Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

KUR'AN'I, UYANIKKEN TERKEDENLER

KUR'AN'I, UYANIKKEN TERKEDİP, YATARKEN BAŞLARININ ÜSTÜNE KOYANLAR!.. 


     " Yemin olsun ki biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını bilmekteyiz. Biz ona şah damarından daha yakınız," ( Kâf sûresi, âyet 16 ) 

     " Kullarım sana, beni sorduğunda ( de ki): "  Ben kendilerine ( kendilerine) çok yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edenin çağrısına cevap veririm. ( Kullarım) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler!" ( Bakara sûresi, âyet 186) 

     " Ey imanedenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Elçisine ( çağrısına ) cevap verin! Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz şöphesiz kii O'nun huzurunda toplanacaksınız." ( Enfâl sûresi, âyet 24) 

      Bu ayeti kerime de, vahyin diriltici özelliğine dikkat çekilmekte ve ilahi davetin insanların dirilişine vesile olacağı bildirilmektedir. 

     Ne acı ki, müslümanlar olarak, Kur'an'ın diriltici emrini kulak ardı ederek, onu efsun, büyü, tılsım, sihir, cin kovalama kitabı, şeytandan korunma ve benzeri bilinmeyen, görünmeyen şer güçlerin şerrinden  korunma aracı haline getirdik. 

      Maalesef, aziz Kur'an'a yaklaşımımız sebebiyle, Kur'an'ı, onun emirlmerini hayattan koparıp, başka yerlere taşımış olduk. Müslüman milletlerin kalkınması,. dünyayı idare etme yön ve yöntemlerine itibar etmediğimiz için dünyayı başkaları ele geçirmişler, dünyanın in'am ve ihsanını onlar yemektedirler. 

       Müslüman milletlerde, orada, burada sel sefil, perişan bir halde ya kurşunlara hedef olmaktalar, yahut da canlarını kurtarmak, bir Batı ülkesine sığınmak için soğuk denizlerde ma-ailece perişan olmaktadırlar. Onun içindir ki;

     " Günümüzde farklıyı fark edememek, anlayamamak, paylaşamamak, farklıya hayat hakkı tanımamakla sonuçlanıyor. Sistem, farklıyı marjinal hale getirmek için, en ilkel ve ahlak dışı tanımları piyasaya sürerek, farklıyı bu yolla dışlamaya çalışıyor.

     Farklılar, ideolojik anlamda etiketlenerek, ötekileştiriliyor. Böyle tanımlama yoluyla ötekileştirilenler bir alt-kültür topluluğuna dönüştürülüyor, kontrol ediliyor, bastırılıyor, sindiriliyor, sessizleştiriliyor.

     Ötekileştirilenlerin her düşüncesi, her davranışı, her eylemi medya aracılığıyla bir şekilde çarptırılıyor, karükatürize ediliyor. 

     Bütün bu yapılanlar, ötekileştirilen farklıların merkeze yönelmelerini, siyasal alana yönelmelerini otoriter yöntemlerle engellemek üzere yapılıyor. Farklı'ya hayatın her alanında , her safhasında, yer/imkan açmayan, farklı'ya saygı duymayan adil bir siyasal sistem düşünülemez.

    Farklı'ya baskının teamül haline getirildiği, sıradanlaştığı, bir toplumda hiç bir doğallığa izin verilmiyor demektir. " ( İktibas, Eylül 2008, sayfa 19, A. Müftüoğlu) 

     Yaşamış olduğumuz dünyada, baskı, cebir, şiddet ,terör, tamamen farklı bir algıyı, idraki konuşturmamak, illaki kendi sesi dışında başka bir sese,soluğa, netliğe, gerçeğe fırsat vermemektir. 

       Ama, bu gerçek tüm şiddete rağmen baskıya binaen, yoluna korkusuzca devam etmektedir. Her türlü baskıyı ilkeselleştirmiş cenahlar, netice de yorulacak, " pes" ettim demek zorunda kalacaktır. 

     Netice olarak; 

     Tüm inananların kendilerine yapılan bu hücumları def edebilmeleri için safların sıklaştırılması gerekir. Yabancı, ilkel, köksüz , iğreti yapılanmalara fırsat vermeyip, ilelebed olan bir oluşu yeniden, hemde yep yeniden ayağa kaldırmaları, batılın, sinsi, hin oğlu hin manevralarını boşa çıkarmaları gerekir. 

     Aksi halde, böyle gelmiş, böyle gidenr yanlışı ile oturup kalkarsak, emperyal düşünceler bizden, bizim üstümüzden ellerini çekmeyeceklerdir.

      Her alana el atacaklar, televizyonu ele geçirecekler, basını, yayını etkileyecekler, yazarı, çizeri, hatibi, konuşmacıyı susturacaklar, yanlış, sapık filmlerle ortamı velveleye vereceklerdir. 

     Hakkın sesini sindirmek, susturmak isteyen ekalliyetleri, mütecavizleri bilmemiz, tanımamız, onların hücumlarına, sapkın salvolarına karşı uyarıcı görevimizi yapmalıyız. 

       Örneğin, elli, altmış yıldan bu yana çevrilen filmler, görsellikler, artık miatlarını doldurmuş, bu aziz millet fertlerine, fertlerin inançlarına, iman manzumelerine hitap edemez duruma gelmiştir.

      Sanat alanımız inanca hitap etmeli, senaryolar millete kurşun sıkmamalıdır. Sanat sanat içindir ilkelliğinden ziyade, sanat, inanç için olmalıdır düsturunu ilke edinmelidir. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın