KABİR ZİYARETİ NEDİR?,..
" Kör ile gören . karanlıklar ile aydınlık; ( serinletici) gölge ile ( kavurucu) sıcak ve diriler ile ölüler bir olamaz. Şüphesiz ki Allah dileyene ( layık gördüğüne) duyurur. Sen ( aklı mezarlarda olanlara ( gerçeği ) duyuramazsın ." ( Fâatır sûuresi, âyet 19-22 )
Bu ayet ruhen ölülere duyurulmayacağına göre, hemen ölmüş kişilere de elbette hiç bir şey duyurulamaz. Bu hususta diğer bir ayeti celilede:
" Onlardan önce nice nesilleri helak etmiştik. Sen onlardan her hangi birinden bir şey hissediyor veya onlara ait cılız bir ses ( bile) duyabiliyor musun?" ( Meryem sûuresi, âyet 98)
" Biz seni sadece bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik." ( Furkan sûresi, âyet 56)
" Ey Peygamber! Şüphesiz ki biz seni şahit, müjdeleyici, uyarıcı, O'nun izniyle Allah'a davet eden ve münîr ( ışık saçan) bir kandil olarak gönderdik." ( Ahzâb sûresi, âyet 45-46)
Zikredilen bu ayetler ışığında, şu hususları arzetmek istiyorum: Bilindiği üzere, günün müslümanları ile, Asr-ı Saadet müslümanları arasında Kur'anî okuma, anlama ve emirlerini yaşama bakımından büyük farklılıklar bulunmaktadır.
Bir kere, Asr-ı Saadet döneminde, bu günkü yapılan uygulamalar icra edilmemekte idi. Örneğin, ölü ruhlarına mevlid merasimleri, üçüncü günü, yedinci günü , kırkıncı günü , elli ikinci günü gibi eklektik merasimler bulunrmamakta idi. Onun içindir ki;
" Mezar ve türbe ziyaretlerinin usulü nedir?
Mezarlıkların ziyaret edilmesi , bu vesileyle ölünün ve ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır. Ancak, kabir ve türbe ziyaretlerinde İslâm'ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen itikâdî bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uuzak durmak gerekir.
Türbelerde yatan kişileri beşer üstü varlıklar olarak görmek; bu zatların duaları kabul ettiğine, ilâhî kudretlerinin olduğuna inanmak; bir kısım ihtiyaç ve dilekleri onlara arz etmek; kendilerinden medet ummak; bu ziyaretleri dini bir vecibe gibi telâkki etmek; bez bağlamak, mum yakmak; kurban kesmek , şeker v.b. yiyecek maddeleri dağıtarak onlardan bazı şeyler beklemek , tevhid dini olan İslâm ile bağdaştırılamaz. Ölen kimselerden medet ummak ve onlardan bazı şeyler beklemek insan açısından tehlikeli bir davranıştır.
Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı,dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Kabrin yanına geelince; " Müminler yurdunun sakinleri sizlere selam olsun. İnşaallah biz de size katılacağız. Bizler ve sizler için Allah'tan afiyet dilerim." denir.
Kabir ziyaretinde bulunan kişinin ölü için dua etmesi ve Kur'an okuyarak sevabını orada bulunanların ruhlarına bağışlaması uygun olur. Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak, kabrin demirlik ve taşlarını öpmek, onlara sarılıp ağlamak ve kabir ziyaretiyle bağdaşmaz." ( Din İşleri Kurulu)
Maalesef, üzülerek ifade etmeliyim ki, kabir ziyaretlerimiz, türbe ziyaretlerimiz, Rasulullah (sav)'in emir ve tatbikatına ters düşmektedir. Bizim yapmış olduğumuz ziyaretleri ne sahabe-i kiram yapmış, nede müçtehiidler böyle bir davranışa " uygundur" dememişlerdir.
Kabirde yatan mevtalara karşı Kur'an okumalarımız, hatim indirmelerimizde, 40 Yasin, 52 Yasin okumalarımız da tamamen sünnet dışı hal ve davranışlardır. Hal böyle iken,
Bir Müslüman kardeşimiz kalksın da anlatsın ki, bizim yaptığımız şeyleri Rasulullah ( sav) aynen tatbik etmiştir, yaşamıştır desinler. Çünkü, büyük Akif'in dediği gibi:
" İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okumak, nede fal bakmak için."
Şiirinde gündeme taşığı gibi, bilhassa aziz Kur'an'ı; uydurma üçüncü , yedinci gece,kırkıncı gün ve elli ikinci gün uydurmasından kurtarmamız, her inanmış müslümanın en büyük asli görevi olmalıdır.
Kadınların kabir ziyareti!..
Erkeklerin kabir ziyaretinde bulundukları gibi, tüm kadırlar da kabir ziyaretinde bulunabilirler. Yeter ki, sünnete mugayir giysi içerisinde bulunmaalı, mezar başlarında ölmüşleri için ağlayıp feryat etmemek şartıyla, kabir ziyaretinde bulunabilirler.
Demek ki, tıpkı erkeklerin kabir ziyaretinde bulunmaları gibi, kadınlar da birer kul olmaları hasebiyle, kabir ziyaretinde buluna bilirler. Yeter ki, günümüz toplumlarında kadınların türbe, yatır ziyaretinde yaptıkları gibi, türbe sahibinden istimdatta bulunmamaları, istek ve taleplerinii orada kabir sahibihe iletmeye çalışmaları gibi davranışlar doğru değildir.
Netice olarak;
Yukarıdan beri anlatıldığı gibi, çağımızın müslümanlarının kabir ziyaretlerini sünnete uygun,Rasulullah (sav)'in emirlerine muvafık yapmaları en güzeli ve en uygunudur.
Yoksa, türbe sahibinden istekde bulunmak, ona hediye sunmak, para atmak, sandukasını öpmek ve behzeri fiiller külliyen sünnet dışı davranışlardır.
Bir gün Medine mescidinde bir mürit hacının, Bağdat'taki şeyhini düşünmesini, onu ziyaret etmeyi kafasına koyması, bir çılgınlık değilde ne olabilirki?
Aynı mürid hacı, mescidde iki makam arası yerde ibadet ederken, Bağdat'ta bulunan şeyhini aklına düşürmesi, sevgili peygamberimize hürmetsiz değilde ne olabilirdi ki?
Hac kafilesini Bağdat'ta o türbeye taşımak, müride o türbeyi ziyaret ettirmek zorunda kaldım. Emin olun ki, benim dikkatimi çeken yanlış, adı geçen müridin türbeye karşı feveran etmesi, demir parmaklıklarını bile yerinden sökecek şekilde sarsması ve oracıkta düşüp bayılması olmuştur.
Yani, kabir ziyaretlerini bid'at, hurafe türü şeylerden kurtarmamız boynumuzun borcu olmalıdır. Aksi halde, ölenin, üçü, yedisi, kırkı, elli ikisi uygulaması yapılmaya devam ederse, ölü ruhuna okunmakta olan Süleyman Çelebi merhumun da şiirleri okunmaya devam edecek, okuyan ücretini, dinleyen şekerini, okutanda havasını almış olacaktır. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın