MAHVEDEN YEDİ ŞEYDEN KAÇININ.."
" İşte dünyada ve âhirette yaptıkları iyiliklerin hayrını görmeyecek olan onlardır; onlara yardım eden de olmayacaktır." ( Âl-i imran sûresi, âyet 22)
" Nitekim, âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalanlayan kimselerin yapıp ettikleri boşa gidecek. Ne yani, onlar yaptıklarının karşılığından başka bir şeyle ödüllendirilmeyi mi bekliyorlar?" ( A'râf sûresi, âyet 147)
" İnkârlarına yine bizzat kendileri tanıklık edip dururken, Allah'ın mescidlerini ziyaret edip onarmak Allah'a ortak koşanlara düşmez. Onlar, yaptıkları boşa gidecek olan kimselerdir; zira onlar ateşte yerleşip kalacaklardır."( Tevbe sûresi, âyet 17)
Malum olduğu üzere, bir mescidi, camiyi ziyaret edip içinde ibadet etmek, onun mânen imar etmek olduğu için küçük hacca " umre" adı verilmiştir.
Konumuza bu girişten sonra, fertleri ve toplumları mahveden yedi şeyden bahsetmek istiyorum: Rabbimiz, ümmete ve aziz milletimiz fertlerine doğru bir anlayış, Kur'anî ameller niyaz ediyorum. İsterseniz " mahveden yedi şeyden" bahsederek konuyu devam ettirelim.
" Rasulullah, mahveden yedi şeyden kaçının, dedi. Bunlar nelerdir, ey Allah'ın Resulü? dedi. Allah'a ortak koşmak, sihir yapmak, haksız yere cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, cephede savaştan kaçmak, suçsuz ve hiçbir şeyden habersiz namuslu kadınlara zina iftirasında bulunmaktır." başka bir rivayette, " " büyük günahların en büyüğü olarak Allah'a ortak koşmak ve anne babaya itaatsizlik yapmaktır." diğer bir rivayette " yalan şahitlik yapmaktır." buyurduğu belirtilmektedir.
Hakikaten, konuyu ayeti kerimeler ve zikredilen hadisi şerif ışığında inceleyecek olursak, Müslüman kitleleri, fertleri mahveden, inkıta uğratan söz konusu yedi şey , milletlerin iflahını kesmekte, bireylerin kıymet ve kametlerini dümura uğratmaktadır.
Yüce Allah'a ortak koşmak, büyük bir inkar, üstesinden gelinmeyecek bir felakettir. Ne demek aziz Kur'an Fatiha suresinde " ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım dileriz" buyurulduğuu halde, inanmış insanlar nasıl eğri-büğrü yollara sapar, çelişkili inançlar içerisinde yuvarlanıp dururlar.
Çeşitli hurafeler, yanlış kanaatler, bid'atlar insanlığı o kadar sarsmıştır ki, her köşe başında bir yanlış, bir türbecilik, yatırlardan imdat, istimdat isteme yanlışlığı aziz İslam'ı içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Türbelere çaput bağlamak, oralardan şifa, deva ummak , oralara mum yapmak nasıl izah edilecektir?
Toplum fertlerinin alışkanlıklarına bakınız ki, türbeye adakta bulunmak, oraya hediye takdim etmek, " şu işim gerçekleşirse, oğlumun, kızımın bahtı açılırsa, evlatlarım iyi bir işe girmiş olursa, diye türbeye adakta bulunmak Allah'ın gücünü inkar ve kabul etmemektir.
Sihir yapmakta öyledir. Nice nice hödükler, köşe başlarına oturmuşlar, insanları uyarmakta, onlara yardımcı olmak maksadı ile tehlikeyi önlemek bahanesiyle sihir, büyü yapmaktadırlar. Halbu ki, kimse kimseye zarar veremez güçte ve çapta olmadığı halde, insanlarımız bilmeyerek bu tür şeylere inanmakta, yaptırmakta ve alet olmaktadırlar.
Diğer taraftan yedi şeyden biriside " haksız yere cana kıymak" mes'elesidir. Gün geçmiyor ki, insanların birbirlerini öldürmesi, katletmesi, birbirlerin kurşun yağdırması, nice suçsuz insanların katline sebep olunmaktadır. Mahkeme kapıları, salonları bu tür cinaî olaylardan geçilmemekte, her evin baş köşesinde bir suç aleti silah arzı endam etmektedir. Şu alıntı yazıya dikkat çekmek istiyorum:
" İman-amel ayrışması tezine şefaat anlatımlarına sarılan gerçekten samimi dindarların amelsizliği küçümsemediğini ve ısrarla ameli öne çıkardıklarını bilmekle beraber, son tahlilde kültürü vahyin önüne geçirip dini onunla topluma sundukları için iş gelip " lailahe illallah cennete girer." " kalbinde şu şu kadar imanı olan cennete girer."
Ve " Günahları sevaplarından fazla olanlar cehennemde günahları kadar yandıktan sonra ateşten çıkartılıp cennete gönderilir." anlatımlarına dayandıklaarı için sonuç yukarıda söylediklerimizden farklı olmamaktadır.
Şefaat rivayetlerine herhalde bu gerçekler ışığında bakmak gerekir. Ölünceye kadar günah veya haram bataklığında debelenmeyi yaşam tarzı edinmiş ve Allah'ı, ahiret sürecini hatırlayıp günahtan tevbe ve istiğfar etmeyi aklına getirmeden, onun emirlerini tutarak kulluk etme görevini yerine getirmede, Allah'ın huzuruna günah yükü ile gitmekten utanmadan ve azabından korkmadan ölen sözde Müslüman bir insana acaba peygamber ve melekler ne diye şefaat edecektir?
Allah böylelerinden nasıl razı olacaktır ki Peygamberler ve melekler ona şefaat edebilmek için ondan izin isteyebilsinler?! Yoksa kalpte yerleşen ve davranışları yönlendirip şekillendiren olmasa da, imanın sadece adının bulunması kurtuluş için yetiyor mu?" ( Prof. İ. Sarmış, Şeytan Üçgeni, sayf. 349)
" Mahveden yedi şeyin kalan maddeleri"
" faiz yemek, yetim malı yemek " gibi maddelerdir. Gerek faiz yemek gerekse yetim malına tenezzül ederek zimmete geçirmek, toplumu iflah etmeyen maddelerdir. İslam adına, milletin başını ağrıtan faizcilik yapmak, alış verişte bulunmakla, yetim mallarını zimmete geçirerek löpür löpür yemek aynı hastalıktır.
Ayrıca bir diğer tehlikeli durum mevzu bahistir ki, " cephede savaştan kaçmak ve hiç bir şeyden habersiz namuslu kadınlara iftirada bulunmaktır".. Maalesef, günümüz mahkeme salonlarında bu tür iddialardan geçilmemektedir. Bu sebepledir ki, intihar vak'aları, silahlı vurmalar, kırmalar, çoluk çocuğun yetim öksüz kalması bu tehlikeli gidişattan dolayıdır.
Binaenaleyh, unutulmamalıdır ki, ahirette insanlara acımak, şefkat ve merhamet etmek olacaksa, yüce Allah herkesten daha şefkatli ve merhametlidir ve hiç bir kimsenin bilgi vermesine, aracılığına, müdahalesine, yalvarmasına, uyarmasına, hatırlatmasına ihtiyacı olmadan dilediğine şefaat ve merhamet ederek bağışlar ve azap etmez. Şu ayeti kerime de buyurulduğu gibi;
" Hakikat Rabbinden gelendir; sakın kuşkuya kapılanlardan olma." ( Bakara sûresi, âyet 147)
Netice olarak;
Ümmet olarak, Müslümanlar olarak yukarı satırlarda maddeler halinde zikredilen " Mahveden yedi şeyden kaçının" emrine uyacağız, hayatımız boyunca bu tür tehlikelere yaklaşmadan hayatımızı idame ettireceğiz.
Diğer taraftan, imanımıza sadık kalarak, bizler gibi beşer olan insanların öğütleri ve nasihatları dışında " şefaat ederim", " seni ahirette azaptan kurtarırım" sözlerine kesinlikle itimat ve iltifat etmeyip Allah'ın emirleri doğrultusunda kulluk yapmalıyız. Şu zikredilen ayeti celile de ifade edildiği gibi:
" İnsanlardan kimi de var ki Allah rızasını kazanmak için kendisini ( vakfeder). Allah ise kullarına karşı hep merhametlidir." ( Bakara sûresi, âyet 207)
Yukarı satırlarda da ifade edildiği gibi, fesâd, anarşi, terör, bozgunculuk ve her tür toplumsal kokuşmalara itibar ve iltifat etmemek her Müslümanın ameli olmalıdır ve inancı olmalıdır,
Çünkü, fesad çıkarmak,bir şeyin doğal ve tabii halini bozmak, onu doğasından ve yerinden etmektir. Şu zikredilen ayeti kerime meali ile mevzumuzu sonlandıralım:
" Her insan, yaptığı bütün iyilikleri de kötülükleri de karşısında bulacağı o günün kendisinden fersah fersah uzak olmasını ister. Ne ki Allah, kendisine karşı dikkatli olmanızı ihtar eder: Zira Allah'ın kullarına şefkati tariflere sığmaz. " ( Âl-i imran sûresi, âyet 30)
Rabbimiz!.. Ümmete ve milletimize sırat-ı müstakim yolundan ayrılmamayı nasibi müyesser eylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın