KUR'AN'LA, DİRİLERİ UYARMAK!
" Bununla onun,diri olanları uyarmasını ve kâfirlere cezanın hak olmasını istedik." ( Yâsîn sûresi, âyet 70 )
Malum olduğu üzere, aziz Kur'an'ın " kalbi" olarak, Resulullah (sav) tarafından vasıflandırılan Yâsîn sûre-i celilesi, ne acı ki, milletimiz tarafından, genellikle ölülere okunup, mezarlara üflenir olmuştur.
Oysa, bu aziz sûre, Mekke'de nazil olmuş olup, üç ana konuyu izah etmektedir: Birincisi, öldükten sonra dirilme ve haşre iman, ikincisi: belde halkının kıssası, üçüncüsü: Âlemlerin Rabbinin birliğini gösteren kesin delillerdir.
Bu mübarek Yâsin sûresi, vahyin doğruluğu ve Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğinin gerçek olduğuna dair Kur'an üzerine yemin ile başlar. Sonrasında ise, azgınlık ve sapıklıkta devam eden ve son peygamber Muhammed (sav)'i yalanlayan, dolayısıyla üzerlerine Allah'ın azap ve intikamı hak olan Kureyş kafirlerinden söz eder.
Yâsîn sûresi, vahyi ve peygamberliği yalanlamanın sonucundan sakındırmak maksadıyla, peygamberleri yalanlamış olan Antakya beldesinin halkı ile ilgili kıssayı anlatır. Daha sonra aynı belde halkı tarafından şehid edilen davetçi Habip Neccar'ın vak'asını anlatır. Onu şehid edenleri, Yüce Allah; mühlet vermeksizin öldürücü ve yok edici şiddetli bir sesle cezalandırmıştır.
Üzülerek ifade etmeliyim ki,Yâsîn sûresi; sadece ölü ruhlarına ve mezarlıklarda kabirler üzerine okunmaktadır. Halbuki, Kur'an'ın hiç bir ayetinde, " Kur'an; ölülere okunur" diye bir emir, bir işaret bulunmaz iken, aziz kitabımızı "mezarlık kitabı" haline getirenlere ne demeliyiz?
Zaman zaman ölüleri teşyi etmek için kabristanlara gitmekteyiz. Orada, hoca efendinin güzel sesi ve anlamı anlaşılmadan okunan Yâsîn sûreleri ve Kur'an'dan değişik ayetler.. Halbuki;
Yâsîn'in içeriğine nüfuz etmiş olsaydık, orada, Allah'ın birliğini ve gücünü ifaden eden delilleri okumuş ve öğrenmiş olurduk. Üzerinde yaşamış olduğumuz yeryüzünün kupkuru hayat dolu sahnesini, gündüzün kendisinden ayrılmasıyla kapkaranlık bir hal alan gece sahnesinden, Allah'ın kudretiyle, sapmadan bir yörüngede dönen parlak güneş sahnesinden, yörüngelerinde derece derece şekil alan aydan ve ilk insanların nesillerini yüklenip taşıyan dolu gemiden bahseder ki bunların hepsi Allah'ın gücünü gösteren apaçık delillerdir.
Yâsîn sûresi; kıyamet ve onun korkunç hallerinden, üfürüldüğünde insanların kabirlerinden kalkacağı diriliş ve haşir üfürüğünden, cennet ve cehennem ehlinden, o korkunç günde mü'minlerle suçluların birbirlerinden ayırt edileceğinden sonuçta bahtiyarların Naîm cennetlerinde, bedbahtların da cehennemin alt tabakalarından bahseder.
Sonuç olarak;
Maalesef, Müslüman millet olarak, aziz Kur'an'ın engin ve eşsiz derinliğine inememekteyiz. Yaşayanları, yani dirileri kurtarmak, ruhen diriltmek için bir gayret sarfetmiyoruz.!..
Onun içindir ki, millet fertleri olarak, her alanda mağduruz, KuR'an adına mahrumiyetleri yaşıyoruz. Mirasta, evlilikte, boşanmada, ahlakta, devlet idaresinde, faizde, alış verişte, toplum ahlakında ve benzeri tüm alanlarda sefilleri yaşıyoruz.
Kur'an'ın okunması, anlaşılması ve emirlerinin yaşanması yerine, ölü ruhlarına ve kabir üzerlerine Yasin okuyarak, mevlit okuyarak, 7.40 ve 52 nci gün ve gecelerini ihdas ederek, kutlayarak, ölmüşleri kurtarmaya çalışıyoruz.
Rabbim!.. Bu aziz millete Kur'an'ı; okumayı, anlamayı ve emirlerini bihakkın milletçe yaşamayı nasibi müyesser eylesin.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın