminin malları bunlar. Haydi vatandaş ayağın alışsın sen de gel. Bu kutsal aydan sen de nasibini al" diyen diyene ve bir yığın tezgâh, herkes büyük bir rekabetle cennet satıyorlar.
Bu tacirler, oldukça başarılı da oluyorlar yani. Alan memnun, satan memnun. Yüzler mutlu, huzurlu. Mal sahibinin fikrini soran yok. Soran yok, çünkü düşünme olmayınca soru sormak da olmuyor.
İslam'ın ilkeleri sulandırılarak tipik bir müslümanlık mantığı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu müslümanlık sadece ramazan ayında eline, gözüne, diline... azalarına da oruç tutturuluyor..." ( a. g. d. say. 28-27)
Netice olarak;
Mübarek Ramazan ayının bir diğer adı da " Kur'an ayı" dır. Ama, gelin görün ki, camilerde, mescidlerde, evlerde, dükkanlarda bile hatimler okunuyor, ama, okunan hatimlerden bir habbe anlaşılma, emirlerini hayata yükleme imkanı olmuyor.
Örneğin, Başkanlığın organize etmiş olduğu " Kur'an'ı güzel okuma " yarışmasını severek takip etmiş olsam da, bir aksaklığın, bir noksanlığın tezahür etmiş olduğunu hemencecik anlamaktayım. Şöyle olsa daha iyi olmazmı idi?
" Kur'an'ı Kerim'i güzel okuma, anlama yarışması" denmiş olsaydı, mes'ele daha ciddi bir boyut kazanacak, daha ağırlıklı olacaktı.. Ama, olmadı, olmuyor, olacağa da benzemiyor.
Jüri, her ne kadar kısa da olsa bazı açıklamalar da bulunmuş olsa da, bu yarışmada esas olan şey, yarışmaya katılanın sesi, soluğu, gırtlağı, nefesi, uzun okuması, kısa okuması, medlere, muttasıllara, munfasıllara, gunnelere ve sair dikkat etmesidir.
Sanıyorum ki, bu milet, aziz Kur'an'ın, mübarek ramazanın asli şekliyle anlaşılmasını bir gün talep edecek, gönül ve kalpler hem Kur'an namalerine doyacak, hem de anlamını öğrenecek hayat tarzlarını buna göre endekslemiş olacaklardır.
Son sözler olarak, diyorum ki, sahabenin hayatında kutsal zaman dilimleri yoktu, ama, Kur'an'ın Kadir gecesinde inmiş olduğunun manevi ağırlığı vardı.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın