KUR'AN'IN, MÜMİN BİR KALP, KUTLU BİR AĞIZLA BULUŞMASI!..
" İşte kendisi hakkında hiçbir kuşkuya yer olmayan bu ilâhî, takvâ sahipleri için bir hidayet rehberidir." ( Bakara sûresi, âyet 2)
" Kuşku"nun ( rayb) niteliği konusunda iki ihtimal var. 1- Kur'an'ın işleviyle ilgilidir ve " Muttakiler için hidayet olduğunda şüphe yok" anlamına gelir. 2- Kur'an'ın mahiyetiyle ilgilidir ve bu sûrenin 23. âyetindeki meydan okuma buna bir karşılıktır.
Bizce kuşku vahyin kaynağına yöneliktir. Bu ise yalnız vahyin muhatabı olan Peygamber'e değil, aynı zamanda vahyin sahibi olan Allah'a da bir iftiradır. " ( Kur'an Meali) Şu ayeti kerimeye dikkat çekmek istiyorum:
" Artık Kur'an okunurken onu can kulağıyla dinleyin ve sesinizi kesin ki rahmete nail olabilesiniz!" ( A'râf sûresi, âyet 204)
Aziz Kur'an, güzel sesle okunduğu zaman, kalplere hitap etmekte, gönülleri huzura erdirip, inşiraha ulaştırmaktadır. Hele okuyan karinin Kur'an'ı yaşaması, emirlerini bihakkın tatbik etmesi, okumaya, kıraate ayrı bir ahenk vermektedir. Onun içindir ki,
Milletimiz, Kur'an okumaya ayrı bir değer vermiş, hele mahreci hurufatına gerekli ehemmiyeti göstererek, tecvidli okumayı Kur'an okumada olmaz olmaz şart kabul etmiştir. Şu alıntı yazımı dikkatlere sunmak istiyorum:
" Kur'ân kıraatinin bu ontolojik ve zatî niteliği sebebiyledir ki , bu ilkelerin göz ardı edilebileceği hiçbir durum, zaman dilimi ve bir mekân tasavvur edilmemelidir. Ekranlarda Kur'ân okumak söz konusu olduğunda, öncelikli olarak içselleştirilmiş olması gereken kıraat ve tecvid bilgileri, daha önemlisi bunların olabildiğince üst düzeyde ve büyük bir beceri , estetik ve içtenlikle tatbik edilmesi; hiç bir ayırım gözetmeksizin, şehrin, mahallenin bir kenarındaki her hangi bir isimsiz caminin ya da mescidin imamı ya da müezzini için de mutlak surette olmazsa olmazdır!
Yine belirtmekte fayda mülahaza ediyoruz ki, Kur'ân okuyucusunun ( el-Kâri) yaşının ilerlemiş ya da çok genç , henüz deneyimsiz olması; yine, dünyevi meşguliyetlerinin yoğun olması da onlara asla Kur'ân kıraatinde bir takım hatalar ( lahn-i hafi, lahn-i celi) yapma, ilahi lafızlardaki anlam derinliğini ve ilâhi estetik güzelliği aksettirme konusunda dikkatsiz davranma bahanesini vermez.
Tam aksine; en büyük kentin en büyük camiinde veya küçük bir kentin küçücük bir mescidinde / camiinde imam ya da müezzin olsa, cemaat sayıca son derece az dahi olsa, o kimse Kur'ân'ı, sanki tüm insanlığa , hatta tüm evrene okuyormuşçasına derin bir zihnî ve manevi yoğunlaşma içinde dikkatli, coşkulu ve mahir bir şekilde okumakla yükümlüdür.
Buradaki içtenlik ve samimiyet öyle olmalıdır ki, dinleyen kimse, Kur'ân'ı sanki ilk defa ve de nerdeyse bu sahada meşhur olmuş İbn Mesud, Ebû Musa el- Eş'ari veya Zeyd b. Sabit gibi sahabenin yahut meşhur kıraat alimlerınden birinin mübarek ağızlarından dinliyormuşçasına , bürüyücü bir haşyet, tefekkür ve varoluşsal bir huzur atmosferine girebilsin. Kur'ân tilâveti esnasında mazhar olduğu manevi ve estetik bir arınma ( tezekki) eylemi ile varlığını, evren ve varoluş küresi içinde yeniden yapılandırabilsin," Diy, İlmî Dergi, Prof. S. Kılıç, Cilt 55, sayı 4, sayfa 1089)
" Ey insanlık! Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde oluşabilecek her tür ( mânevi hastalık için bir şifa; inananlar için de bir yol harikatı ve bir rahmet gelmiştir. " ( Yûnus sûresi, âyet 57)
" Zımnen: İnsanın Allah'tan tek bir şey isteme hakkı olan, insan o hakkı hidayet istemek için kullanmalıdır. Âyet dört unsur içerir. İlk ikisi olan " ögüt" ve " şifa" herkesi kapsar. Öğüt düşüncenin, şifa duygunun inşası içindir. Son ikisi olan " rehberlik" ve " rahmet" insanoğlu içinden inananları kapsar. Zira vahiy ancak kendisine inanana rehberlik yapar., rehberlik yaptığına rahmet olur." ( Kur'an Meali)
" Hem ne zaman ( onlara) Kur'an okusan, seninle ahirete inanmamakta ısrar eden o kimseler arasına görünmez bir perde çekeriz." ( İsrâ sûresi, âyet 45 )
" ( akleden) kalplerinin üzerine onu anlamalarını engelleyen bir kapak, kulaklarına ise bir tıkaç yerleştiririz. Bu yüzden sen ne zaman Kur'an ( okuma anında) Rabbini belirleyerek ansan, nefretle geri dönüp uzaklaşırsın." ( İsrâ sûresi, âyet 46)
Netice ve sonuç olarak;
Aziz Kur'an; okuyanı doyurur, kalbindeki tüm kasavetlerii giderip, kalbin genişliğine rahmet kapılarını açmış olur. Oysa aziz Kur'an'ı okumayan ilâhi kelamı da okumaz; zira kâinatın dilini de iyice işitemez. Dolayısıyla,
İmanı ve küfrü tercih eden , bu özgür tercihi ile uyumlu olarak, Allah'ın koymuş olduğu psikolojik yasalara maruz kalır. Küfrü tercih edenin hakikate karşı kör ve sağır davranması onun için mazeret değildir, kendi tercihinin doğal bir uzantısıdır.
Diğer taraftan, " Kur'an'da Rabbini birleyerek ansan" şeklindeki ifade, Rasulullah'ın söyleyen bir özne olarak vahyin söylemine dahil edilmesinden daha çok, kıraatı tilavetten ayıran nokta olan metnin üzerinde düşünerek sonuçlar elde etme ve tefekkür yöntemiyle metnin açılarak üretilmesine delalet etse gerektir.
Zikrin, tüm vahiylerinin bir sıfatı olduğu ve aşkın bir kaynaktan fışkıran anlamı insan diline indirilmesini ifade ettiği hatırlanmalıdır.
Son sözler olarak, aziz Kur'an'ın hakkını vererek okumak, onun emirlerini anlamaya çalışmak her Müslümaanın üzerine düşen en önemli bir görevdir Kur'an'ı, en güzel şekilde okuyacağız, mahrecine, harflerine riayet ederek, diğer taraftan tecvid kaideleri oe ehemmiyet vererek okumalıyız.
Rabbimiz!.. Bizleri bu sevda ile haşreylesin. Aziz Kur'an, hem dünyamızı aydınlatsın, hemde uhrevi hayatımızı mamur etsin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın