KUR'AN'DA, KABİR HAYATI VAR MIDIR?.. -5-
" Ve sura üflenecek; derken Allah'ın diledikleri dışında göklerde ve yerde bulunan herkes dehşetten çarpılmışçasına düşüp bayılacaktır. Sonra bir daha üflenecek, işte o zaman onlar yerlerinden doğrulup ( gerçeği) görecektir." ( Zümer sûresi, âyet 68)
Mahşer günü, insanlar uyandıklarında şaşkın şaşkın " yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" diye ifade de bulunmaları, kabir yaşamının olmadığın bizlere göstermektedir.
Şayet, kabir aleminde azap çekmiş olsalardı, nimet görmüş bulunsalardı, mahşer dirilmesine şaşırmayacaklardı. Çünkü kabir hayatında iken, kabirden sonraki hayatlarını , mahşer alemindeki dirilişi bol bol düşünmüş ve mahşeri bekliyor olacaklardı.
".. Kabir azabı, bilinmesi ve sakınmak için inanılması bu kadar önemli olduğu halde, niçin Kur'an'da zikredilmemiştir? Bu soruya şöyle cevap vermeye çalışır; " Allah Rasulüne iki vahiy vermiştir, bunlardan biri kitap, diğeri hikmettir, hikmet ise sünnet/hadistir."
Özetle Kitap'dan delil olmayınca, hadislere müracaat edilmesi gerektiğini söyler. Hadislerin delâletleri/ anlamları bu mevzudaki ayetlere göre çok açık ve berraktır. Lakin ahad rivayetler itikat konusunda hüccet olamaz.
Kaldı ki; hadisler kesinlikle vahiy değildir. Peygamberimizin vahiy namına aldıkları Kur'an'dan ibarettir. Kabir azabı ile ilgili hiçbir rivayet mütevatir de değildir. Öyleyse şekk üzerine yakîn bina edilemez. Şüphe üzerine itikat oturtulamaz.
Kabir hayatı varsa, bu konu semiyyat konusudur. Kabir ile ilgili meseleler gayb konusudur. Gaybı melekler de dâhil olmak üzere hiç kimse bilemez. Bu konuda vahyin dışında hiçbir bilgi, sahih bilgi kaynağı olamaz. Peygamberin Allah'tan aldığı tek vahiy ise Kur'an'dır. İtikat konularında hadislerin delil olarak kabul edilmesi, Kur'an'ın dışında da vahiy olduğunu kabul eden bir geleneğin ürünüdür.
Günümüzdeki bid'atlerin ve itikadî sapmaların çoğu bu hadis rivayetlerine dayanır. Bu ahad rivayetleri Kur'an'a arz etmeden kabul etmek, kitabı metbû/uyulan konumundan, tâbî/ uyan konumuna indirmektir. Bu ahad haberleri dinde hüccet kabul edenlerin dine verdiği zarar, kabul etmeyenlerin verdiği zarardan daha büyüktür. Ahad haberleri Kur'an'a rağmen hüccet kabul edenler, dini bu zannı/kesin olmayan haberlere dayandırmış olmaktadırlar." ( mehmetselvi.wordpress.com)
Böylesi kat'î olmayan rivayetler, anlatımlar, genelde tarikat evlerinde, müridanı kandırmak, inandırmak, onların kişiliklerini, kimliklerini yok etmek, birer "koyun" misali hale getirmek için anlatılmaktadır.
Malum olduğu üzere, koyun sürüleri, önden giden başa tabidirler. Baştaki nereye giderse, arkadan gelenlerde onu takip etmekte, uçurum da olsa, derin sel suları da olsa peşinden yürümektedirler ve atlamaktadırlar.
Müridan ve şeyh meclislerinde asıl konu, kabir alemi, ölüm, öldükten sonra, münker ve nekirin gelmesi, hesap sual mese'eleleridir. Ameli salih olmayanlara topuzlarla eziyet ve azap edilmesidir. İşte o anda, bir kurtarıcıya ihtiyaç bulunmaktadır. İşte, o kurtarıcı da şeyh efendi(!)dir..
" Özetle; ölen kimsenin zaman algısı öldüğü anda durmakta ve kıyamet günü yeniden devreye girmektedir. Ölüm anındaki nimet ve azap hissi, yeniden diriliş ile birlikte kaldığı yerden devam etmektedir.
Ölüm anında şehadet şerbetinin lezzetini tadan bir şehit, o tat ile yaşadığını ve onunla uyandığını hissetmektedir. Hakeza, Firavun ve adamları da ölüm anında hissettikleri acıyı ve azabı hissederek uyanmaktadırlar. Tıpkı narkoz ile dindirilen acının etkisi narkoz bittikten sonra kaldığı yerden devam etmesi gibi.
Kur'an'da kabir hayatı, ruhun öölmezliği gibi konularda herhangi bir delil yoktur. Hadisler ise subutu zannî olduğu için itikatta hüccet olma şansına sahip değillerdir. Ayrıca hayat olmadan ilim/hissetme/şuur, beden olmadan da hayat/canlılık olamaz. Zaten kabir azabını hem bedenen hem de ruhen olacağını söyleyenler beden ve ruh ikilisinin aynı anda bulunmasını bu yüzden şart koşmuşlardır. " ( a. g. site)
Üzülerek ifade etmeliyim ki, bizim hurafeciler, insanların his ve inançlarını sömürenler, ölen insanın tüm fiili halleri, zaman algıları durmakta , stop etmekte olduğu halde, kıyamet alemine kadar hiç bir işlevi olmamasına binaen, bizim gelenekçiler, hikayeciler, kabir üzerinden hikaye uyduranlar boş durmamaktadır.
Hatta, öylesi yorumlar, anlatılar olmaktadır ki, ölülerin, kabirde birbirlerine misafir gitmekte, komşuluk yapmakta, ziyaretleşmekte bulunduklarını ballandıra ballandıra izah etmektedirler. Cuma akşamları, mübarek gün ve gecelerde yakınlarına, eş dostlarına ziyaret gelmektedirler.
Yakınlarının sohbetlerine müdahil olmasalarda, konuştuklarını duydukları, işittikleri, güzel bir şekilde dinde yeri olmadığı halde, Kur'an'da böyle bir durumun söz konusu olmadığı halde, uyduruk şeylerle insanları aldatmaları, ne kadar ilginç ve tuhaf değil midir? Şu ayeti kerime mealine dikkat çekmek istiyorum:
" Cansızken size hayat bahşeden, ardından sizi öldürecek ve ondan sonra da diriltecek olan en sonunda sizi kendisine döndürecek olan Allah'a karşı nasıl olur da nankörlük yaparsınız?" ( Bakara sûresi, âyet 28)
Yani, siz varlıkta var idiniz. Fakat hayat sahibi değildiniz. Hayata gelmeden de " varoluş" açısından var idiniz. Allah, varlıkta dağınık olarak bulunan " siz"e ruh üfleyerek diriltti. Bu, 1- Ölümün varlığın zıddı anlamında bir " yokluk" olmadığını, 2- Ölümün hayatın zıddı olduğunu, 3- Ölümün hayatın başlangıcı olduğunu gösterir.
Sonuç olarak;
Biliyorum ki, bu tür makalelerimiz, yazılarımız tepki görecektir. Çünkü, kabir mevzuunda alışılmış, alıştırılmış bir inancımız mevcuttur. Bu yerleşik inancı bir anda bitirmek, insanları doğruya getirmek zor bir hal olacaktır.
Ama, şuna inanıyorum ki, Müslümanlar, okudukça, bu hususta bilgi sahibi oldukça, hikaye türü anlatılar, hususlar kendiliğinden yok olacak, dirilişin, yep yeni bir hayatın kıyamet günü olacağını anlayacaklardır,
İnsanın, dünyadaki iyi ve kötü hallerinin, tamamen mahşerde göz önüne alınacağını bilmeliyiz. Sorgu ve sualden sonra, cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme yollanacaktır. Öylesi, anlatımlarda mevcuttur ki, bu zorlu anlarda " şefaat" mes'elesi gündeme gelecek, birileri, günahkârları kurtarmak için aracılık yapacakları düşünceleri tamamen uydurma, Kur'an dışı mes'elelerdir.
" O gün ağızlarına mühür vururuz; ve Bize onların elleri konuşur, ayakları yaptıklarına şahiitlik eder." ( Yâsîn sûresi, âyet 65)
Bu ve benzeri ayetlerden anlıyoruz ki, Yüce Rabbimiz! " Oku sicilini! Bu gün kendi hesabını görmek için sen sana yetersin!" ( 17/14) . " O gün.. yerin dibine geçmeyi temenni ederler, fakat onlar Allah'tan hiç bir şeyi gizleyemezler." ( 4/42)
Rabbim!.. Ümmete ve milletimize Kur'anî şuur ve bilinç nasip eylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın