KURTULUŞA ERMENİN YOLU
KURTULUŞA ERMENİN YOLU; İSLAM'IN ŞARTLARINI YERİNE GETİRMEKTİR!..
" De ki: " Benim tüm istek ve arzum, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah'a armağan olsun." ( En'âm sûresi, âyet 162)
" Gel sen Allah'ın sana verdiklerini doğru yolda harcayarak âhiret yurdunun ( mutluluğunu) ara, üstelik dünyadan da nasibini unutma! Allah'ın sana iyilikte bulunduğu gibi, sen de ( başkalarına) iyilik yap ve sakın ola yeryüzünde haddi aşarak bozgunculuk edeyim deme; çünkü Allah bozguncuları asla sevmez!" ( Kasas sûresi, âyet 77)
Malumdur ki, tarihte Karun'un Hz. Musa ile akrabalık bağları ve ilgisi olan İbranî milletine mensup biri olduğunu ima etmektedir ayet. Bu aidiyetine, mensubiyetine rağmen Karun, haklının yanında değil güçlünün yanında yer aldı.
"Kur'an'ın sarih ifadelerinden anlaşılacağı üzere Allah'ın rızasına ve dolayısıyla ebedi saadete uzanan yolun nasıl bir yol olduğu, bu yol üzerinde yürürken nelere riayet edilmesi ve nelerden kaçınılması gerektiği net olarak bellidir.
Çok merhametli olan Allah, kullarının selameti için gerekenleri bildirmiştir. Kulun bu yol üzere müstakim olmak mecburiyeti vardır. Yolu işaret eden yukarıdaki ayetler İslam'ın rükunlarından başkası değildir. Kurtuluşa ulaşmanın şartı, İslam'ın şartlarını yerine getirmek, hakkıyla iman edip, müttakilerden olmaktır.
Felâh kavramı, halk arasında dünyevi başarı ve mutluluk anlamlarından ziyade ' ebedi kurtuluş' anlamıyla kullanılmaktadır. Ancak kavramın kullanım şekline derinlemesine bakıldığında felâh'ın Müslüman toplumların zihninde doğru yerde durmadığı görülecektir.
Kur'an hayatı bütüncül bir yaklaşımla tamamen kavrar, ona tabi olanların tüm hayatını düzenleyerek Allah'a doğru yönlendirir ve bu durum " De ki; Şüphesiz benim namazım , ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir." ( En'âm 162) ayetinde ifadesini bulur.
Oysa günümüzde toplumun algılaması bu yönde görünmemektedir. Felâh, İslâm'ın kendisi olarak anlaşılmak yerine bir takım ibadetlerin şahsına indirilmiş durumdadır.
Namaz, oruç, hac gibi ibadetler müstakil olarak felâh kapısı olarak algılanmaktadır. Normal zamanda namaza gereken hassasiyeti göstermediği halde Cuma namazını kaçırmayanlar, ömrünü son demini Hac'da geçirmeye çalışanlar, sürekli tespih çekip bazı duaları binlerce defa tekrarlayanlar bunun bariz örnekleridir.
Aynı şekilde bazı gün ve gecelerin, özellikle Rasulullah'ın (sav) doğum yıl dönümlerinin, Ramazan'ın son günlerinde aranan Kadir gecesinin, Berat gecesi ve diğerlerinin kutsal kabul edilerek, sabahlara kadar namaz kılıp gözyaşı dökülerek, felâh bulunacağına inanılmaktadır.
O zamanlarda camileri dolduran halka sürekli olarak " göklerdeki kapıların" ancak bugünlerde açıldığı şeklinde yapılan telkinler, bunlarla birlikte, " Lâ ilahe illallah diyen kurtulur" veya " benim ashabım yıldızlar gibidir, hangisine tutunursanız kurtuluşa erirsiniz" şeklinde gelen rivayetlerin de " kurtuluş" konusunda halkın zihninde kökleşmiş bulunan yanlış inancın büyümesinde ve sürdürülmesinde katkısı büyüktür. " ( İktibas, Şubat 2008, sayfa 10-11)
Ne acı ki , bizler bu tür yanlışları, algılamaları her defasında yazmakta, söylemekte ve insanlığın, okuyanlarımızın bilgisine sunmaktayız. Tabii ki, her defasında gerek haftalık cuma namazlarını kılanlar, gerekse kutsal (!) gecelerin abonmenleri tarafından veya, tarikat mensupları müridan tarafından kınanmaktayız.
Adamcağız, cuma günü, cuma saatine kadar kahvede kumar oynamakta veya çayhane önünde gıybet, malayani ile meşgul olmakta, cuma salaları, ezanı okunmaya başladığı zamanda hemen alel acele , yarım yamalak abdest alarak iki rekat cuma namazını kılmaya koşmaktadır..
Cuma namazı bitiyor, iki rekatı eda etmiş oluyor, daha camiden çıkar çıkmaz hemencecik kahvede yerine alıyor ve kaldığı yerden iskambil oyununa devam ediyor.. Şimdi, sormadan edemiyorum. Bu mudur kurtuluşa ermenin yolu?
Veya kutsal geceler denilen zaman dilimlerinde, insanlar sayılı ibadetlere boğdurularak, sabaha kadar ibadet, şu kadar tesbih, sonrasında dua ve kurtuluş beratını alarak, malayani yuvalarının yolunu tutmak ne demektir?
" Toplumun benliğinde yerleşmiş yanlış yaklaşımlar maksatlı ellerce okşanarak beslenmektedir. Bu tür inanışların İslam'da en ufak bir yeri, Kur'an'ı Kerim'de dayandığı bir tek ayet olmamasına rağmen toplum bilinçsizce atasından gördüğünü taklit etmeye devam etmektedir.
Kur'anî bir perspektife kavuşmadan da bu yaklaşımın terk edilmesi mümkün görünmemektedir. Her ne kadar felâh kavramı günlük hayata teşmil edilerek kullanılmasa da dünyevî başarı ve mutluluk anlamlarını da içerir.
Mü'minler ahiret hayatını düşündükleri gibi dünya hayatında da başarı ve mutluluk sahibi olmaya çalışırlar. Mü'minler hem ahireti gözetirler hem de dünyadan helal ve temiz yollarla yararlanmanın yollarını ararlar.
Dünyevî yönüyle felâh, maddi ve manevî kazanımlar olarak değerlendirilebilir. Bu kazanımların büyüklüğü ise tâbi olunan imtihana bağlıdır. Mü'minler esas ahirette kârlı çıkma maksadını koruyarak, bu kazanımların peşine düşerler. Allah'ın takdir ettiği ölçülerde de maddi veya manevi hedeflerine ulaşabilirler." ( a.g.d.sayfa 11)
Sonuç olarak;
Felâha ermenin, ulaşmanın yolu, Kur'anî emirlere, Nebevi tavsiyelere göre, "Menzil kapısı"na dayanarak, bir an için bir kâse çorba yudumlamaktan geçmemektedir.
Veya, İstanbul sokaklarında, sarık ve cübbe sallayarak, volta vurmak da hiç değildir. Kurtuluşa, felâha ermenin yolu, " öze dönüştür" .. Ne demek "öze dönüş".. Tıpkı Asr-ı Saadet Müslümanları gibi Kur'an'ı anlamak, emirlerini yerine getirmek, bu uğurda tıpkı sahabe hayatı gibi bir hayatı tercih ederek, yaşamaktan geçmektedir.
Sayılı tesbihler, haftalık cuma namazını kılmalar, sonrasında ise, kutsal zannedilen (!) gecelerde, örneğin mevlid gecesi, berat gecesi, miraç gecesi ve regaaib gecelerinde bayramlaşıp, o günleri bayram havasına büründürmekten geçmemektedir.
Onun içindir ki, Müslüman; hayatı boyunca Kur'an'ı anlayacak, çok çok okuyarak ve emirlerini hayatımızda ve millet hayatında tatbik ederek, felaha ve kurtuluşa erebilme inancımızı unutmamalıyız.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın