Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

KUR'AN'I ANLAMAK, İNSANI ANLAMAKTIR !.. 

     " O sizi de bir tek canlı varlıktan yaratmış, ondan da eşini meydana getirmiştir; yine O her iki cinsten dört tür hayvanı sizin yararlanmanız için emre âmâde kılmıştır; O sizi ( de) annelerinizin karınlarında üç kat karanlığın göbeğinde birbirini izleyen yaratma aşamalarından geçirerek halk etmektedir." ( Zümer sûresi, âyet 6) 

     Âyette zikri geçen " Âdem" olduğunu söylemek yoruma açıktır. Dolayısıyla ondan yaratılan " eş"in Havva olduğunu söylemek de öyledir. Arapça'da zevc her iki cins için de kullanılır. Nefs ise mânevî dişil bir kelimedir. 

     Yahudi kültüründen Araplara geçen " Kadın kaburga kemiği gibidir, zorlarsan çabuk kırılır." buyurmuştur. ( Buhari ve Müslim). Tabii ki bölgede atasözü haline gelmiş bu sözün aslının Yahudi kültürüne ait olması sözün yanlış olduğu anlamına gelmez. 

      Zira bu söz kadının hassas, nazik ve nazenin yaratıılışına bir atıftır. Bu hadis öncekinin girdiği kaynaklara " Kadın kaburga/kürek kemiğinden yaratılmıştır." ( Buhari 64-2, 31 .53) şeklinde de girmiştir ki,  bu aynen " İnsanoğlu aceleci bir yaratılışa sahiptir." ( 21: 37) veya " Allah sizi güçsüzlükten yaaratmıştır." ( 30:54) âyetine benzer bir kullanımdır ve elbette mecazdır. 

     Lafzen: " çiftlerin sekizi,, Deve, inek, koyun, keçi türlerinin erkek-dişi çiftleri kastedilmektedir. Embriyolojik açıdan " üç kat karanlık" , rahim içinde olup cenini saran ve " amniyon, koriyon, decidua" denilen üç koruyucu zarı ifade eder. ( Kur'an Meali) 

     Onun içindir ki; yazı başlığında da geçtiği üzere, Kur'an'ı anlamak, insanı anlamak demek olduğunu zikri geçern ifadelerle daha iyi anlıyoruz. Zaten, Müslümanların ve bilhassa milletimizin sınıfta kalmış olduğu noktalar bunlar olmuştur.

      Aziz Kur'an'ın mahreci hurufuna, meddi tabisine, gunnesine, izharına, ihfasına vermiş olduğumuz değeri, anlamına vermememizdir, Anlamına vakıf olmadan okunan hatimler, binbir hatimler, ölü ruhlarına gönderilen Kur'an hediyeleri, Müslümanları, insanı tanımakta, yaratılışını öğrenmekte bizleri geri planda bırakmıştır. 

     Halbu ki, Kur'an'ın, inzal sebebi insanı tanımak, yaşamını, toplumsal hayatını dizayn etmektir. Eee sen bunu yapma!... Sadece, mes'elenin ses güzelliği ile, savtıyla, sesin yankılanması ile ilgilen, tabii ki, bu da insanımıza bir şey kazandırmış değildr. Şu ayeti kerimeye dikkatinizi çekmek istiyorum:

     " EĞer siz kulumuza indirdiklerimize dair bir kuşku taşıyorsanız, haydi, hemen onun benzeri bir sûre getiriniz; ve eğer sözünüze sadıksanız, Allah dışındaki tanıklarınızı da yardıma çağırınız." ( Bakara sûresi, âyet 23) 

     " Onlar Kur'an'ın mânası üzerinde kafa patlatırcaasına derinliğine durmuyorlar mı? Eğer o Allah dışındaki bir kaynaktan gelmiş olsaydı , elbette onda bir yığın çelişki ve tutarsızlık bulurlardı." ( Nisâ sûresi, âyet 83) 

     Zikredilen bu âyeti kerime mealinden şu gerçeği çıkarmak, anlamak mümkündür:  İlâhi kelamda çelişki bulunmadığı, kelamın tümüne ilişkin genel bir hakikattir. Bu genel hakikatin bu bağlamda dile getirilmesinin ise bir sebebi olmalıdır. 

     O sebep Allahu a'lem 78'deki "( olan bitenin) hepsi Allah'ındır. " ifadesiyle 79'daki "Size uğrayan her iyilik Allah'tandır. başınıza gelen her kötülük de kendinizdendir"  âyetleri olmalıdır. Allah'ın gör dediği yerden bakmayan ilk bakışta ikisi arasında çelişki vermiş gibi görecektir.

     Gerçekte çelişki görülende değil görende görenin zihnindedir. Kusuru bakışında değil de baktığında arayan kaybetmiştir. Buna benzer durumlarda doğru formül âyetin başındaki cümledir. ( Kur'an Meali) 

     Demek ki, Müslümanların eksiği, yanlış bilgisi  Kur'an'ı anlamamak, emirlerine göre yaşamamaktır. Zaten, dün bu gündür Müslümanlar bunu yapmış, yani Kur'an'ı anlayarak okumuş olsalardı, yeryüzünde " sürgün Müslümanlar, başkalarına iltica edenMüslümanlar" olmayacaktı. 

      Ne yerlerini, yurtlarını terkeden, yabancı diyarlara iltica eden kitleler bulunmayacak, her Müslüman kendi doğmuş olduğu vatanı güzelleştirecek, imar ve mamur edecekti. 

     " Onlar ki ( fııtrat) sözleşmesinden sonra Allah'ın ( aldığı) sözü bozarlar, Allah'ın kurulmasını emrettiği bağları kesip koparırlar ve yeryüzünde ahlâkî çürümeye neden olurlar işte şunlardır hüsrana uğrayanlar!" ( Bakara sûresi, âyet 27 ) 

     Zikredilen bu ayeti kerimede, burada koparılmaması emredilen bağlar dört şıkta özetlenebilir: 1- İnsanın kendisiyle olan bağı. 2- İnsanın Allah'la olan bağı. 3- İnsanın insanla olan bağı. 4- İnsanın tabiat ve evrenle olan bağı. 

     Bu ana şıkların altına akıl-vahiy, dünya-âhiret, lafız-anlam, madde-mâna, birey-toplum , zengin-yoksul, karı-koca , yöneten-yönetilen vb. gibi bir çok bağ kurulabilir. Öncelikle anlıyoruz ki,

     Allah'ın koparılmamasını emrettiği bağlar, bütünüyle insanı ve insan hayatını ilgilendiren bağlardır ve bu bağların korunması ferdi ve toplumsal barış ve huzuru garanti ederken, birbirinden koparılıp ayrılması bunları yok etmektedir. Âyetin son bölümünde buna sebep olanların kaybedecekleri ve zımnen kaybettirecekleri vurgulanmaktadır ( a.g.meal) 

     Netice olarak;

     Yukarı satırlardan beri anlatmaya çalışmış olduğumuz mes'ele, Kur'an'ın okunarak anlaşılması, hayata hakim olması mes'elesidir. Yoksa, bizler, Kur'an'ın, güzel savtla, sesle, mahreci hurufatına önem verilerek okunmasına zıt, karşıt değiliz. 

     Karşıt olduğumuz husus, Kur'an'ın; anlamsız, içeriksiz, anlamadan, hayata hakim olunmadan okunmasıdır. Zaten aziz Kur'an bunun için  vahyedilmemiş, başta Rasulullah (sav) böyle bir anlayışa müsaade etmiş, nede işlevsiz, içeriksiz bir Kur'an okunmasını tasvip etmemiştir. 

     " Doğrusu insanı yaratan Biziz ve iç beninin ona neler fısıldadığını iyi biliriz.  zira Biz insana şah damarından daha yakınız." ( Kaf sûresi, âyet 16) 

     Dolayısıyla, İnsan için kendi başına bırakılmayacak kadar önemlidir. Zira dışarıdan hiç müdahale olmasa dahi, içindeki imkanı zaafa dönüştürerek ya kula kul olur ya da kulu kendine kul eder. 

     Sonuçta vesveseden vicdanının sesini duyamaz olur. O sesi duyması için şah damarına , yani kendisine yaklaşması şarttır. Şeytani fısıltının fiil ile ifadesi iç beni ayartmalarının sürekli değişken ve kestirilemeyen yapısına delalet eder. Âyet, Allah'ın Yaratıcısına yabancılaşmayan insana kendi benliğinden de yakın olduğunu beyan eder.. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın