Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

Kur'an-ı Kerim Nasıl Bir Kitaptır? -1-

 " Sana mübarek bir kitap olan bu ( Kur'an'ı) Biz indirdik ki, herkes onun ( mesaj)ları üzerinde iyice düşünsün de akıl izan sahipleri ders alsın diye." Sâd sûresi, âyet 29 ) 

      Malumdur ki, Kur'an vahyine göre ancak düşünenler akıl ve izan sahipleridir ve yalnız akıl  sahipleri ders alır. Tabii ki, nefsine, heves ve hevesatına uyanlar veya aklın gücüne, nimet oluşuna inanmayan mistikler hikaye ile, afsunlarla, rüyalarla avundukları veya kendi kendilerini avuttukları için inanmazlar. 

     " Kur'an Allah'tan gelmiştir" inancı bugün müşrik toplumların neredeyse tamamı tarafından kabul görmüş bir inançtır. Ancak ayetin indiği Mekke ortamını düşündüğümüzde ayetin ehemmiyetini daha iyi kavrarız. Peygamberimiz için " Kurân'ı uyduruyur", " Kendi yanından yazıyor", " Birileri ona öğretiyor"  diyen bir toplum vardır müminlerin karşısında. Dolayısı ile ayetler Mekke sokaklarına, müminler için inmiş bir teselli özelliği taşımaktadır." ( Tevhid, Ö. Akduman, sayfa 49)

     Kur'anı Kerim Allah'ın kelamıdır. 

     İnananlar, müminler; onu açıp okuduğu zaman, direkt Allah'la mükaleme ettiğini, sohbette bulunduğunu anlarlar ve bu sebeple gönülden coşarak, heyecanlanarak, arzu ile, iştiyakla okurlar. Çünkü, kiminle muhatap olduğuna inanmakta, nasıl ilahi bir kelamı telaffuz ettiğinin farkındadır. 

     Kur'an'ın hükümleri kıyamete kadar geçerli olan bir iktaptır:

     Aziz Kur'an, bir coğrafyaya, bir beldeye, bir memlekete inzal olmuş bir kitap değildir. Veya Tevrat ve İncil kitapları gibi, sadece bir millete, bir kavme indirilmiş kitaplar da değildir. Kur'an; evrensel, tüm insanlığı kapsamış, kuşatmış ve bütün bir beşeriyete inmiş bir kitaptır. 

       Nazil olduğu günden bu yana, en küçük bir harfi bile değişmemiş, tüm hücumlara karşı, engellemelere binaen orijinalliğini korumuş, en küçük bir eksiltme, çoğaltma gibi üzerinde bir değişiklik olmamıştır. Hulafa-i Raşid döneminde nasıl idiyse, Emevi ve Abbasi devirlerinde nasıl bir Kur'an ise, günümüz dünyasında da öyle bir kitaptır. Ve öyle de kalacaktır. 

     " Sor onlara" En büyük şahit kimdir?" Cevap ver: " Benimle sizin aranızda Allah şahittir; ve bu Kur'an bana kendisiyle sizi ve onun ulaştığı kimseleri uyarayım diye vahyedildi. Size de ( ulaştığına göre şimdi söyleyin bakalım): Allah'la birlikte başka ilâhların olduğuna gerçekten şahitlik eder misiniz? De ki: " Ben buna şahitlik etmem." Ve ekle: " Tek ilâh ancak O'dur; ve benim Allah dışında ilâhlık yakıştırdıklarınızla hiç bir bağım yoktur." ( En'âm sûresi, âyet 19)

     "..sizi ve ulaştığı kimseleri" ifadesi, " Kur'an mesajının kendisine ulaşmadığı kimseler bu mesajdan sorumlu tutulacaklar mıdır?"  sorusunun cevabı niteliğindedir. Bu âyet dolaylı olarak bu soruya " hayır" der. Elbette onlar fıtrat, selim akıl, iradelerinin gereğinden hesap vereceklerdir. Belki Kur'an'ı ulaştırma sorumluluğu olup da ulaştırmayanlar sorumlu tutulacaklardır.

     Kur'an-ı Kerim tebliğdir: 

     "Sor onlara " En büyük şahit kimdir?" Cevap ver: " Benimle sizin aranızda Allah şahittir; ve bu Kur'an bana kendisiyle sizi ve onun ulaştığı kimseleri uyarayım diye vahyedildi. Size de ( ulaştığına göre şimdi söyleyin bakalım): Allah'la birlikte başka ilâhların olduğuna gerçekten şahitlik eder misiniz? De ki: " Ben buna şahitlik etmem." Ve ekle: " Tek ilâh ancak O'dur, ve benim Allah dışında ilâhlık yakıştırdıklarınızla hiç bir bağım yoktur." ( En'âm sûresi, âyet 19 ) 

     Kur'an-ı Kerim uyarıcıdır: 

     " Bütün insanlığa bir uyarı olması için, kuluna iyi ile kötünün  arasını kesin hatlarla ayıran vahyi indiren ( Allah) ne yüce bir bereket kaynağıdır." ( Furkân sûresi, âyet 1) 

     Sûrenin adı olan Furkan kelimesi, hem özü itibariyle iyiyi kötüyü fark eden hem de iyi ile kötü kendi sayesinde fark edilen anlamına gelir. Duyularla değil akılla algılanan, idrak edilen farka delalet eder. Kur'an böylelikle, hayata müdahale etmektedir. Yanlışları düzeltmek ister. Toplumda görülen olağan üstü seyri değiştirmek ister. 

     Kalpleri Allah'a çevirir. Bu hayırları arzulayan insanları değiştirir, ıslah eder, temizler ve arındırır. Kur'an'dan yüz çeviren insanlara gelince onlar, aziz Kur'an'ın uyarıcı özelliğini ortadan kaldırmak için onu evlerinin baş köşelerine, yüksek yerlere kimsenin ulaşamayacağı yüksek dolapların üzerine mahkum ederler. 

     Sonuç yerine;

     İnsanlığın ve insanın kurtuluşu, ailelerin mutluluğu Kur'an'a sarılmaktan geçmektedir. Anne ve babanın, ülkelerin iyiliği de yine bu yoldan geçmektedir. 

     Üstad  Elmalı'nın insana " aşk olsun!" dediği gibi, hakikaten, Kur'an'dan uzak yaşayan, onun emirlerine kayıtsız, aşksız, vurdum duymaz kalan insanlara acımalıyız. 

     İşte, böylesi bir insan, böylesi bir toplum, sinesinden hançerlenmiş, kan kaybeden toplum ve birey demektir. Algısı, idraki, iz'anı dümura uğramış, hayati fonksiyonlarını kaybetmiş demektir.  Ne demektir, Kur'an'ın yüksek yerlere asılması?.. 

     Onun içindir ki, tüm marazlardan, bünyevi sıkıntılardan, kalp rahatsızlıklarından kurtulmak, enginliğe, rahata, felaha ulaşmak için yapılacak iş, ona yapışmak, onu tüm eldeki eserlerin üzerine koyup, öncelikle onunla oturup kalmak, sonrasında da başka eserlere yönelmek olmalıdır. 

     Bilhassa, günümüz dünyasında yaşanan, pirlerin, mistiklerin, mehdi, Mesih geçinenlerin sözlerine itibar etmemek, onları ilahlaştırmamak, sözlerini Kur'an ve  Nebevi emir ve haberlerin üzerine çıkarmamak en büyüm işimiz olmalıdır.. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın