MEVLİDİN USTASI, HAKKA YÜRÜDÜ!..
MEVLİDİN USTASI, HAFIZ İSMAİL COŞAR HAKKA YÜRÜDÜ!..
" Kesinlikle sizi korkuyla, açlıkla, mal, can ve verim kaybıyla sınarız. Ama sabredenleri müjdele!." ( Bakara sûresi, âyet 155 )
Bu ayeti kerime ve sonraki ayetlere, İslam inancının anahtarlarından biri olduğu için " istirca" denilmiştir. Çünkü aziz İslam iki temel üzerinde yükselir. Birincisi Tevhid, ikincisi ise adalettir. İstirca, tevhidin özeti ve varlığın kaynağına atıftır. Aynı zamanda bu, mü'minin fânî varlığını yüce Allah'ın baki varlığına adama andıdır. Ve bir kulluk itirafıdır; bu itirafta zikir de vardır, şükür de vardır, dua da...
Bu girişten sonra, asıl konuma dönecek olursam; yıllardan beri yakinen tanımış olduğum, ünlü mevidhan veya başka bir tabirle mevlidin ustası , İsmail Coşar ve muhterem eşinin, Ankara-Polatlı'da trafik kazası sonucu Allah'a vasıl olduğunu basından, yayından öğrenmiş oldum..
Dizlerimin bağı çözüldü, teessüre boğuldum, kederli halim benim şeker ve tansiyonumun yükselmesine sebebiyet vermiş oldu. Çünkü, İsmail Coşar hoca, en verimli çağını yaşıyor, milletine, Yurtdışı Türklerine büyük hizmetleri oluyordu. Yani, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın elinin altında en mümtaz bir eleman idi!..
İsmail Coşar'ı; ne zaman tanımış oldum?
Yıl 1979 idi.. Elbistan'da din görevlisi idim. Yakinen tanımış olduğum merhum hafız Cuma Köse'nin, oğlunun bir kaza sonucu vefat etmesinden sonra, Ağlıca köyünde bir mevlit tertip edildi.
Cuma Köse hoca ile birlikte, dönemin meşhur imamları Ahmet Öztürk, Sefer hafız, Şerif hafız ve ben geniş bir proğram yaparak, mevlidi şerifin adı geçen köyde okunacağını, bu mevlide o zamanki Devlet Bakanı İlahiyatçı Muhammed Kelleci'nin ve mevlidin ustası İsmail Coşar'ın da davet edildiklerini halka duyurmuş olduk.
Misafirlerimiz; mevlidden bir gün önce Elbistan'a teşrif ederek, istirahata çekilmiş oldular. Mevlidin okunacağı yer, Ağlıca köyünün hemen yakınındaki, geniş bir çayırlık, çimenlik ve tabiat açısından mükemmel bir yerdi.
Söz konusu köyden, şehirden ve civar yerlerden binlerce insan aynı yere gelmişler, öğle namazını aynı yerde eda etmek üzere hazır olmuşlardı.
Meydanda günün öğle ezanını Sefer Ceren hafız okudu. Müthiş bir ses , güzel bir akustik donanım, insanları yormayan hoparlör sistemi ile, öğle ezanı okunmuş oldu.
Namazı müteakip, mevlid merasimi başlamış oldu. Bendeniz, Muhammed Kelleci beyle yan yana düştüm, hemen yanında yer alarak, İsmail Coşar'ı onun yanında dinlemeye başladık.
İsmail Coşar; her zaman ki, adeti üzere, " Âmine Bahrini" okumaya başladı. Aman Allah'ım!.. Ne müthiş ses, ne büyük yetenek!.. İsmail Coşar okudukça, biz dinleyenler mest oluyor, kendimizden geçiyorduk. Bu arada göz yaşı, teessür, inilti, ağlama doruğa çıkmıştı.
"Âmine Bahri" yarı olur iken, Muhammet Kelleci, İsmail hocaya, bir not uzattı. Yan yana olduğum için o notu yakinen okumuş oldum. " İsmail bey, Çanakkale'yi okur musun?"...
İşte, olanlar o andan sonra oldu. Çanakkale'yi, ilk defa dinlediğim için, kendimi bıraktım, tabii ki, benim gibi milli duygularla mücehhez, vatan dertlisi, Türkiye aşıkı insanlar da hüngür hüngür ağlamaya başladılar. Göz yaşı; ah, vah, haykırışlar birbirine karışmış oldu.
O gün görevime döndüm, ama, akşama kadar veya o tarihten sonra, İsmail Coşar hocadan sürekli " Çanakkale"yi bekledim durdum. Mekke'de bekledim, Medine'de arzu etmiş oldum. Arafat alanında bizzat yanına giderek, bir kere daha " Çanakkale"yi okumasın istirham ettim.
Ben, Afşin Müftülüğüne naklen geldim. Ama, gönlüm, arzum hep İsmail Coşar'da kalmış oldu. Afşin'da, Afşin'in tanınmış hafızları ile, Müftü Ali Kara hoca ile istişare yaparak, Afşin Ulu Camiinde, mevlid okumak üzere, İsamail Coşar'ı davet ettik.
İsmail Coşar'ı, her Ankara'ya gidişimde ziyaret ettim. Peşinde namaz kıldım. Cuma günleri, Kocatepe camiinin Müezzin mahfiline çıkarak, merhum Coşar'ın ezan okumasını doya doya dinledim.
Hollanda Müşavirimiz merhum Hamdi Mert hocanın, Amsterdam Mescid-i Aksa camiinde, yine İsmail Coşar hocaya " Çanakkale"yi okutması dillere destan olmuştur.
Sonuç yerine;
Ülke olarak, millet olarak başımız sağ olsun!.. Bu elim kaza neye benzedi biliyor musunuz? Tıpkı, hafızı kurra İsmail Biçer hocanın yine böyle bir elim kazada vefat etmesi gibi olmuştur. Her ikisinin de mekan ve makamları cennet olsun!..
Maalesef, böylesi kazalar, ani vefatlar, ölmüşü alıp götürdüğü gibi, kalanları da kedere boğmakta, her proğramda, her dini merasimde onları hatırlatmakta veya hatırlatacaktır.. Onun içindir ki,
İsmail Coşar hocanın, vefatı erken olmuş, tam hizmet çağında, milletini; maneviyatla, milli duygularla havalara uçuracağı bir anda, bir demde erken hakka yürümüştür.. Mekan ve makamı cennet olsun.
İsmail Coşar hoca, bir gönül insanı idi!.. İncitmez, incinmez, küsmez, şakacı, Türkiye sevdalısı bir eşsiz insan idi!.. Onu bir kere daha, rahmetle anar, gerek kendisine ve gerekse muhterem hanım efendiye rahmet diler, ruhlarının şad, komşularının Resulullah ve sahabe-i kiram olmasını niyaz ederim.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın