RASÛLULLAH (sav)'i SEVMEK !..
" De ki: " Eğer siz Allah'ı seviyorsanız beni izleyin ki Allah da sizi sevsin; ve günahlarınızı bağışlasın! Zira Allah çok bağışlayandır, eşsiz merhamet kaynağıdır." ( Âl-i imran sûresi, âyet 31 )
" De ki: " Allah'a ve elçisine itaat edin! Yok eğer itaatten yüz çevirirseniz, iyi bilin ki Allah nankörleri sevmez." ( Âli- imran sûresi, âyet 32)
Malum olduğu üzere, muhabbet mahlukat ağacının tohumudur. Dolayısıyla, Eğer Allah'ı seviyorsanız, bunun bedeli Elçi'yi izlemektir. Allah'ı sevenden Allah'ı izlemesi istenmemiştir.
Zira yerde yürüyenler iz bırakır ve iz bırakanlar izlenirler. Bu yüzden peygamberler insanlardan seçilmiştir. Rasulullah (sav)'i sevmek, onun izinden yürümek, ümmetine emanet etmiş olduğu değerleri korumak ve sahip çıkmaktır.
Ama, o yüce ruhu sevmek, saygı göstermek, öylesi mevlid günlerinde mevlid okuyarak anmak değildir. " Kutlu Doğum günleri"nde, mevlid okuyarak, naat söyleyerek, ilahi ve gazellerle kendimizden geçmek değildir.
" Allah'ın Rasulü'nü ( sav) sevmek; O'nun (saüv) Sünneti'ni öğrenmek ve amel etmektir. Rasulullah'ın (sav) Sünneti'ni ihya etmek için de O'nun (sav) hadislerini tahsil etmek ve fıkhını yaymak gerekir.
Rasulullah'ın (sav) hadislerini nebevi bir fıkıh ve Kur'an'ın tefsir ve tebyini olan bir ilim olarak öğrenmek, öğretmek ve insanları Rasulullah'ın (sav) Sünneti'ne avdet etmek, Mevlid kutlamalarının bayram edinmediğini söyleyip de bunu tıpkı her yıl bayramlardan da daha görkemli ve heyecanlı ve hatta Rasululllah'ın (sav) ilmine ve ashabının adâbına aykırı olan bir edebiyatla anmak, O'nun (sav) Sünneti'ni öğrenmek ve buna davet etmekten daha hayırlı değildir.
Biz dilediğimiz kadar bu kutlamalara bayram demediğimizi iddia edelim, yaptıklarımızı ne ashab yaptı nee ede onlardan sonra onlara ihsanla tabi olanlar yaptı.
Eğer bu kutlamaları yapmak istemeyenler; cahiller ve Rasulullah'ı (sav) sevmeyenler ve O'nun (sav) doğumundan ferahlanmayanlar olduğunu söylersek, en başta sahbenin, tabiunun, mezhep ve hadis imamlarımızın böyle bir ferahlamayı fıkhedemedikleri ya da bundan zevk alamayacak kadar kaba ve dinî edepten ve zarafetten uzak olduklarını söylememiz gerekir. Eğer bu daha hayırlı ve faziletli bir amel olsaydı, bu hususta öncekiler bizden daha geri kalmazlardı." ( Kandil Geceeleri ve Bin Yıllık Yanılgı, M. E. Akın, say. 318-319)
Yani, toplumları dini yönden heyecanlandırmak işi, Hulefa-i Raşidinin den ziyade her halde Fatimi şiasına düşmezdi. Mevlid kutlamaları sahih, Sünnet içerikli, Kur'an'a dayalı bir eylem bulunmuş olsaydı, her şeyden önce bunu sahabe-i kiram yapmış olurdu.
Tüm sahabe-i kiramın yapmadığını, yapmak istemediğini bunu gereksiz görmelerine binaen, sonraları bir kısım mezhepçi, Karmati, Şia taraftarlarınca uygulanıp, alemi İslam'a pazarlanmış olması ne demektir?
" Her ne kadar el-Malikî böyle dese de, bu gün başta Araplar ve sonra da Arap Şiilerin büyük bir çoğunluğu , Mevlid-i Nebevi'yi " Iyd" yani bayram olarak kutlamaktadır.
Hatta bazı Arap Emirliklerinde Mevlid günü resmi tatil olarak kabul edilmiştir. Mevlid-i Nebevi'nin bayram, yani " Iyd" edinilmesi bid'atına yol açanlar , yine el-Malikî'nin yolunu izlediği kimselerdir.
Çünkü bu bid'atı, önce Sultanlar ve Emirler işlediklerinde karşı çıkmayanlar, şimdi kalkıp Mevlidi bayram edinmenin bid'at oluşundan söz edemezler. Eğer Arapça internet sitelerine bir göz atarsanız 677-000 noktada Mevlid-/i Nebevi'den söz edildiğini hayretle görürsünüz." Allah'ım benim kabrimi bayram yeri kılma" diyen bir Nebi'nin (sav) ümmeti, O'nun (sav) doğduğu günü " Bayram" edinme cehaletine nasıl düşmektedir?" ( a. g. e. say. 318)
Netice olarak;
Milletimiz arasında da, Fatimi Şiasından esinlenerek, oradan ilham alarak. merhum Süleyman Çelebi'nin şiirleştirmesiyle bünyemize girmiş, sultanlar, doğum günlerinde bayramlar yaptırmasına karşılık, milletimiz ileri zamanlarda hızını alamayarak, bu kutlamaları ölmüşlerine , onların ruhaniyetlerine hediye eder olmuştur.
Bu günde, kısmen azalmış olsa da Mevlid okuma, okutma boyut değiştirmiş, tamamen ölü ruhlarına okunan bir merasim şeklini alarak, ölülerin kırkıncı günlerinde, ell ikinci günlerinde mevlid okuma, okutma, ziyafetler verme bid'at eylemleri " sünnet" olarak algılanarak, kabirlere ikram edilir olmuştur.
Oysa, okunan mevlidden ne dinleyenlere bir fayda, nede ölmüşlere bir sevap kazandırmamaktadır. Halbu ki, mevlid okumalarından sevap ve ikram olarak, okuyan parasını alıyor, dinleyenler şekerini, kolonyasını ve okutanlarda netice itibariyle bol bol havasını almaktadır.
Bizler, böylesi eleştirilerimizle, tabii ki, mevlid kariilerinin hışmına uğramakta, okutanların azarına muhatap olmakta, şeker yiyenlerin de " canım bunda ne var?" deyişlerine, öfklerine maruz kalmaktayız.
Lakin, bizler, bu mes'elede kendimizi bid'ata yok edilmesine , her türlü hurafenin tükenmesine, yok olmasına adamış insanlarız. Kim, ne derse desin, biz bu çirkinliğin üzerine üzerine gitmekten vaz geçmeyeceğiz!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın