KUR'AN'A GİDELİM !..
Keşke!.. Ümmet ve millet olarak her mes'elemizi aziz Kur'an'a götürsek, ondan onay alarak işimize koyulsaydık daha mükemmel, daha sağlıklı olmaz mıydı?
Dün-bu gündür yaşamakta olduğumuz perişanlıklar, rezaletler, tüm olumsuzlarda Kur'an'a gitmeyişimiz, ona danışmadığımızı, onu okuyup, anlayıp ve emirlerini yaşamadığımız mevzu bahistir.
Alemi İslam, asırlardan beri " el kapısı"na baktığı, nazar ettiği için perişan, payimal ve hırpani bir şekilde yaşayıp gitmektedir. Bir biz değil, tüm alemi İslam ülkeleri, bu keşmekeşliğin içerisinde boca olmuş, pisliğin içerisine battıkça batmaktadır.
Her işimizi, her gücümüzü, her eylemimizi, her türlü meşguliyetimizi Kur'an'a götürseydik, ona danışmış, oradan almış olduğumuz mükemmel fikir ve düşünceleri hayatımıza aktarmış olsaydık, alemi İslam, mahvı perişan olmaz, onun bunun kapısında dilencilik pozisyonunda bulunmazdı!..Şu alıntımı dikkatlice teati edelim:
" Kur'an'a gidelim. Kur'an'a gitmezsek ne olur? Kur'an'a gitmezsek ne olacağınıda bize Kur'an göstermiştir. Bizim Kur'an'ın bu sorulara getirdiği cevaptan bile haberimiz yok.Çünkü hiç okumuyoruz.
' Kur'an'a gitmezsek ne olur'un cevabı var Kur'an'da. Oun bir anlasak yerimizden kalkmaya başlayacağız. Ne olur? Eski dinleri gösteriyor. Ne olacak efendim işte hristiyanlığa bakın, en yakını odur. En çok ondan örnek veriyor.Ne olacağını, gösteriyor orada.
Ne olacak? Din ya konsüllerin ya da reformatörlerin - ikisi de dinin başına beladır- tasarrufuna girecek ve tevhidi şirke götürecek. Şimdi biz son derece şeytanî bir tuzakla karşılaştık, uzun zamandan beri. Biz bütün hayatımızda ' Dini Kur'an'a teslim edelim, reform kargalarına söz hakkı kalmasın' dedikçe ' Kur'an'a gidelim' dedikçe , ' bunlar reform yapacak' diye şeytan uşağı gibi etrafta fesad yaydılar.
Bizim hayatımız bununla mücadeleyle geçiyor. Yani müslümanın başına şeytanın iki kolundan kaynaklanan, iki başlı bir oyun tezgahladılar.
Birisi hurafeyi din zanneden, Kur'an'ı dinin dışına çekerek boğmak isteyen din yobazlarından geliyor. Biz ' dini hurafeden temizliyelim' dedikçe, ' bunlar reform yapacak' diyordu. Reformu sen yaptın da Allah'ın dinini bu hale getirdin. Şimdi onu temizliyelim, Allah'ın kitabı temizlensin! Bütün söylediğimiz bu. " ( 1. Kur'an Sempozyumu, say. 410)
Örneğin, millet olarak genellikle Hanefi mezhebine mensup milletiz. Ama, gelin görün ki, Ebu Hanife'yi tanımıyor, onun ilginç prensib ve yaşamını kabul etmiyoruz.
İşte, ümmetin ve milletimizin yaşamış olduğu problem bunlardır. Hurafe, uyduruk inançlar, Kur'an'a ters düşen eklektik bilgilerdir. Milletimizin, eklektik bilgileri din, dini emir zannetmesidir.
Ebu Hanife, neyin, nelerin mücadelesini kimlere karşı yapmıştır, ne için zindanlarda mahpus halinde şehid edilmiştir? işte bunu bilmek istemiyoruz.
Zaten, millet olarak, onun inkilapçı fikirlerini, düşüncelerini bilmiş olsaydık, onu hemen tu-kaka eder, ' bu da reformisttir" yaftasını onada yakıştırır, süratle ondan uzaklaşırdık. Maalesef;
" Hayatî çıkarları bu din yobazının hezeyanlarına bağlı olan ikinci grup da orada bekliyor., siper almış bekliyor. O bunu dediği zaman, o da oradan atışa başlıyor: " Tamam, şu Ahmet, Mehmet, falanca-filanca, Abduh, Akif, falan-filan bunlar dini reforma tâbi tutuyorlar. Aman ha dikkat edin!'
Sormuyor ona ki ' Senin bu işle derdin ne kardeşim? Senin bu dinle ne alıp veremediğin var? Ne oluyorsa-oluyor, bırak biz kendi işimizi kendimiz görelim'. O da bununla beraber oluyor ve bakıyorsunuz Kur'an'ı inkâr eden yobazla, Kur'an'ı hurafeye mahkum eden yobaz kol kola veriyorlar aynı sahada maça başlıyorlar.
Bu maç Türkiye'de de oynanıyor. Onun için bu dini, bu ülkeyi, bu toprağı aziz bilen insanların bu dinin Kur'an'a teslimi için elinden gelen her şeyi yapmaları lazım.
Bu takdirde konsil başlar. Hristiyanlığı konsiller mahvetti. Allah'ın dinini pazarlık metaı haline getirdiler. Sıkıştık mı toplayalım konsilleri, parmak çokluğuyla karar alıyorsun?
Bakın şu Kur'an mucizesine! Parmak çokluğuyla yönetilen bir müessese şirkettir. Şirketle, şirk aynı kökten ve aynı mânâdan. Kur'an şirk diyor buna. Evet, parmak çokluğuyla dini yönetmeye kalkarsanız bu şirk olur. Örneğini veriyor Kur'an'ı Kerim.
Bunda bir tek söz hakkı kullanan vardır. Makam bir tane. Onun bir çok detay vericisi olabilir. Mübelliğleri, elçileri ayrı. Ama primadin tepesinde nihaî söz hakkını kullanan, makam bir tanedir. ' E-lâ lillâhi dinü'l halis' diyor Kur'an'ı Kerim ve ' İnne'l-hükme lillah' demiş Kur'an!
Tekel, pazarlık yok ve dinin adına da İslâm, teslimiyet demiş. Pazarlık yok. Bunu pazarlık haline getirdiler. Sen bir adım beri gel, ben bir adım sana geleyim bir yerde buluşalım.
Ondan sonra, dinin temel ibadeti olan namazı miracda Allah'la pazarlık ettirerek emrettiriyor. Allah ne zamandan beri emirlerini pazarlıkla bildiriyor. İşte bakın! Şiirk İslâm'a nerelerden nüfuz etmiştir? Konsil yok, bu dinde parmak hesabıyla iş yok!" ( a.g.e.say. 411)
Netice ve sonuç olarak;
Sanırım, tüm yukarıdan beri izah edien haller asıl perişanlığımızı, derbederliğimizi ortaya dökmüş, bizleri uyarmaktadır!..
Ümmetin ve milletimizin kurtuluşu, tüm bunları bilmeye, anlamaya, algılamaya. idrak etmeye bağlıdır. Ne demek? Allah'la namaz pazarlığı yapmak?
Hz. Musa (as)'ı, Rasulullah (sav)'in yolunun önüne dikip, elli vakit namazı güya beş vakte inhdirmek, ne demektir? Bu nasıl bir mantık, nasıl bir düşünce tarzıdır?
Sanırım, hastalıklarımız kendiliğinden anlaşılmak üzeredir. O halde , bizlere düşen görev, teşhiş edilen bu hastalıkları teşhiş ettikten sonra çare bulmaktır!..
Yani, hurafenin, hurafecinin, Feto'nun, sufizmin karşısına dikilip, ' yeter artık aziz dini perişan ettiğiniz' demekten geçmektedir.
Aksi halde, mes'elenin üzerine gidilmezse, hurafeye, hurafeciye dur artık! denilmezse, bu ayaklar altında sürünme devam edecek, iş daha kötüye giderek, ümmet tamamen Allah esirgesin din değiştirme boyutuna gelecektir!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın