KABİRLERLE TEVESSÜL !..
" Dediği ( sadece) şuydu; " Ben yalnızca Rabbime yalvarıp yakarırım ve O'ndan başka hiç kimseye ilâhlık yakıştırmam." ( Cin sûresi, âyet 20)
Zikredilen bu ayeti kerime mealinden anlıyoruz ki, açıkça Allah'tan başkalarına duayı şirk olarak nitelemektedir. Türbe, yatır, pir mezarı, şeyh veya başka kabirlerden her hangi bir istimdatta bulunmak, dilekte bulunmak, aracı kılmak aziz Kur'an'ın ve İslam'ın emirlerine ters düşmekte doğru bir doğru yaklaşım olmadığı bildirilmektedir.
" Kuşkusuz inkârda direnenler, eğer yeryüzündeki her şeyi, hatta onun iki katını Kıyamet Günü'nün azabından kurtulmak için fidye olarak verseler asla kabul ettiremezler. Can yakıcı bir azap onları bekler." ( Mâide sûresi, âyet 36)
Bu noktadan hareketle, şu hususları anzetmek istiyorum: Gerek Türkiye toprakları ve gerekse İslam alamindeki ülkeleri hesap edersek, her taraf maalesef bir yatırlar, türbeler diyarıdır.
Hatta, yolunuz Mısır ülkesine uğrarsa, lütfen evlerin avlularında görülen kabirler. süslü püslü mezartaşları dikkat çekmekte, oradaki insanların türbelerle, mezarlarla koyun koyuna yattıkları müşahede edilmektedir.
Ülkemiz içerisnde de görülen türbelerin etrafında olup biten nahoş haller, din ve imana hücumdur ve türbeperestliktir, ölü seviciliğinden başka bir şey değildir.
İsterseniz, Türkiye topraklarını bir bir geziniz, her yerde bir yatır, bir türbe mevcuttur. Olmakla kalınmamış, bu türbelerden istekler, hacetler, talepler, neler bulunmamaktadır ki?
Evlatların evlilikleri, iş sahibi olmaları, iyi bir tahsil ve meslek sahibi bulunmaları ve benzeri bir hayli istekler listelere sığmaz durumdadır.. Hamile hanım istekleri, kız ve oğlan talepleri gırla gitmektedir. Gözü dışarıda olan kocaların ıslahı için, türbelere baş vurmalar mes'elenin ön planında bulunmaktadır.
" İslam aleminde görülen kabirleri kutsallaştırma eğilimi aşırı şiiliğin bir tutumu olarak ortaya çıkmış ve yayılmıştır. Oysa akabirleri kutsallaştırıp ibadetgah edinmemeleri konusunda Hz. Peygamber Müslümanların dikkatini çekmiş ve şöyle buyurmuştur:
" Allah Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin, peygamberlerinin ve salih kişilerin kabirlerini mescid yaptılar. " ( Buhari, Salat, 48, Cenaiz, 67)
Ancak Şia Hz. Ali ve Hz. Hüseyin ve ehl-i beytten imam diye adlandırdıkları kişilerin kabirlerini yükseltmiş, üzerine yüksek kubbeler ve sandukalar yaparak ziyaret yeri ve anıt haline getirmiştir. Nitekim İhvanı Safa risalelerinde Şia'dan kıssacı ve bekçi gibi bir takım kişilerin bunu bir kazanç yolu yaptıkları, türbedarlık ve kabir ziyaretlerini kendilerine meslek edindikleeri anlatılmaktadır.
Kabirler üzerine bina yapmak, kabirleri kutsallaştırmak ve bunu şiar edinmek, hicri üçüncü asrında başlarında olmuştur. Abbasi halifelerinden bazıları Şia'nın uydurduğu ve yükselttiği bu bu kabirleri yıkmaya başlamış ve karşı çıkmıştır. " Prof. İ. Sarmış)
" İşte bu da, kendisini Bizim indirdiğimiz mübarek bir hatırlatıcı mesajdır. Peki, bu durumda siz onu hâlâ inkar edecek misiniz?"( Enbiya sûresi, âyet 50)
Mübarek kalıbının mef'ul oluşuna dikkat. Kur'an'da hep bu formla gelen bu kelime, bereketin kaynağının Allah olduğu ve her şeye bereketin O'nun tarafından verildiğini vurgular. Hz. İsa'nın mübarek kılınmasıyla ilgili şu ayete dikkat etmeliyiz:
" Nerede bulunursam bulunayım beni kutlu kıldı; ve bana hayatta olduğum sürece ibadeti diriltmeyi ve arınmak için verilmesi gerekeni vermeyi emretti." ( Meryem sûresi, âyet 31)
" Tasavvufçular da aynı yolu izleyerek kabir ve yatırları ziyaretgah haline getirmeyi, etrafını tavaf edip taşı, toprağıyla teberrük etmeyi, içinde yatan ölülerden yardım istemeyi kendilerine ilke edinmişlerdir.
Tasavvufun meşhurlarından Maruf el-Kerhi'nin kabrini kendilerine ziyaretgah yaparak " Maruf'un kabri denenmiş bir panzehirdir." demişlerdir. Hatta tasavvufçular bu kabirler üzerine bina yapma ve yükseltmeyi, onları kutsallaştırıp yüceeltmeyi,ziyaret etmesi için insanları teşvik etmeyi, etrafını kutsallık haleleriyle kuşatmayı, sandukalarla kaplamayı ve türlü örtülerle örtmeyi, taşı toprağıyla teberrük etmeyi ve onlara du edip medet ve yardımı onlardan istemeyi din anlayışlarının bir temeli ve özelliği yapmışlardır.
Denilebilir ki, taraftarları ve izleyicileri bulunan hiçbir tasavvuf şeyhi ve meşhuru yoktur ki, kabri üzerine bir kubbe, bir sanduka yaptırmış ve orayı bir makam haline getirmiş olmasın. Bu şekilde İslam'ın savaş açtığı vee kökünü kuruttuğu eski cahiliyye şirkinin tekrar hortlamasına yol açmışlardır. " ( a.g.e.)
Netice olarak;
Kabirler üzerine sanduka, bina yapılmakla kalınmamış. okumamış İslam'ı anlamamış, Kur'an'dan haberi olmayan insanlar, bu kabirlere perestiş yapar duruma düşmüşlerder.
İsterseniz, bildiğiniz, görmüş olduğunuz köy, kasaba ve şehirlerdeki türbelerin haline bir bakınız, neler göreceksiniz neler!.. Türbeye sunulun kurbanlar, Tavuklar, Horozlar, adaklar daha neler neler!..
Afşin'da Dede Baba türbesi, eskiden bir kısım problemli insanlar, sağlığı yerinde olmayan kadın ve erkekler orada yatar, türbeden şifa ve medet umarlardı. Şimdilerde durum nedir, ne değildir, bilmiyorum!.. Elbistan'da Himmet Baba, Kayseri 'de Himmet Dede, Ankara'da Hacı Bayram Veli ve binlerce sanduka yanında işlenen cürümler bilen, okuyan insanları çileden çıkartmaktadır.
Tabii ki, ölenleri unutmayacağız!.. Onların ruhlarına dua etmeliyiz!.. Ama, onlardan kesinlikle bir istimdatda bulunmayacağız!.. Çünkü, onların böylesi bir imkan ve yetkileri bulunmamaktadır.
Rabbimiz!.. Bizlere Kur'anî şuur versin ve lütfetsin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın