Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

Okuyan Parasını, Dinleyen Şekerini, Okutan Havasını

Şüphesiz, sorumluluk bilincini kuşanan kimselerin içine şeytan tarafından kurgulanan mevhum bir görüntü yansıyacak olursa, ( hemen fıtrat sözleşmesini) hatırlayıverirler ve işte o an gerçeği kavrarlar." ( A'râf sûresi, âyet 201) 
     Tayf, uyku veya yarı uykulu bir hâldeyken görülen hayal.. Bizce bu bilinç devreden çıkınca onun boşluğundan istifadeyle yerini doldurmaya çalışan " sahte bilince" tekabül eder. Bu iradeden boşalan yeri vehimlerin doldurmasıdır. 
     Yani, Kur'anî anlayış, Kur'anî inkılap sükuta erince, cihadlar, akınlar, fetihler, Müslümanların şuuru, basireti, Kur'anî yaklaşımları inkıta uğrayınca, yeni arayışlar, yeni icatlar, hurafeler ortaya çıkmış, Kur'an'ın yerini doldurmaya çalışmıştır. 
     Dolayısıyla, konumuz olan " Mevlidin icadı" Kur'an'ın sükut yılları olan Mısır-Fatimi şiilerinin döneminde başlamış, o gündür, bu gündür aksamadan, gevşemeden insanların beyin yapılarını uyutmaya, uyuşturmaya devam edilmektedir.
     Hakikaten, Şu mevlid dinleyen cemaatler, mevlidin ne dediğini, mesajlarını, içerisndeki sapkın sözleri, Kur'an dışı deyimleri, kelimeleri, hikayeleri, uyduruk şeyleri bilmiş olsalardı, vallahi, billahi her şeyden önce, toplu halde mevlid okunan kürsünün üzerine yürürler, kürsüyü mevlid okuyanın tepesine geçirmiş olurlardı. 
     Şii Fatimi'lerden sonra Osmanlı imparatorluğu zamanında, Bursa Yeşil Caminin imamı Süleyman Çelebi merhum, aşka gelmiş, Şiiler devrinden beri okunmakta olan Mevlidi beğenmemiş olacak ki, yeniden eline diviti, kağıdı alarak, döşenmiş mevlid yazmağa!...
     Mevlid aşkı bu!.. Hiç bir  şeye benzemez!.. Ne Kur'an aşkına, nede Peygamber'in hadislerine!.. Hayal dünyası geniş olanlar, evham kapısını güzelce çalanlar, bu yalan kapısından girdikten sonra, aklına gelen, gönlüne düşen her şeyi hak diye yazarlar!.. 
     Süleyman Çelebi merhumun elinde Diviti başlamış " Seyyid-i Kâinat, Nur-u Mahmmed Mustafa'ya salavat " diye başlayan heyecan, nur, ilk yaratılan Adem (as)'ın alnına, oradan Havva annenin alnına, oradan Şit'e, Nuh'a, İdris'e, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yagub'a, Yusuf'a, Musa'ya, diye devam ederek gitmiş, Musa'ya intikal ettikten sonra İsa'nın göklere feveran etmesine sebep olmuş sonrasında Hz. Muihammed'e intikal etmiştir. İşte, öyle bir nur ki, cihad cihad akınlara giden askerin, mücahidin önünü kesmiş, onu bu tür şeyleri dinlemeye mahkum etmiştir. Diğer taraftan, Adem (as)'ın tevbesi, bu nur sayesinde olmuş, Hava ile buluşmuş, Nuh'un tufanı bu nur sebebiyle sükunete ermiş, gemisi Cûdî dağına oturmuştur. 
     Mübarek nasıl bir nur imiş ki, Musa'ya denizde yol yol olmuş, Yakup gözlerine bu nurla kavuşur iken, Yusuf kör kuyudan bu yolla kurtulmuştur. İsa peygamber, göklere uçmuş ise, bu nura borçludur uçmasını!.. 
" Gel Habibim sana aşık olmuşam" , " Merhaba ey can-ı bâkî merhama" derken, merhaba ey ölümsüz can demeden olunmamıştır.      " Zatıma mirat edindim zatını, bile yazdım adım ile adını",  Yani " Ey Muhammed! Seni ayna yaptım kendime, sende görünen benim."  Yani, Vahdet-i vücud felsefesi aynen işlenmiş, mevlid şiirinin hiç bir bölümünde Kur'anî, Nebevî bir gerçek bulmak mümkün olmamıştır. 
       Eskiden, camilerimizde, mevlid okunur iken, " Geldi bir ak kuş kanadı ile revan, arkamı sığadı kuvvetle heman" faslı okunur iken, cemaatler ayağa kalkar, birbirlerinin sırtlarını sıvazlar, Nur'u Muhammedînin vücutlara dağılmasına sebep olunurdu. Şimdi yapılmıyor ayrı mes'eledir. 
     Netice olarak;
     " Mevlidi okuyan parasını, dinleyenlerde şekerini, okutanlarda havasını"  alır iken, yine ıslah olmadık, yine aklımızı başımıza toplayıp Kur'an'la buluşamadık. 
     İlim adamları, Kur'an tefsircileri, Diyanet, Din İşleri Yüksek Kurulu, İlahiyatçılar böylesi bir rezaleti bildiği halde, susmaları, konuşmamaları neyin nesidir? 
     Vallahi, billahi, Rasulullah devir ve döneminde bu tür bir şirk içeren, yalan, yanlış insan hevasına, tarikat kurallarına göre kurgulanmış, mehdi, mesih şişirmelerine göre, peydah edilmiş, bu dizeler onun zamınında gündeme gelmiş olsaydı, eminim ki, bu tür icadları gündeme getirenlerin tamamını huzurundan kovar, Mescid-i Nebeviyyelerine sokmazdı!.. 
      Maalesef, tarikat pirleri, kutuplar, aktaplar, Mesih artıkları hala bu " Nur" meşguliyeti ile oyalanmakta, Rasulullah'da, hitame ermiş bulunan Nur'un kendilerine geçmiş olduğunu ballandıra ballandıra anlatmaktadırlar. 
     Son sözler olarak, diyorum ki, 21 nci çağın Müslümanları, ne yaptığını, ne yapacağını Kur'an'a göre hesap etmeli, yapılan eylem ve amellerin Kur'an'a uyup uymadığını mülahaza etmelidirler.
     Rabbim!.. Aziz Dinimizi bu tür sapkın amel ve eylemlerden, mezar başlarında okunan mevlid uyduruklarından muhafaza buyursun!.. Selam ve dua ile...
     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın