KIYAMET SAATİ VE ALAMETLERİ !.. -1-
" Sana soruyorlar: " Son Saat ne zaman gelip çatacak?" diye. Cevap ver: " Onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır; onun vaktini O'ndan başka ortaya koyacak kimse yoktur. O bütün ağırlığıyla göklerde ve yerde kopacak, sizi haberiniz olmadan ANSIZIN yakalayacaktır. Sanki senin ısrarla o bilginin peşine düşüp elde etmen mümkünmüş gibi, onu sana soruyorlar. De ki: Onun gerçek biligisi yalnızca Allah katındadır, ne ki insanların çoğu bunu bilmezden geliyor." ( A'râf sûresi, âyet 187 )
Meraktan olsa gerek veya tarikat erbanının müridlerini kandırmak için, ellerine, dillerine dolamış oldukları bir mes'eledir. Kıyametin ne zaman kopacağı!..
Dünün insanları bu tür faydasız sorularla bilginleri hatta Resul'ü meşgul ettikleri gibi, günümüz dünyasında da, kıyametin kopma saati ilgisi giderek yoğunluk kazanmakta, gittikçe insanların meraklarını celp etmektedir.
Halbu ki, ayetlerle, sahih hadislerle izah edildiği halde, kıyametin ne zaman vuku bulacağı, ne zaman kopacağı, Allah'tan başka kimsenin bilemeyeeceği kabul edilmekle birlikte, böylesi bir bilinmezlik, kıyamet saatinden önce " bir kısım alametler" zuhur edeceği anlayışı ile aşılmak istenmiştir.
Aziz Kur'an'da, kıyamet alametlerinin neler olduğu hakkında her hangi bir bilgi yoktur. Hadisii şeriflerde ise, kıyamet alametleri/ emareleri, belirtileri ile ilgili hadis ve malzeme çok bulunmaktadır. Halbu ki, söz konusu hadislerin çoğu zayıf ve uydurma hadislerdir.
Örneğin: " Emanetler ehline verilmediği zaman kıyaameti bekle" hadisi büyük kıyametin/ tüm evrenin alameti değil, belki de toplumsal çöküntünün, çöküşün, çürümenin, felaketin taa kendisidir. Demek ki, ferdî, sosyal ve dini yaşamdaki bozulmalar hadislerde kıyametin küçük alametleri olarak bildirilmiştir.
" De ki: " Size ben ne ' Allah'ın hazineleri bana aittir', ne de ' Gaybı ben bilirim' diiyorum; yine size, ' Ben bir meleğim'de demiyorum. Benim görevim, sadece bana bildirilene uymaktır." ( En'âm sûresi, âyet 50 )
" De ki: " Allah dilemedikçe, ben ( dahi) kendime ne yarar sağlayabilirim, ne de zararı ödeyebilirim. Zira eğer gaybı bilseydim, kendime tüm güzelliklerden daha çok pay ayrılmasını sağlardım, üstelik kötülük de semtime uğrayamazdı. Ne ki ben, inanan insanlar için yalnızca bir uyarıcı ve müjdeciyim." ( A'râf sûresi, âyet 188)
Kur'an vahyinin Allah'a aidiyetinin delillerinden biri bu âyettir. Rasulullah (sav)'e talim ettirilen bu itiraf, hakikate bağlılığın, her tür taktik ve stratejik hesabı aşacak kadar hasbi olduğunu gösterir.
Bakmayın siz; günümüz dünyasında veya Rasulullah'dan sonra icad edilen, bir kısım sahte hurafi bilgiler, böylesi ayeti mübinlerden destek ve dayanak bulmuş olsaydı, neler icad edilmez, ne tür yalanlar gündemi perişan etmezdi?
Misalen; aziz peygamberin, ölülerle konuşması, kabir üzerine yaş dal atması, cansız şeylerle konuşması, deve ile konuşur olması gibi, bir hayli ilkel, uyduruk şeylerden geçilmeyecek, kıyametin kopacağı da , saati de, bundan yeterince nasibini almış olacaktı.
" Özellikle ( bu tür ayetler) peygamberin kendilerinden sonraki dönemi asla bilemeyecekleri hususunu çok açık bir şekilde ifade etmektedir. Gel gelelim bizim insanımız böyle bir peygamber anlayışına oldukça yabancıdır.
' Allah indirmişse o da bilir,' ' Allah'a göre güçlüğü mü var?' diyecektir. Peygamberimizin Allah'tan haber alıp da bize bildirdiği yalnızca Kur'an'dır. Gaybi haberler o Kur'an'ın haber verdiklerinden ibarettir. " O sadece vahyolunanı / Kur'an'ı konuşur." ( Necm, 53/4)
Peygamberin konuştuklarından vahiy ürünü olan yalnızca Kur'an'dır. ' Gayba inanmak' vahye/Kur'an'a ve onun içindeki haberlere inanmaktır. Doğrusu da budur. Peygamberin Kur'an dışındaki sözleri, hadisleri vahiy ürünü değil kendi sözleridir. Ki; bunların ne kadar sahih olduğu, ona ait olduğu da meçhulümüzdür.
Buna rağmen kendisinden sonra yağmur gibi fiten/ fitnelerin yağacağı , melahim /kanlı olayların olacağı hakkında yüzlerce rivayet vardır. Bunlar Yahudilik ve Hristiyanlıktaki apokaliptisizm edebiyatından geçmiştir. Bu apokaliptikliklerde tarihin önceden belirlendiği, kader hükmünü icra ettiği gibi İslam'ın kabul etmeyeceği bir anlayış hakimdir.
Her yer kötülüklerle dolacak , tanrısal güçlere sahip deccal çıkacak, sonra Mesih kurtarıcı gelecek, insanlar bir nebze huzura erişeceklerdir. Bu anlayış hadis kültürü ile Müslümanlara aynen sirayet etmiştir. Hatta Müslümanlar maruz kaldıkları zulümlere ses çıkarmamalı, evlerinei kapanmalı , düşman kapıya dayandığında ' Rabbim Allah'tır deyip, boynunu uzatmalıdır." ( https://mehmetselvi.wordpress.com)
Bu tür mevzuları, günümüz dünyasında Feto denilen İblis ve ifrit kişi, ballandıra ballandoıra anlatmakta, kitlelerin his ve hissiyatlarını sömürerek, ümitsizliğe , karamsarlığa düşürmektedir. Yani,
Feto gibi sair tarikat liderlerinin de geçim kaynakları bu yolla temin edilmektedir, müridanın his ve vicdanlarını tamamen tüketerek, bitirerek, bir tek kapı bırakmaktadırlar. O da kendi kapılarıdır. Yani, ümit kapısı olmaktadırlar.
Netice ve sonuç yerine;
Yazımın " kıyametinr küçük alametleri, büyük alametleri" bölümüne geçmeden önce şu hususu arzetmek istiyorum.
Maalesef, İsrailiyat türü rivayetler, hurafeler öylesine Müslümanların zihin dünyasına girmiş kalp ve gönüllerini, kafa yapılarını işgal etmiş ki, bunları temizlemek, ayıklamak asırlar alacaktır.
Çünkü, bu tür hurafeler yerinde savunucu bulmakta, dokunan insanlar mahvı perişan olmaktadır. Onun içindir ki, aalemi İslam'ın bilginleri sus pus olmuşlar,, meydanı, sahayı tamamen Feto iblisine, tarikatçı cercilere bırakmışlardır.
Her kim ki, bu tür hadislere dokunursa, değinirse, Vallahi yok edilmekte, bir daha çıkmamak üzere cehennemin gayyasına atılmaktadır.
Bir kere düşünmeliyiz ki, ülkemizde bir hayli İlahiyat hocası, Diyanet hocaları bulunmaktadır. Haydi, bir tanesi çıksın da mevzu hadisleri irdelesinler, hakkında konuşma yapsınlar? Yapamazlar, konuşamazlar, konuştukları takdirde, Mustafa Öztürk hoca gibi tu-kaka edilecektir.
Rabbimiz!.. Gerçek ilim adamlarımıza, alimlerimize Kur'anî yiğitlik lütfetsin!.. Amin! ( ikinci bölümde buluşmak üzere!).. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın