Kur'an Sadece Yüzünden Okuyarak Sevap alınacak Bir Kitap Değildir -2-
" Halbuki biz onlara okuyacakları kitaplar vermediğimiz gibi senden önce onlara bir uyarıcı ( peygamber ) de göndermemiştik. " ( Sebe' sûresi, âyet 44 )
Onların ellerinde okuyacakları bir kitap olmadığı, daha önce kendilerini ikaz eden bir Resul gelmediği halde böyle yapmış oldular. Onların iddiaları kesin bilgiye, delile dayanmamaktadır.
Oysa kendilerine daha önce bir uyaran gelmediğinden ve ellerinde okuyup faydalanacakları İlahi bir kitap bulunmadığından ötürü onların bir Resul'e ihtiyaçları bulunmakta idi.
Yüce Allah, onların bu ihtiyaçlarını gidermek, kendilerine rehberlik yapmak için onlara , okuyacakları bir kitap, yol gösteren bir uyarıcı gönderdi. Buna şükredecekleri yerde kendilerine gelmiş olan hak söze büyü, uyarıcıya büyücü yalancı, iftiracı dediler.
Yazımızın; bu mukaddime türü girişinden sonra şunları demek istiyorum. Elimizdeki aziz Kur'an bizden neler istemektedir? Kuru kuru okumak mı?, Baş sallayıp bir o yana, bir bu yana anlamadan, faydalanmadan okumak mı?
Elbette ki, hiç bir kitap, hiç bir eser boşuna yazılmaz, boşu boşuna kitap haline getirilmez!.. Hele bu Allah'ın kelamı Kur'an olursa, anlamadan, istifade etmeden okumak, sadece " Ölü ruhlarını" düşünmek, onu kabirlere, türbelere taşımak ayıbın ayıbı, çirkinliğin çirkinliği olmaktadır
Kur'an'ın anlaşılmayacağını iddia etmek:
" Kur'an'ın anlaşılmaz bir kitap olduğunu, onun şifreleri olduğunu, cifir ve ebced hesabıyla ancak anlaşılabileceğini, Kur'an'ı ancak bilginler, uzmanlar, yüksek ihtisas sahipleri, mürşidler , kısacası havassın anlayabileceğini, avamın Kur'an'ı anlamasının mümkün olmadığını ileri sürmek, Kur'an hakkında ortaya atılan en büyük yaygaralardan biridir.
Kur'an'ı anlama işini belli bir uzman kişilere/havassa tahsis etmek, Allah'ın rahmetini paylaştırmaya kişinin kendini yetkili görmesidir.
Aslında Kur'an'ın anlaşılmasını uzmanlara, din adamları ( ruhban) zümresine tahsis etmek, Allah'a ortak edilecek bir zümre ihdas etmekten başka bir şey değildir.
Kur'an'ı bizim hocamız anlamış ve onun en mükemmel tefsirini yazmıştır, Kur'an'ı anlamak için hocamızın tefsirini okumak gerekli ve yeterlidir görüşü, bir insanı şerikleştirmenin en gözle görünür örneğidir.
Kur'an uzmanların değil, iman eden her müminin kitabıdır. Kur'an Rahman Allah'ın sofrasıdır. Herkesin o sofradan alacağı bir nasip mutlaka vardır. Nice uzmanlar var ki, Kur'an'ı anlamak şöyle dursun, onu sıradanlaştırmakta, işlevini sıfırlamakta, Kur'an'ı bu çağın tağutlarının arzuları doğrultusunda yorumlamaktadır.
Yani Kur'an'ın anlamını tahrif etmektedir. Kur'an üzerinde yapılacak en büyük yaygaralardan biri de işte bu ' aydın ihaneti'dir. " ( İktibas Dergisi, Mayıs 2010, sayfa 25,M. Durmuş)
Hakikaten, şu günlerde görmekte ve duymaktayız ki, bir kısım " Din adamı", " Uzman", geçinen saçlı, sakallı alim tipli insanlar, milletin zihin dünyalarını bulandırmakta, 6-9 yaşındaki bir kız çocuğunun bile nikah kıydırabileceğini iddia etmektedir.
Çocuklara baharatlı maddelerin yedirilmemesini, yataklarının konforlu olmamasını iddia edecek kadar, tarikatına bağlanmış, şeyhine intisap etmiş, ona şirin görünmek için her türlü budalalığı Kur'an adına yapmaktadır. Oysa,
Hz. İbrahim (as)'ın hatırına babasını, Hz. Nuh (as)'ın hatırına oğlunu, Lut peygamber hatırına karısını affetmeyen yüce Allah, bunların Şeyhi'nin hatırına sizleri mi veya seni mi affedecektir?
Kur'an'ı sadece lafzen ( yüzünden ) okuyarak sevap alınacak bir kitap olarak görmek:
" Kur'an Arapçadır ve kıyamete kadar öyle kalacaktır. Kur'an'ı Arapça olarak okumak çok önemlidir, onun hazzı, verdiği huşu başkadır. Kur'an'ın anlam inceliklerine vakıf olmak da, onu kendi dilinden okumakla ancak mümkün olabilir.
Ne var ki, Arap dilini bilmeyen insanların sadece lafız olarak Kur'an'ı okumakla elde edecekleri sevabın sınırları bellidir. Kur'an, Arap toplumuna , anlaşılsın diye Arapça inmiştir.
Bu Türk toplumuna Türkçe üzerinden, Kürt toplumuna Kürtçe üzerinden, Çin toplumuna da Çince üzerinden anlaşılmasının zorunlu olduğu anlamına gelir.
Bütün toplumlar Arapça öğrenemeyeceğine göre, Kur'an bütün toplumların dillerine tercüme edilebilir ve bugün yapılan da budur. Sırf tercüme faaliyetinden dolayı Müslüman toplumların Protestanlaşacağını iddia etmek de bir başka mugalatadır.
Kur'an, mümin bir kişi ve toplum tarafından anlaşıldığı oranda Kur'an'dır. Anlaşılmayan ama sadece teberrüken okunan bir Kur'an, ne kadar okuma ziyafetleri düzenlense de bu, sofrasında cam kavanoz içinde bal bulunduran ama şişenin kapağını açmayan kişinin dramasından farklı olmayacaktır." ( a. g. d. sayfa 25-26)
Netice olarak;
Müslümanlar olarak, soframızda bulunan bal kavanozunun kapağını açmalıyız. Niçin açmalıyız? Çünkü, onun tadından tatmak için, besin olarak bünyemize bize faydalı olması için açmalıyız!..
Aksi halde, sabah kahvaltılarında biz, açılmamış bal küpüne bakar isek, onun bir faydasını göremeyiz, tadından tadamayız.
Veya, doktorumuzun vermiş olduğu ilaç reçetesini, eczaneye kadar giderek, ilaçlarımızı almak, kullanmak mecburiyetindeyiz. Tersini yapacak olursak, " artık reçeteyi aldık, ilaca gerek yok" der isek bunun bize bir faydası, sıhhatımıza bir yararı dokunmayacaktır. Belki de, hastalığımız daha da fazladan nüksedecektir.
Onun içindir ki, okumuş olduğumuz Kur'an tilavetlerinin bize faydasının dokunması gerekir. Nasıl dokunacak?.. Onu ayet ayet okuyacağız, sonra da ne emrediyor diye emirlerini hayatımıza taşımış olacağız!..
Rabbim!.. Böylesi bir Müslüman toplumunu bizlere göstermiş olsun!.. Kuru kuru baş sallayarak Kur'an okumaları bir an önce terkettirsin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın