Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

NEDEN MUTLU DEĞİLİZ?..

 "  Bu, şu ( yasa ) gereğidir. Allah, bir topluma bahşettiği nimeti o toplum öz benliğine yabancılaşmadıkça asla değiştirmez. Zira Allah her şeyi işitendir, tarifsiz bir ilimle bilendir." ( Enfâl sûresi, âyet 53) 

     Ayeti kerimede zikredildiği üzere, " kendilerinde olanı değiştirmedikçe". Anlamı nötr olan bu kalıp, bağlamına göre olumlu ya da olumsuz anlam kazanmış olur. 

     Burada  " nimet" sözcüğünün delaletiyle olumlu bir anlam kazanmıştır. İşte bu olumlu bağlamda " kendinde olanı değiştirmesi", sonuç olarak  " kişinin kendi kendine yabancılaşması " anlamına gelir. 

       Müslüman bireyin Kur'anî emirlere sırtını dönmesi, o emirlere karşı ladaydilik göstermesi, vurdum duymazlık yapması, " dostlar bizi pazarda görsün" şeklinde İslami anlayışının, Müslüman bireyi mutlu, huzurlu, rahat ettirmesi mümkün değildir. Onun içindir ki,

     " Her şeylerini kaybetmiş müminler bir araya gelebiliyorken bizlerin bir arada olma arzusu maddi imkânsızlıklar nedeniyle kaybolmamalıdır

      İnanın her birimiz her bir ayrı köşede çağdaş köleliği yaşıyoruz. Her şeyimiz bizden olmayanların kontrolü altında. Babasız, annesiz,yetim, öksüz çocuklar gibiyiz. 

     Fakat ellerimizi, fakir sofralarımızı artık birbirimize sunmalı, birlikteliklere imkân tanımalıyız. Müşriklerden ayrışma fikrini gündemlerimize taşımalıyız. Müslümanların Peygamberlerine olan sevgisinin her zaman pratiği olmuştur.

     Zorunlu ayrılıkların birer bitmeyen özlemi, geri dönüşü olmuştur. Hiç kimse Peygamberden izin almadan başka diyarlarda geçimlik aramaya, okumaya gitmemiştir. 

     İlk buldukları fırsatta bir olmak için, beraber olmak için ailelerinden bile ayrılmışlar, kardeşlerinin yanında olmuşlardır. Zorunluluklar dışında kardeşlerinden ayrı ikametgâh fikri/anlayışı hiç bir zaman oluşmamıştır.

     Öyleyse bu günlerimizi çok iyi değerlendirmeli, Allah'ın sözleri üzerine içtenlikle çaba sarfederek yarınlarımızın endişesini hissetmeliyiz. Hicrete giden yoldakı engeller karşısında ya yolda kalmamak için nefislerimizde olan hicreti bir an önce gerçekleştirmeliyiz. 

     Unutmayalım, şahadete giden yolda bile ilk önce vaz geçmemiz istenen şey, sahip olduğumuz dünyalık kazançlarımızdır. Böylelikle  gerçek manada kurtuluşa erebilir, mutlu olabiliriz. "  ( İktibas, H. Ertürk, Mayıs 2009, say 40-41) 

     " İman eden ve hicret edenler, Allah yolunuda mallarıyla ve canlarıyla her türlü çabayı gösterenler, Allah nezdinde daha yüce bir makama sahiptirler. Zira işte onlar başarının gerçek sahibidirler." ( Tevbe sûresi, âyet 20) 

      Bu ve benzeri ayeti kerimeleri tetkik ettiğimiz zaman görmekteyiz ki, Müslüman bireyler, aileler ve toplumlar olarak mutlu ve mes'ud değiliz. Çünkü, her tarafta, ayrılık, ayrışma, bölünme, yabancılaşma, öz değerlerimizden uzaklaşma göze çarpamkatadır. 

      Komşu komşusu ile uzak, akrabalık bağları kopma noktasında, evlad evebeveyn ilişkileri sıfırı tüketmiş haldedir. Kimse kimseyi dinlemiyor, her tarafta bir benlik, ucub, kibir, enaniyet kol gezmektedir. 

      Babanın, içmiş olduğu sigarası kadar evladını, ailesinin hatırı yoktur. Evladında, ayak ayak üstüne atıp yerinden kımıldamaması karşılıklı bir saygısızlığın, hoş görüsüzlüğün ifadesi değil midir? 

     " Neden mutsuz olduğumuzun bilgisini de böylelikle öğrenmiş olduk. Çünkü hayatımızda bizleri hicrete götürecek bir anlayışa sahip değiliz. Üstelik davamız için henüz malımızı vermeye razı değiliz. 

     Malının tümünü fakir kardeşleri için bağışlayan, nasıl geçineceği sorulduğunda " Allah ve Rasulü bana yeter" diyen Ebu Bekir'lerimiz (RA) yok. 

     Öyle ki, kendine yeterli olacak dünya kazancına sahip olan kardeşlerimiz kendilerinden bir şeyler istenecek korkusuyla olanca hızıyla bulundukları rahmani konumlarından uzaklaşıyor, kardeşleriyle ayrılıklar yaşıyorlar.

     Ne yazık ki, dilde vahye göre değil mala/mülke, makama, mevkie göre konuşmaya başlıyor ve böylelikle ayaklarımız sürekli olarak dünyalık menfaatlere takılıp duruyor.

     İnşallah Rabbimiz tüm pazarlıklı yaklaşımlarımıza rağmen yine de bizleri hidayete ulaştırır, kalplerimize Allah'tan yana tavır sergileyen sorumululuğu bahşeder. Bu ümmete Ensar ve Muhacir kardeşliğini nasip eder." ( a. g. d. say. 41) 

     Netice olarak;

     Ümmet ve millet olarak, mutlu olmak, mutluluğumuzu sağlamak için düşkünün elinden tutmalı, fakire, fukaraya koşmalı, onlar,  bize gelmezlerse bile, bizler onlara koşmalıyız.

     Kur'anî eğitim-öğretim alan öğrencilere faydalı olmalıyız. İmam-Hatip Liseleri, İlahiyat fakültelerinde eğitim-öğretim gören gariban çocuklara her şeyimizle destek olmalı, onların ellerinden tutarak, onları hayata hazırlamalıyız. 

    Bu gün, görünen odur ki, her şeye rağmen, din alanlarında okullarımız, eğitim yuvalarımız bir hayli mesafe kat etmişlerdir. 60-70 yıl önce cenaze kaldıracak yetişmiş eleman bulunmaz iken, kürsüye çıkacak, minberi doldurucak bir eleman yok iken, hamdü sena olsun ki, gün kitle kitle yetişmiş insanlarımız mevcuttur. 

      İşte, bizleri mutlu eden hususlar bunlardır. Sokaklarda,dilencilik azalırsa, fakir-fukaranın sık sık kapısı çalınırsa, tüm bunlar bizleri bahtiyar edecektir. 

       Hafız okullarımız ve kurslarımız, istenilen düzeyde olmasa da, hafızlığın yanı sıra Arapça eğitimi de verilmese de yine de ümitvarız, yetişen neslimiz, İnşallah, bir gün gelecek ki, hem hafız olacak, hem de hafızlığının anlatımını yaparak, kürsüleri dolduracaktır.. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın