KAVLİ LEYYİN ÜSLUBU!..
" İşte O size ( varlık) âyetlerini böyle gösterir; o halde Allah'ın âyetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?" ( Mü'min sûresi, âyet 81)
Aziz Kur'an'ın üslubu, içeriği, emirleri hayata yansımış olursa, görülecektir ki, Kurt koyunla bir olacak, beraber yürüyecek ve her hangi bir düşmanlık mevzu bahis olmayacaktır.
Günümüz dünyasında zaten çekmiş olduğumuz eziyetler, sıkıntılar vur kırlar tamamen Kur'ansız yaşamaktan kaynaklanmaktadır.
Hoşgörüsüzlük, kaba davranışlar, bencilce tutum ve haller tamamen ayetleri anlamadığımızdan, o yüce emirleri hayatımıza yansıtmadığımızdan dolayı olmaktadır. Yani,
" Mü'min suresinin 81. ayetinde, Allah'ın ayetlerinin hiçbirinin inkâr edilemeyeceği tasrih edilmektedir. " Allah'ın hangi ayetini inkâr ediyorsunuz?" " fe eyye âyâtillahi tunkirûn: ( Mu'min 81) .
Çünkü Allah bütün ayetlerini sayıp dökmüştür. Allah'ın, açıklanmayan hiçbir ayeti , hiçbir nimeti kalmamıştır. İnsanın işitme, görme gibi insanî hassaları sağlam olduğu sürece, insan Allah'ın hangi ayetlerini yok sayabilir. Yok sayan ( inkâr eden) kimse, ayetler üzerinde yeterince düşünmeyen, marifeti elde edemeyen, marifeti elde edemeyen kimsedir. Dolayısıyla bu kimsenin kalp hastalığının devası da tefekkürdür.
Enkera fiilinden türeyen 'münker' mastarı sahih akılların çirkin olduğuna hükmettiği fiillere denir. Bir şeyin münker olması ( tenkir), o şeyin ma'ruf olmaması/bilinmemesi ile ilgilidir. Bir şeyin ma'ruf hale getirilmesi ( ta'rif) ise , o şeyi bilmemezlikten çıkartıp bilinir hale getirilmesi demektir.
Kur'an'da 'enkera' fiilinin ismi failinin ( munkir) çoğul kipiyle: munkirûn ) kullanımı bu kavramı anlamak için oldukça önemlidir.Şiimdi bu ayetleri biraz yakından inceleyerek, inkâr kavramını netleştirmeye çalışalım.
Yusuf'un kardeşleri buğday almak için Mısır sarayına gelirler. Yanına girdikleri yetkilinin Yusuf olduğunu bilmektedirler; yani kardeşlerini tanımamaktadırlar. Yusuf onlar için bir yabancı ( nekira)dır. Oysa Yusuf onları tanımıştı. " fe-arafehum ve hum lehû munkirûn: 12/Yusuf, 58).
Anlaşılacağı üzere kardeşleri, Yusuf hakkında marifet sahibi değildiler, Yusuf'un münkiri idiler. Yusuf onlar için tanınmayan, bilinmeyen bir ' yabancı' idi. İşte insanın bu hali için 'münkir' denmektedir.
Burada gerçek anlamda bilmemek, marife sahibi olmamak vardır.Kardeşleri, Yusuf'u tanıdıkları halde tanımazdan gelmiş değildiler. Eğer öyle olsaydı Kur'an bu durumu mutlaka farklı bir kelime ile izah edecekti.
Yusuf ise onları tanımıştı ama tanıdığını belli etmiyordu. Kardeşlerinin Yusuf'u münkir oluşları, cehalete dayanıyordu, o kişinin Yusuf olduğunu anlayamamışlardı. Çünkü aradan yıllar geçmiş, hem Yusuf büyümüş, koca adam olmuş, hem kılık kıyafeti değişmiş, hem de Yusuf'un yaşıyor ve sarayda yetkili biri olarak karşılarında duruyor olacağı, kardeşlerinin akıllarından bile geçmezdi. Eğer Yusuf'u tanıdıkları halde tanımazdan gelselerdi bunun adı " münkir" olmazdı." ( İktibas, Temmuz 2010, saay. 10-11)
Kavli leyyine misal en güzel Hz. Yusuf (as)'dır. Kendisine yapılan tüm kötülükleri unutmuş, adeta melekleşmiş durumdaydı. Günümüz dünyasına meseleyi getirecek olursak, tiksinmemek, ikrah etmemek, üzüntü duymamak mümkün değildir.
Müslüman Müslümanın nasıl açığını, kusurunu aramakta, sormakta ve soruşturmaktadır. Komşu komşunun fırsatını kollamakta, arkadaş arkadaşının arkasından kuyu kazmakta ve nasıl onu mahcup edeceğini planlamaktadır.
" "Münkirler" ( Münkirûn) kelimesi Kur'an'ı kabul etmemek, onu inkâr etmek anlamında da kullanılmıştır. Kur'an kendisini tanıtırken şöyle buyurmaktadır: " İşte bu ( Kur'an) da, bizim indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Şimdi siz onu inkâr mı ediyorsunuz?" ( e fe entüm lehû münkirûn." ( Enbiya sûresi, âyet 50)
Bu ayette " münkir" kelimesinin çoğulu olan ' münkirûn' kullanılmıştır. İnkâr kelimesinin kök anlamı ve ayetin sibakına bakıldığında bu ayette sanki şöyle denmektedir: " eğer bu Kur'an'ı inkâr ederseniz biilmeden bir cahillik etmiş olursunuz.
Bilen, irfan sahibi bir kimsenin Allah'ın mübarek bir zikri demek olan bu Kur'an'ı inkâr etmesi olabilecek şey değildir. Dolayısıyla ayette Kur'an'ı reddetmeye karşı 'KAVL-İİ LEYYİN" uslupla bir uyarı yapılmaktadır." (a.g.d.)
Netice olarak;
Hakikaten, millet olarak, alemi İslam olarak " Kavl-i Leyyin" metoduna ne kadar da muhtacız değil mi?
Çünkü, kendi aramızda çekişme halindeyiz, kendi kendimizin açığını aramakta, fırsatını kollamaktayız.
Hased, fesat, çekişme, boğuşma neredeyse arena meydanını aratmamaktadır.
Evlad babasının hasmı, kız anasına düşman, akrabalar birbirlerinin iyiliklerini görmeyip, düşmanlık, kargaşa aramakta, barışa yanaşılmamaktadır.
Esnaf, esnaf komşusuna hasım, onun sürekli açığını aramakla meşgul, gıybetini yapmakta, sanki hayatta hiç Yusuf peygamberin hayatını duymamış gibidirler.
Sanki, Rasulullah (sav)'in muazzez, örnek hayatını, hoş görüsünü dinlememiş, duymamış havası ortama hakimdir.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın