Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

MEHEMED AKİF, SAFAHAT VE ISLAHAT!..

" İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin,    
Ne mezarlıkta okunmak,nede fal bakmak için!"
                                                                                     

      Aralık ayı geldiği zaman hemen aklımıza büyük şair, unutulmayacak isim, Safahatın sahibi merhum Mehmet Akif gelmektedir.  Ruhu şad, mekan ve makamı cennet olsun.

       Aralık ayının 27 nci gün ve gecesi onu ebediyyete uğurlamanın, yolcu etmenin, Rahmet-i Rahman'a havale etmenin günüdür.  Merhum 27 nci Aralık günü Hakka uçmuş oldu ama, bizlere unutulmayacak, her zaman okunup ibret alınarak bir eser, bir emanet bırakmıştır ki, işte bu eserin adı Safahattır. 

       Safahat isimli değerli eser, elden ele, dilden dile, gönülden gönüle dolaşmalı, beyin ve zihin dünyamızda inkılaplar yapmalıdır. Yapmadığı takdirde, sıradan bir şiir gibi algılanacak, bir kere gözden geçirilip, tozlu rafa terkedilmiş olacaktır. 

     Akif merhum, nasıl milletimizin unutulmaz, geri plana atılmaz bir  şairi idiyse, Muhammed İkbal, Ali Şeriati, Aliya İzzetbegovic de tüm müslümanlarca unutulmayacak, şair ve ediplerdir. Tamamına rahnmet diliyorum. 

     " Safahat ve ıslahat!.. 

     Safahatı dikkatlice okuduğumuz zaman görüyoruz ki, Akif'in kendisine seçtiği ana dâvâ, başta kendi yurdunda olmak üzere bütün İslâm dünyasını uyarmak ve uyandırmaktır. 

     O, bir yerden camilere koşarak Müslüman kitleyi dalmış olduğu öldürücü uykudan uyandırmaya çalışırken bir yandan da şiirler yazıyor, İslâm dünyasının düşünen kafalarının ürünlerini dilimize kazandırıyor ve etkisisin toplumun her kesiminde gösteren bir diriliş hareketine öncülük ediyordu. 

     Neydi bu diriliş hareketi ve bu hareketin belli başlı özellikleri? Özünü Kur'an'da ve Peygamber'in Sünnetinde bulan dünya görüşüydü bu hareket. 

     Tarihin hızlı akışı içinde bir dünya görüşünün temel unsurlarından bir kısmı yanlış anlaşılmış, yanlış yorumlanmış ve yanlış uygulanmıştı. Öyle ise, neyin tarihe, neyin İslâm'a ait olduğunun açıkça gösterilmesi  gerekiyordu.

     Müslüman, tarih şuurunu asla bırakmamalı fakat tarihin toparlayıp getirdiği ağır yükün altında da ezilmemeliydi. Bunu yapabilmek için şumullü ve tutarlı bir ıslahat proğramı ortaya konmalı, ferdî ve ictimaî seviyede gerçekleştirilmek istenen her türlü faaliyet gücünü böyle böyle bir proğramdan almalı idi.." ( Doç.Dr,M.S. Aydın, Diy. Dergisi, 1983,  Cilt XIX, sayı 4, Say,4) 

     Gerçekten de, günümüz İslam dünyası, Akif'in arzu ettiği, hayalen yaşamış olduğu bir İslâm dünyası değildir.  Çünkü, Akif'in arzuladığı İslam dünyası, gelenekçiliği aşmış, klasizmi ötelemiş bir İslam dünyası idi. 

     Bilge kral Aliya İzzetbegovic'in dediği gibi; " Camii çok, içi boş! İçi cemaatten taşsa dahi boş! Sayısız ifade ediyor! Bir insan 10 yıl camiye gitse 10 yıl sonuc aynı insan! Kazanım sıfır!" Dediği gibi, camii cemaati değişmeli, İslam anlayışını, Kur'an anlayışını değiştirmiyorsa, camilerin çokluğu bir şey ifade etmemektedir. 

      Caamilerde, Kur'an'ı okuma,. anlama ve emirlerini yaşama mektepleri olarak faaliyet içerisinde bulunmalı, insanları imbikten imbiğe ulaştırmalıdır. Yoksa,

     Ölenin kırkıncı gününü, elli ikinci gününü yasını tutarcasına mevlid töreni düzenleyerek, sahte avuntularla vakit geçirme yerleri değildir. 

       İşte, Akif merhum, hayatı boyunca bir inkılap istemiş bir ıslahattan yana olmuş, ama arzuladığı, hasretini çekmiş olduğu yeniliğe, Kur'an anlayışına ulaşamadan hakka yürümüştür. 

     Hakikaten, Akif merhumu,ne  kendi çağı anlayabilmiş, nede bizim zamanımız okumuşları, dindarları, edipleri, şairleri anlayabilmiştir. Onun içindir ki, alemi İslam olarak, millet olarak hep gerilerde, arkalarda dolaşıp durmaktayız. 

     Netice olarak;

     Akif'i anlamak için, Safahatını okumalı, ne diyor, gayesi nedir bunu bilmeliyiz. Yoksa, tören ve merasimlerde bir İstiklal Marşını okuyarak, bayrağı göndere çekmekle işimiz bitmiş değil, merhum Akif'i anlamış olamayız. 

      Akif'i anlamak için bir ve beraber olduğu yakın arkadaşlarına da nazar etmeliyiz. Hasan Basri Çantay'a, Eşref Edib'e, Mısırlı alim Seyyid Rıza'ya ve benzeri ilim adamlarına ktulak kesilmeliyiz. 

      Çünkü, Akif'in hayatında mezhepçilik, mezhep düellosu, hizipçilik, cedelleşme bulunmamakta idi. Akif'in arzuladığı İslam dünyasının insanları, müreffeh yaşasın, denizlerde rızık kaygısı ile boğulmasın, yurtlarından, yuuvalarından kaçarak diyarı gurbete kulaç atmasındı. 

     Fabrika Müüslümanların olsun, uçaklar Müslümanlara hizmet etsihn, dünyevi atılım, ilerleme, kalkınma, fabrika Müslümanların emrine amade olsun idi. 

      Camideki cemaat, tamamı Kur'an bülbülü olsun, okusunlar, hemde anlayarak okusunlar ve emirlerini bihakkın yaşasınlar idi. Geçen TRT. haberlerinde takip etmiş oldum. Afganistan'da, bir anne, beş çocuğundan birini 100 dolara satarak, kalanlarına ekmek almak telaşına düşmüştü. 

      İşte, Akf'in emel ve arzusu böyle değildi. Yenilik, kalkınmak ve ileriye koşmak idi.. Rabbimiz, bu günleri ümmete göstersin, Akif'e de rahmetini esirgemesin. Selam ve dua ile...
 

 Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın