KÜLTÜRLERİ, KUR'AN'A GÖRE ANLAMAK !..
Maalesef, söz konusu handikap, İslam'ın varoluşundan bu yana süre gelmiş, Kur'an dışındaki, adetler, an'aneler, gelenekler, icadlar hep var ola gelmiştir.
Onun içindir ki, hangi dönemi, hangi yaşanılan çağı ele alırsak alalım, mutlaka Rabbani fikirlerin, emirlerin karşısına atalarcılık,. gelenekçilik perişanlığı çıkarılmış, sanki Kur'an'a nazire olsun gibi, bu tür uyduruk, kalıtsal şeyler varlıklarını korumuştur.
Bu günkü zamanımızda yaşamış olduğumuz gibi, atalarcılık, gelecekçilik daha baskın çıkarak, Kur'an'ın önünü tıkamış, onun emirlerinin millete yansımasını önlemiş, gür sesinin çıkmasına mani olmuştur.
" Yani; Kur'an'a uymayan, kendi yaşamlarının dayanağı olarak Kur'an-ı gösterdiler. Hani bugün Müslümanların sloganlaştırdığı bir ifade var. Düşündüğün gibi yaşamıyorsan, yaşadığın gibi düşünürsün...Onun gibi işte, Kur'an'a göre yaşamayanlar, yaşadıklarına Kur'an' anlayışı, yorumu üretmeye başladılar.
İşte ben Müslümanların geçmişte oluşturdukları ıstılahi anlamlar üretmesine bu gözle bakıyorum. Ve ben Müslümanların ıstılahi anlamlar üreterek , din kültürü oluşturmalarını, din olgusunu Kur'an'ın yapısından çıkararak, skolastik bir din noktasına getirdiklerini düşünüyorum. Yahudilerin, Hristiyanların ulaştığı sonuca ulaştıklarını düşünüyorum.
Nedir bu sonuç?
Onlar, Tevrat'ı ve İncili tahrif ettiler. Ellerinde doğru dürüst yazılı metin bile bırakmadılar. Ellerindeki metinler, yorumları ve yaşamları ile skolastik bir din ürettiler.
Müslümanlar Kur'an metnini kaybetmediler, Ama Kur'an'a uymama noktasında ısrarla yürüdüler. Kur'an'a uymadıkları için , bölük pörçük oldular. Değişik mezheplere, fırkalara ayrıldılar.
Allah'ın ipinde toplanacaklarına , kendi görüşleri etrafında gruplaştılar. Grupların siyasi egemenlik noktasında söz sahibi kılmaya çalıştılar. Ve Müslüman'ım diyenler birbirine savaş açtı. " ( Nida, sayı 138, M. Çoban, say. 72)
İsterseniz, durum böyle değildir deyiniz. Kamil bir şekilde bir toplum, Müslüman bir kitle gösteriniz. Dört başı mamur, her yönüyle Kur'an'a uygun, eksiksiz, mütekamil bir İslam toplumu gösteriniz!..
Gösteremeyeceksiniz!.. Böyle bir toplum bulamayacaksınız, aramanız, koşmanız, yorulmanız nafile olacaktır. Bir o yana, bir bu yana seğirtip duracaksınız. Hakkı, hakikati her yerde arayacaksınız ama, nafile bulamayacaksınız.
Afganistan'a gitseniz yok, gidiişatları yanlış, geleneğin içerisinde boca olmuş durumdadırlar. Oradan hemen atlayın İran'a bakınız!.. Değişik bir mezhep, dinleştirilmiş bir Şia ekolü, camilerdeki ibadetleri bile, imamlıkları bile, Ezanları bile değişik değişit tiptedir.
Türkiye, Suudi, Mısır, Suriye, Bae, Yemen, Libya ve sair ülkeler gözler önündedir. Her yerde dökülmüşlük, bölünmüşlük, her yerde ayrılık, gayrılık. fırkacılık söz konusudur.
" Tarihin üzerine doğru gidiniz. Dikkatli bir inceleme size şunu gösterecektir. Müslümanların Müslüman olmayanlarla savaşı, Müslümanların Müslümanlarla savaşından daha azdır. Ve Müslümanların savaşlarda öldürdüklerini kıyaslarsanız , Müslümanlar Müslümanları daha çok öldürmüştür.
Tarihe duygusal bağlardan kurtularak iyi bakınız. Dört büyük halife diye. Raşit halifeler diye bilinen , özellikle ' ehli sünnet Müslümanıyız' diyenlerin göz bebeği olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali devirlerine bakınız.
Taa ... oralardan başladı birbirlerini öldürmeleri. İki halife camide öldürülmeye çalışıldı, camide yaralandı ve evlerinde şehit oldu. Peki sonraki yıllar çok mu farklıydı? Şimdi siz bütün bu tarihi yaşamların Kur'an'a uygun olduğunu söyleyebilir misinizs? Şimdi sizin sorularınıza döneyim,
Rabb; Arapça köken anlamıyla, terbiye eden, yetiştiren, büyüten demektir. Bir insanı, terbiye eden yetiştiren, büyüten kimdir? Allah Kur'an'da diyor ki, eğer beni sizin yetişmenizde, terbiye edilmenizde, büyütülmenizde tek otorite, tek öğretici kabul ederseniz, sizi dosdoğru yola iletir, sizi o yolda tutarım.
Peki insan hayatına bakınız. İnsanı kimler terbiye ediyor, büyütüyor, yetiştiriyor. Önce anne, aile, çevre, tarih... Peki bir insan Müslüman olsa da, annesine, ailesine , çevresine, tarihine rağmen , bağımsız olarak Allah'ı dinleyebiliyor mu?
Yoksa, Allah'ı aldığı kültür, ailesinden aldığı din, çevresinden öğrendiği ahlaki değerler ve tarihinden aldığı, bilgiyle bilinçle mi dinliyor? Hangisi? Eğer derseniz ki, günümüzdeki gerçek, insanlar, anne, aile, çevre , tarih ile terbiye ediiliyor, yetişiyor, büyüyor, O zaman insanın Rabbi , annesi, ailesi, çevresi, tarihidir... Kur'an Rab kavramını böyle tarif eder." ( a.g.d)
Netice olarak;
Mevzumuza açıklık getirmesi için, şu günlerde " Üç aylar"a yaklaşıldığı, aziz Kur'an'da bulunmayan, emir olarak geçmeyen, hakkında her hangi bsir ayetin söz konusu olmadığı kandillere girmiş bulunuyoruz.
Söz konusu kandiller zinciri, Kur'an'da yoktur, Receb ve Şaban ayında tümüyle oruç tutulacak, olmazsa olmaz emri hiç bulunmadığı halde, inananların böylesi bir zorluğa inandırılması doğru mudur?
Bilhassa, Şii Fatimi döneminden bu yana kutlanan, kutlamakta olduğumuz Regaaib, Berat gecelerini bayramlaştırmayı ne ile izah edebiliriz?
Millet olarak miladi 1408 yılından bu yana merhum Süleyman Çelebi'nin naa'tını, şiirlerini, ilahilerini Kur'an yerine böylesi kutsal (!) gün ve gecelerde okumamız, terennüm etmemiz doğru mudur?
Dünkü cuma namazı hutbesinde, hoca efendinin okunacak mevlidi şişirerek , abartarak anlatmasına ne demeliyiz? Bilhassa bin yıllık hayatımızda bu tür Kur'an dışılıklar ne zamana kadar devam edecektir? Yani, okuyan ücretini, dinleyen şekerini alırken, dinleyende hocanın savtını tatmış olacaktır!..
Bunun dıışında başka bir fayda varsa buyurun dile getirinde bizde öğrenmiş olalım!.. Yok ki bir fayda, sadece hocanın savtı, na'at çekmesi, haykırması ve gırtlağı yırtılırcasına nefesini, soluk borusunu zorlamasıdır!..
Rabbimiz!.. Bizilere Kur'anî şuur lütfetsin!.. Kur'an dışı haykırmalardan uzak eylesin!... Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın