Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

KAFİRLER, HOŞLANMASA DA ALLAH DİNİNİ AZİZ KILACAKTIR!..

  " İşte siz şöyle kişilersiniz ki kitabın tamamına inandığınız hâlde, onlar sizi sevmezken siz onları seviyorsunuz. Onlar sizinle karşılaştıklarında " inandık." derler. Kendi başlarına kaldıklarında da size onlar kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: " Kininizle ( kahrolup) ölün! Şüphesiz ki Allah göğüslerin ( kalplerin) özünü bilendir." ( Âl-i İmran sûresi, âyet 119) 

     Yüce Allah münafıkların kendileriyle baş başa veya yalnız, kendi başlarına kaldıklarında müslümanlara besledikleri kin ve öfkeyi ifade etmektedir. 

     Bu ifadenin benzerinin yer almış olduğu Bakara 2:76'da ise:

     " Birbirleriyle baş başa kaldıklarında " cümlesinde yer verilmekte, üç ayette verilen mesaj münafıkların iki yüzlü tutumunu ortaya koymuş olmaktadır. 

     Ayette yer alan " Size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar" ifadesi münafıkların öfkesini göstermekte, düşmanalık ve kinleri nedeniyle adeta deliye dönmüşçesine parmaklarını ısırdıkları anlamını vermektedir. 

     " Öfkeden  parmakları ısırmak" ifadesi elbette mecazdır ve kişinin ne düzeyde öfkeli olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır.  Bu ifade, Âl-i İmran 118'de geçen :

     " Kin ve düşmanlıkları ağızlarından  ( sözlerinden) elbette belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları ( düşmanlıkları) ise daha büyüktür" cümlelerinin açılımıdır. Dolayısıyla;

      " Risaletin ilk yıllarında Muhammed'e  çok az kimsenin inandığı biir gerçektir. İşte bu gerçek, şair ve kanaat önderlerini etkiliyordu. Muhammed'in bütün etkisinin, kendi ömrü ötesine taşımayacağını farz ediyorlardı. 

     Onlar, en fazla on sene sonra, burunlarının dibinde yaşanacakları bilebilecek herhangi bir bilgi kaynağına sahip değillerdi. Basiretleri de bağlı olduğu için , zahirdeki gözleriyle gördükleri kadarıyla hükmetmekten başka çareleri yoktu. 

     Bunun için Muhammed'i kolaylıkla ' ebter' olarak tavsif etmişlerdi. Gün gelecek, Peygaamber'i gözleriyle devirecekmiş gibi kinli bakışlarla seyretmekten başkaa bir şey yapamayacaklardı. 

    Ve tam o gün Kur'an onlara, kinleriyle gebermek gibi bir özgürlüklerinin bulunduğunu hatırlatacaktı. Mekkelilerin, Allah'ın elçisi bir Peygamber'e ebter demeleri  ne kadar gariptir. 

     Çünkü Muhammed, sıradan bir Mekkeli değildi, o, kendisinden önce gelip geçmiş olan, Allah'ın seçkin elçilerinden bir elçi ve onların sonuncusuydu. Yani köksüzlük, soysuzluk şöyle dursun, bilakis kökü, insanlık tarihinin en deriinlerinde bulunuyordu.

     Köklü risalet zincirinin son halkasıydı. Bu yönüyle de Allah'la irtibatlıydı. Onu Allah elçi secmişti. Yeryüzünde tevhid asıl, şirk arizîddir. İslam hak, diğer yaşam tarzları batıldır. Nübüvvet müessesesi, asırlık hurma ağacı gövdesi, Mekke kafirleri ise o ağaca zarar veren asalakların , zararlı haşeratın son örnekleri idi.

     Yeryüzünde daima Allah'ın dediği olur. AS b. Vâil gibi birinin ( bu adam Mekke'nin en önemli reislerinden biri de olsa) gücü ise, bir sivrisineği bile def etmeye bile yetmeyecek kadardır." ( İktibas, Şubat 2009, sayf 11,

       Maalesef; çağlar ne kadar geçmiş olursa olsun, asırlar birbirini takip ederse etmiş olsun, her zaman asırların münkirleri olacak ve olmaya, var olmaya devam edecektir. 

      Yani, Rasulullah (sav)'in döneminde yaşamış olan As İbni Vail, Ebu Cehil, Ebu Lehep ve benzerleri zamanımızda yokmudur, yaşamıyorlar mıdır? Tabii ki, her devir ve dönemde müminlerin yanında, onlara çelme takmaya çalışan mürtedler var olmuş ve olacatır

      Her devir ve dönemde, çağda daha değişik şekil ve surette münkirler boy göstermiş, İslam'ın kutlu   nefesini tüketmek, müminlerin yaşamalarını ortadan kaldırmak için tüm hünerlerini sergilemişler, ortaya, koymaya, sahneye çıkmaya devam edeceklerdir. 

     " Mekke kâfirleri, itikadlarının gereği olarak, her şeyi sayısal ölçülerle tartıyorlardı. Onlara göre hakikatin ölçüsü, çokluk, iktidar, nüfuz ve para idi. Bunları elinde bulunduran herkesin karşısında eğilebilirler, bunlara sahip olmayanları ise alabildiğine hakik görürlerdi.

     Nitekim şimdi ebter dedikleri Muhammed'e , Mekke'yi fethettiğinde boyun eğerek teslim olmuşlar, ona sığınmışlardı. Cahiliyyenin değer yargılarında hiçbir değişme olmamıştır. 

     Günümüz kâfirleri açısından  da değer ölçüsü para, lüks tüketim eşyaları , dar gelirli insanların sahip olamayacağı pahalı nesneler ve Kur'an'ın benzetmesiyle, kendilerini elbise giymiş kütüğe benzeten giiyim kuşamlarıdır. 

     Kendileri dışında kalan insanlara göre ebterdir, bir ağacın dibinde bitmiş, ezilip geçilecek küçücük birer filiz gibidirler." ( a.g.d.)

      Netice olarak;

     Dünkü Ebu Cehillerin yeri tabii ki, boş kalmayacak, onların yerlerini daha katmerli, daha şedid azmanlar almış olacaktır.

       Bunlar; sahneye çeşitli  alavere ile, dalavere ile çıkacaklar ve çıkmışlardır. Fuhuş sektörü ile, para gücü ile, faizle ile, riba ile, güç ve kuvvetle, mezheble, ayrılıkla, sol ve solculukla, düşman milletlere yalvarıp yakarmakla çıkmışlardır. 

      Bunlar, kendi milletlerine ters dönmüş, sırt çevirmiş münafıklardır. Her nereden bir fayda umuyorlarsa ister Rusya olsun, ister ABD. olsun kim olursa olsun, o tarafa meyillenmiş , kııblesiz, Kâbesiz hödüklerdir. 

     Bunların cinsleri bozuktur, cibilliyetleri bir çıkmazın içerisindedir. Nesep, bağlılık, din ve iman bunlarda ne gezer? Bunlar tamamen sıfırı tüketmiş biçare, nankör ve iblislerdir. 

       Bunlar, millet içerisinde kargaşa çıkarmayı, millet fertlerini değişik kamplara bölmeyi kendilerine şiar edinmiş azmanlardır. Birliği, beraberliği, tesanüdü, dayanışmayı sevmezler. Ne kadar millet bölünürse, o kadar kursakları kabarır, işkembeleri yağ bağlamış, karınları guruldadıkça guruldamış olurlar. 

     Son sözler olarak, Yüce Allah, bu tip iblis ruhlulara fırsat vermesin, Yakalarını hiç bir zaman bir araya getirtmesin!.. Selam ve dua ile...

      Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın