KEMALE ERMENİN SARHOŞLUĞU ZEVALİN BAŞLANGICIDIR!..
" Sizler düşmanın çokluğundan korkmayın Allah'a karşı isyan etmekten korkun. Sizler Allah'a itaat ettiğiniz sürece Allah sizlerin eliyle kendisine isyan eden düşmanlarınızı cezalandırıyor. Sizler de isyana yönelirseniz Allah sizden desteğini çeker ve güçlü olan kazanır." ( Hz. Ömer)
" Yeryüzünde fitne kalmayıp din tamamen Allah'ın oluncaya kadar cihad edin."
Malum olduğu üzere, düşmanın çok olması, çokluğu, kuuvveti, topu ve tayyaresi olması Mü'minlerie korkutmamalıdır. Tarih, buna şahittir ki, hep Müslümanların yiğit duruşları sayesinde düşman kuvvetleri envai çeeşit güçlerine rağmen toz duman olmuş, var olan güçlerini savaş alanında bırakarak kaçmak zorunda kalmışlardır.
Örneğin, İslam tarihinin medarı iftiharı olan Bedir cengi, Malazgirt muharebesi, Feth-i mübin, Çaldıran savaşı, Mercidabık, Mısır hareketi ve benzeri döğüşler ve vuruşlar sürekli bizim lehimize olmuş, düşman güçlerinin arkalarına bakmadan kaçmalarıyla sonuçlanmıştır.
İslam güçleri, taa Viyana önlerinde cirit atıyor, Mohaç'a selam çakıyordu. Böylesi, müthiş ilerleme devam ederken, nasıl oldu, bir duraklama, bir durugunluk, bir atalet mevzu bahis oldu?..
İlerleme durdu,ordunun ileri adımları inkıta uğradı ve halen de, aynı durgunluğun, tembelliğin hesabını yapmaktayız. Türkiye topraklarında sıkışmış kalmış bir millet, ufak tefek başarılarla tatmin olmaya çalışmaktadır. Onun içindir ki;
" Her toplum için genel geçer bir yasa vardır. " Kemale ermenin sarhoşluğu zevalin başlangıcıdır. ". Bu İslam toplumu için de böyledir. Bizi başarıya götüren ilkeleri koruduğumuz sürece izzet makamındaa kalabileceğimizi asla unutmamalıyız. Buu gerçeği görmüş olan Hz. Ömer savaşa gönderdiği askerelerine yukarıda geçen sözü söylüyordu.
Bu nedenle müslümanın geldiği her nokta gayeye giden yolun henüz başıdır. Müslüman, yaptıklarının kıvancıyla değil yapacaklarının özlemiyle yaşamalıdır.
İşte İslam toplumunda saadet asrını takip eden yıllar toplumun yeniden tağayyüre meyletmeesi, nefislerdekinin yavaş yavaş değişmesiyle toplumun değer yargıları değişmiş, yozlaşmış ve dünyevileşmişlerdir. Artık öyle bir hale gelinmiş ki" Mızrak çuvala sığmaz olmuş, bu değişimin sonuçları da toplumsal hayata yansımıştır. Tarihin seyrine baktığımız zaman bunu görmemiz mümkündür.
Emevi ve Abbasi çatışmasından Abbasiler başarıyla çıktıktan sonra, Abbasiler Bağdat'ta beytül hikmeyi ( hikmet evi) kurmuşlar. Burada Yunan mistiisizminden, Hnd felsefesinden ve ilk çağ filozoflarından bolca tercümeler yaptırmayaa başlamışlardır.
Bu eserler Müslümanların tevhid inancının bozulmasına, Tasavvuf düşüncesinin zuhuruna, cihad ruhunun kırılmasına sebep olmuştur. Hayatın gayesi, işin esası unutulup öz kaybedilmiş, görüntü ve gösteriş önemsenir olmuştur.
Bu anlayışların hakim olduğu toplumda hayatın gayesi değişmiş, eldeki kuş daldaki kuştan daha cazip gelmeye başlamış, dünya hayatı daha bir önem kazanmıştır. Bu özelliği nedeniyledir ki, içinde tasavvufu da barındıran geleneksel din anlayışına küresel güçler, bu günde yeşil ışık yakmış, takdir ve teşvike baaşlamıştır." (Müs. . Sorun.. H. Bülbül, say. 238)
Maalesef, bu gün yaşamış olduğumuz ortam, anlatılan bu ortama dönüşmüş, sokaklarda feslerle, kavuklarla, cübbelerle yürüyüşler din zannedilmiş, ilim namınaa, İslam adına, Kur'an adına bir icrai faaliyette bulunulmamaktadır.
Kur'anî anlayış sıfır, ülkemizin Kur'an adına yürüyen tek kurumu olan Diyanet İşleri başkanlığı da ileri bir atılım da bulunmmaktadır. Buu sebeple, zaten yürünmüş, çalışma yapılmış olsaydı, mistik davranışlar, Fetö palazlanması olmayacak, ülkemiz kan revan içersinde bulunmayacaktı.
Müslümanların tek sığınacağı Kur'an ve İslam olmalıydı. ABD. olmamalıydı. Niçin bir Müslüman ülke değilde ABD. münkirlerinin ülkesi olmuştur. Orada kendilerine malikaneler tahsis edilerek, İslam ve Müslümanların aleyhine faaliyette bulunulmaktadır. Tek dertleri, ülkemizde Kur'an'ın anlaşılmaması. cihad ruhunun, çalışma esasının sekteye uğratılmasııdır..
Netice olarak;
" Onlarla inanca yönelik zulüm ve baskı kalmayıncaya kadar savaşın! Eğer yaptıklarına bir son verirlerse, zulmedenlerin haricindekilere düşmanlık da sona erecektir. " ( Bakara sûresi, âyet 193)
" Artık onlarla zulüm ve baskı sona erinceye ve hayatın Allah'a adanmasına ( yönelik tüm baskılar kaldırılıncaya) kadar savaşın! Ne ki baskıya bir son verirlerse, unutmayın ki Allah onların yaptığı her şeyi görmektedir." ( Enfâl sûresi, âyet 39)
Son sözler olarak şunu arzetmek, ifade etmek istiyorum. Milletlerin ayağa kalkması, dos doğru düşünce ve fikirlere sarılmakla, yaşamakla mümkündür.
Bizler, mü'minler olarak her halükarda Kur'an'ı Allah'ın razı olduğu yaşam tarzının kaynağı olarak görmeli ve bilmeliyi ve inanmalıyız.
Bu kitaptan öğrendiğimiz Allah'ın hudutlarını korumalıyız ve Kur'an'ı ahlak edinme yarışında hız kesmeden devam ettirmeliyiz. Ta ki fitneden eser kalmayıp din Allah'ın oluncaya ve emaneti sahibine teslim edinceye kadar.
Rabbimiz!.. Dualarımızı kabul buyursun!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın